ABD'de George Floyd'un ırkçı polisler tarafından vahşice katledilmesi, ırkçılık ve polis şiddeti karşıtı eylemlerin dünya çapında yayılmasına yol açtı. Kitlesel eylemler, sermaye devletlerinin resmi şiddet ve terör tekelini elinde tutan polis teşkilatlarının sorgulanmaya başlamasını da sağladı. Devletler eliyle polis teşkilatlarına yerleştirilen ırkçı-faşist çetelerin cezalandırılması talebi, eylem alanlarında yükseltildi.
Almanya’nın günlük Tageszeitung (taz) gazetesinde yayınlanan 'görüş' başlıklı yazıda ırkçı cinayet karşıtı eylemler değerlendirildi. Irkçı-faşist örgütlenmenin Alman polis teşkilatında yaygın olduğuna dikkat çekilerek, kapitalizmin varlığı koşullarında teşkilatın lağvedilmesi durumunda 250 bin polisin nasıl ve nerede istihdam edilebileceği ironik bir dille sorgulandı.
Kapitalizm koşullarında 250 bini aşkın Alman polisini işe alacak yer bulmanın zor olacağını belirten yazar, değişik seçenekler sıralıyor. Bir hayli zorlanan yazar, polislerin çalışabileceği en iyi yerin "çöp yığınağı" olacağı sonucuna varıyor ve polislerin “benzerleriyle birlikte olmaktan muhtemelen memnuniyet duyacağını" belirtiyor.
Alman polisi de dahil, polislerin önemli bir bölümünün faşist kafalı otoriter kişilikler oldukları belirtilen yazıda, “Onlara pedikür bile yaptırtmam. Sonuçta törpü de silah olarak kullanılabilir… Peki, seramik boyamacılığı? El altından gamalı haçlı çay seti üretip gelirlerini bir sonraki terör örgütünü finanse etmede kullanabilirler… Diğer insanlara hükmedebilecekleri işler söz konusu bile olamaz. Onları hayvanların yanına bile yaklaştırmamak lazım. Sahiplerini öldüren başka köpekler yetişmesin” ifadeleri de yer aldı.
Tageszeitung gazetesinde yayınlanan bu yazı Alman tekelci burjuvazisinin bam teline basmış ve toz kondurmak istemedikleri polis teşkilatlarında yaygın olan faşist örgütlenmenin geldiği düzeye ışık tutmuştu. Harekete geçen faşist eğilimli Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili İçişleri Bakanı Horst Seehofer gazeteci hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak yükselen tepkiler karşısında geri atmak zorunda kaldı.
Avrupa Konseyi'ne bağlı "Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu" (ECRI) Alman emniyet teşkilatındaki ırkçı eğilimleri tespit etmek amacıyla bilimsel bir araştırmanın yapılmasını tavsiye etti. Horst Seehofer, “Zaten polisin ayrımcılık yapması yasak, araştırmaya gerek yok” gerekçesiyle öneriyi reddetti.
Seehofer'in tutumu, hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve burjuva muhalefet partileri tarafından 'Alman polis teşkilatını temize çıkarma fırsatının tepilmesinden’ dolayı eleştirildi.
Koalisyon hükümetinin ortağı SDP genel başkan yardımcısı Kevin Kühnert, İçişleri Bakanı Seehofer'in bu kararıyla polise “iyilik yapmadığını” belirterek, "Bir araştırma bu konudaki tartışmalara gerçekler doğrultusunda nesnellik kazandırabilir. Seehofer şimdi bu fırsatı heba ediyor” diyerek hayıflandı.
"Polis teşkilatı içinde ırkçılık vakası olduğu tartışmasızdır" açıklamasını yapan Yeşiller ise, "Çözüm geliştirebilmek için sorunun ne kadar büyük olduğunu bilmemiz gerekiyor" demekle yetindiler. Oysa Alman polis teşkilatında -ve bu arada belirtelim ordusu içinde de- 'ırkçılık vakaları' değil ama faşist örgütlenmenin yaygın olduğunu herkes biliyor. Örneğin iki hafta önce Spiegel dergisi, aşırı sağcı bir yedek astsubayın bilgisayarında 17 kişilik bir ölüm listesinin ele geçirildiğini yazıyordu. Alman Komando Özel Kuvvetleri'nin (KSK), envanterinden 85 bin atımlık mühimmat ve 62 kilo patlayıcı maddenin kayıp olduğu da resmi makamlar tarafından doğrulanmıştı. Ayrıca Alman özel kuvvetlerinde (KSK) görev yapan bir Yüzbaşı, Savunma Bakanı'na mektup yazarak birlik içinde aşırı sağcı eğilimlere göz yumulmasından ve bunların gizlenmesinden şikayetçi olmuştu.
Sol Parti Genel Başkan Yardımcısı Martina Renner de yaptığı açıklamada “Yetkililer ırkçı yapılar ve tutumlarla ilgili açık söylem ve bilimsel çalışmaları bu şekilde engellediği sürece hiçbir şey değişmeyecek" diyerek en 'sert' eleştiriyi, yaptı.
Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi Başkan Vekili Bernhard Franke, Seehofer'in, “Emniyette ırkçılığın pratik olarak mevcut olmadığı ve bu nedenle daha fazla araştırılmasına da gerek bulunmadığı yönündeki açıklamasının geçerli olmadığını'' dile getirerek, bu tür bir araştırma yapılması halinde destek olacaklarını kaydetti.
Almanya’da yüzlerce gazeteci, gazetecilere yönelik ölüm tehditlerinin artık nadir bir şey olmadığına, faşist etkinliklerde gazetecilerin saldırı ve tacize uğradığına dikkat çeken bir bildiri yayınladılar. Bildiride, saldırılara karşı medya kuruluşları, siyasetçiler, polis ve yargıyı göreve çağırdılar.
Tageszeitung gazetesinde çıkan yazıya karşı nefret kusan Seehofer, Alman emniyet teşkilatındaki ırkçı eğilimleri tespit etmek için araştırma yapılması önerisini reddederek, devlet aygıtları bünyesinde kök salan neo-nazi örgütlenmelerin koruyuculuğunu yapıyor.