Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Eş Genel Başkanı Saskia Esken'in geçtiğimiz günlerde Alman polisi saflarında “gizli ırkçılık” olduğu; aşırı polis şiddetini ve ırkçılığı inceleyecek bağımsız bir birime ihtiyaç duyulduğu yönündeki sözleri tartışmalara neden olmuştu. Federal İçişleri Bakanı Horst Seehöfer ise, “ırkçılığa karşı sıfır müsamaha” politikası güdüldüğünü ve “her olayın üzerine gidildiğini” savunarak polisi savunmuştu. Seehofer’in bu açıklaması, polis teşkilatında, koalisyon partisi SPD’de ve düzen muhalefetinde eleştirilerle karşılanmıştı. Zira Alman kolluk güçleri içerisindeki ırkçı eğilimler ayyuka çıkmış bulunuyor.
Der Spiegel dergisinin bir haberine göre, 2019 yılında Münih’te polis birimlerinde 'ırkçı' olaylara rastlandı ve polisler görevden uzaklaştırıldı.
2018 yılında Hessen Eyaleti'nde ırkçı, aşırı sağcı olduklarından şüphelenilen polislere yönelik soruşturma başlatılmış, soruşturma açılan polislerin sayısı artarak 40'a yükselmişti. 10 kişiyi öldürmekle suçlanan faşist örgüte (NSU) yönelik davada mağdur avukatlarından Seda Başay-Yıldız'a yönelik tehdit soruşturması sırasında, Hessen Polis Teşkilatı içinde bir grup polisin ırkçı faşist paylaşımlarda bulunduğu ortaya çıkmıştı.
Kuzey Ren Vestfalya (NRW) eyaletinde Hitler faşizminin artıkları olan İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger) isimli faşist hareketle ilişkili oldukları şüphesiyle 5 polis hakkında disiplin soruşturması başlatıldı. Alman ordusunda da ırkçı faşist olduğu tahmin edilen bir birlikle ilgili tartışmalar sürüyor.
Bu örnekler polis kurumunda ırkçılığın giderek daha da yayıldığını gösteriyor.
Almanya’da son yirmi yılda bir dizi yabancı kökenli insan, polis nezaretindeyken veya polis birimlerinin “müdahalesi” sırasında hayatını kaybetti. Bunların “münferit vakalar” olduğuna dair söylemlerin inandırıcılığı bulunmuyor. Almanya’da resmi rakamlara göre polise karşı yılda sadece 2.000-2.500 soruşturma açılıyor, bunlardan yalnızca 40’i yargıya taşınıyor. Onlardan da sadece 20’sinde polise ceza veriliyor.
Faşist Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün 2000-2007 yılları arasında işlediği cinayetler ve bombalı saldırılardan bu yana Alman kolluk birimlerinde (polis, ordu, istihbarat gibi) gizli bir ırkçılık olduğu biliniyor. Bu süreçte yakınları öldürülen aileler zan altında bırakılmış, izlenmiş, dinlenmiş, komandolar eşliğinde defalarca evlerinden alınıp, çapraz sorgulardan geçirilmişti. NSU’ya dair çok sayıda belgenin de imha edildiği ortaya çıkmıştı.
Kısacası polis teşkilatındaki ırkçılık ile ilgili haddinden fazla vaka söz konusu ve bunların “münferit vaka” olduğunu söylemek mümkün değil. Ayrıca Federal İçişleri Bakanı Seehöfer’in iddia ettiği gibi “ırkçı fişleme yasak” denilince bu, ırkçılığın olmadığı anlamına gelmiyor. Polis teşkilatında ırk ve kökene göre kapsamlı bir fişleme yapıldığına dair yeterli kanıt var ama bu inkar ediliyor.
Alman emperyalist-kapitalist devletinden polis teşkilatı içinde ırkçılığı araştırması, ırkçılığa karşı önlemler alması bir aldatmacadan ileri gidemez. Çünkü ırkçı faşist hareketleri besleyen, destekleyen, gelişebilecek bir sınıf mücadelesine karşı onları kullanmak üzere örgütleyen bizzat bu emperyalist kapitalist sistemin kendisidir.
Sadece polis kurumunda değil, tüm toplumda ırkçılığın, faşizmin köklerinin tümden sökülüp atılması onu destekleyen kapitalizmi temellerinden yıkmakla mümkün olacaktır. Bu da tüm uluslardan ve inançlardan işçi sınıfı ve ezilen emekçi kitlelerin sürdürecekleri sınıf mücadelesi ile mümkündür.