Venezuela hükümeti ve halkının baş düşmanı olan ABD, “güvenlik açısından olağanüstü tehdit” ilan ettiği Venezuela’da Bolivarcı iktidarı devirmek için bir kez daha sefil bir darbe tezgahladı. Chavez’in iktidara geldiği 1998 yılından bugüne kadar kuklaları aracılığıyla planladığı birçok darbe girişimi engellendiği gibi bu kez de püskürtüldü.
ABD emperyalizmi ambargoyla boğmak istediği ülkeyi darbe ile ezmek ya da çeşitli etkenlerin sonucu olarak kitlelerde oluşan tepkiyi Maduro iktidarına yönelterek kanlı bir iç savaşı kışkırtmak için çırpınıyor. Bunun için hiçbir barbarlıktan çekinmeyeceğini, hiçbir uluslararası hukuku tanımayacağını defalarca göstermekten geri durmadı.
Yeni darbe senaryosunda ABD’nin desteğiyle Ocak ayında kendi kendini “meşru devlet başkanı” ilan eden işbirlikçi Juan Guaido’ya başrol verilmişti. Bu onursuz rolü kahraman edasıyla oynayan Guaido, yanında bir grup askerle birlikte başkent Caracas’taki La Carlota hava üssünün dışında, “Özgürlük operasyonunun son etabını hayata geçirmek üzere” olduklarını belirterek Venezuela ordusunu ve halkını Maduro hükümetine karşı ayaklanmaya çağıran bir video yayınladı. Darbe bu videoyla başladı.
Yayımladığı üç dakikalık videoda, Guaido, başkent Karakas’taki “cesur askerlerin” desteğine sahip olduğunu iddia etmişti. Guaido videoda, 2017’den bu yana ev hapsinde tutulan bir başka ABD kuklası olan Leopoldo Lopez ile yan yana görünüyordu. Darbe girişimini başlatan askerler, ilk etapta La Carlota hava üssünü ele geçirdi ve bu bölgede ev hapsinde tutulan darbeci uşaklardan Leopoldo Lopez’i serbest bıraktı. 2014 yılında Maduro hükümetini devirme girişimini örgütlemekten suçlu bulunarak ev hapsine alınan Lopez, 2002’de de Hugo Chavez’e karşı girişilen başarısız darbe girişiminin baş mimarları arasındaydı.
Başarısız darbe girişiminin ardından Lopez ve ailesi, önce Caracas’taki Şili, sonradan da İspanya büyükelçiliğine sığınma başvurusu yaptı. Gene Guaido’nun darbe girişimine katılmış olan askerlerin bir bölümü Brezilya büyükelçiliğinden sığınma talep ederken, öteki bir kısmı da La Carlota hava üssünün dışında düzenlenen provokasyona katılmak için kandırıldıklarını söyledi.
Devlet Başkanı Maduro, ”Darbe teşebbüsü bizzat Beyaz Saray’dan, John Bolton tarafından yönetildi” derken basit bir gerçeği dile getirmekteydi. Nitekim bu, Trump’ın yanı sıra ABD Başkan Yardımcısı Mike Pompeo ve Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un yaptığı açıklamalarla da kanıtlandı. Başkan Trump, “Venezuela’daki durumu çok yakından izliyorum. ABD, Venezuela halkının ve özgürlüklerinin yanındadır!” dedi. Pompeo, Amerikan hükümetinin “Özgürlük Operasyonu”na ve protestolara tam destek verdiğini açıklarken, Bolton da Venezuela ordusunun tüm unsurlarına darbeyi desteklemeleri için açık çağrıda bulundu. Başkan Yardımcısı Mike Pence ise, “Bugün özgürlük operasyonu ile sokaklara çıkan Venezuela’nın özgürlüğü seven insanları: Sizinleyiz!” diyordu.
Blackwater olarak bilinen paralı asker-kirli savaş şirketinin başındaki milyarder ve Trump’ın Eğitim Bakanı Betsy DeVos’un kardeşi olan Erik Prince ise, darbe girişimini desteklemek için Venezuela’ya 5.000 paralı asker gönderme çağrısı yaptı.
ABD’nin “Burası bizim coğrafyamız” haydutluğu
Washington’ın operasyonu, Venezuela’nın petrolüne, gazına ve öteki zengin kaynaklarına el koymak ve bölgede kendi çıkarları ve egemenliği için kötü örnek teşkil eden Bolivarcı rejimi yıkmakla sınırlı değildir. Onun asıl amaçları arasında ABD’nin Latin Amerika üzerinde egemenliğini yeniden tesis etmek vardır. Bu çerçevede Çin ve Rusya’nın meydan okumasına karşı barikat kurmak istemektedir. Venezuela’yla ekonomik ve siyasi bağlar kurmuş, bölgede nüfuzu giderek artmakta olan ve bunu daha da güçlendirmek isteyen Rusya ile Çin’in kıtadaki etkisini zayıflatmayı hedeflemektedir.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada, ”Burası bizim coğrafyamız. Rusların müdahale etmesi gereken bir yer değil.” diyerek, Venezuela’ya müdahalenin aynı zamanda Latin Amerika coğrafyasına müdahale olduğunu da pervasızca açıklamış oldu. Bütün bir kıtayı kendi çiftliği kabul eden ABD, burada kendine uşaklık etmeyen rejimlere hayat hakkı tanımak istemediği gibi, öteki emperyalist rakiplerinin bölgedeki hegemonyasını da tasfiye etmeye çalışıyor.
Bolton’un, Trump yönetiminin tehdidini yinelerken sarf ettiği, “… Nicolas Maduro ile onu destekleyenlerin, özellikle de Venezuelalı olmayanların bilmesi gereken şu ki, bütün seçenekler masada.” sözleri de ABD emperyalizminin rakiplerini hedef almaktadır.
Bu tehditler karşısında Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan “Venezuela’da daha fazla saldırgan adımlar atılmasının en ağır sonuçlara yol açacağı”, “Venezuela’nın içişlerine karışmanın uluslararası hukuku ihlal etmek anlamına geldiği” açıklaması yapıldı. Benzeri açıklama ve çıkışların Çin tarafından da geldiği bilinmektedir. Karşılıklı bu ve benzeri hamleler bölgedeki emperyalist hegemonya mücadelesinin kızışmakta olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla, Washington’un saldırganlığı ve müdahale tehdidi karşında Maduro’nun yanında saf tutan Rusya ve Çin de tümüyle emperyalist hesaplar ve çıkarlar peşindedir. Onlar da Venezuela’nın zenginliklerine göz dikmiş, kendi stratejik hesapları ve kıtadaki hegemonyalarını güçlendirmek derdindedirler.
Bolivarcı rejim zor durumda
Bolivarcı yönetimin önünde büyük güçlükler ve sorunlar durmaktadır. Çok yönlü emperyalist saldırganlığa ve kuşatmaya karşı kitleleri harekete geçirmek ve kitle dinamizmine yaslanmak kuşkusuz önemlidir ve her şeye rağmen bugüne kadar bir biçimiyle de başarılmıştır. Fakat bu kendi başına yetersizdir. Zira o, yapısal zaaflarla yüz yüzedir. Her şeyden önce emperyalist-kapitalist dünya düzeni içindedir ve onu aşma perspektif ve niyetine de sahip değildir.
Kapitalist düzen içinde kısmi reformlarla yetinmekle elde edilen kazanımları korumak olanaklı olamaz. Reformlara dayalı adımlar işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin yaşamında iyileştirmeler sağlasalar da bunları kalıcılaştıramaz ve emekçilerin gerçek çıkarlarını ve istemlerini karşılayamaz. Kapitalizmin aşırılıklarını törpülemenin belli bir aşamadan sonra sürdürülemez hale gelmesi, anti-kapitalist olmayan güdük bir anti-emperyalizmin sınırlarına dayanması kaçınılmazdır.
“Bolivarcı devrim” hiçbir zaman sınıflar ve mülkiyet düzenine, burjuva devlet aygıtına dokunmayı ve dolayısıyla emperyalist sistemin dışına çıkmayı hedeflemedi. O, emekçilerin yaşam koşullarını iyileştirmeyi emperyalist egemenlik ve yağmayı sınırlandırmakla birleştiren bir ilerici burjuva akımın temsilcisi olmanın ötesine geçemedi.
“… Venezuela’da temel çatışma er geç gündeme gelecektir. Sonuçta ya emekçi kitle hareketinin kabaran dalgası bugünkü çizgiyi aşarak mülkiyet ve sınıflar düzenini hedef alacak, devlet aygıtını parçalamaya yönelecek ve olaylar gerçek bir toplumsal devrime evrilecektir; ya da Amerikan emperyalizminin ve kıta gericiliğinin çok yönlü desteğine sahip burjuva karşı-devrimi kesintisiz biçimde kovaladığı başarıyı sonunda nihayet elde edecek, böylece Chavez’in sınırlı reformlarını silip süpürecektir. Bugünkü ara ve iğreti konumda uzun dönemli olarak durulamayacağını önemle göz önünde bulundurmak, Venezuela’dan olup bitenleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan her gerçek devrimcinin görevi olmalıdır.” (Yeni bir yılın başında dünyada durum, Ekim, Sayı: 244, Ocak 2006)
“… Venezuela deneyimi bir çıkmaza saplanmıştır ve ülke halen ağır bir toplumsal bunalımın pençesindedir. ABD önderliğindeki emperyalist akbabalar kampı ile onun hizmetindeki kıta gericiliği Bolivarcı iktidarı yıkmak için nihayet genel bir saldırıya giriştiler. ABD emperyalizmi Venezuela’nın muazzam petrol yataklarına ve öteki zenginliklerine yeniden el koymak için sabırsızlanmaktadır. Daha dün komşu Brezilya’da parlamento darbesi ile yapılanlar, şimdi Venezuela’da boğucu bir ambargo eşliğinde, askeri darbe kışkırtıcılığı ve bu sonuç vermezse eğer, doğrudan askeri müdahale yoluyla yapılmak istenmektedir. Emperyalizmin bu haydutça saldırısının karşısında durmak, halen dünyanın tüm ilerici ve devrimci güçlerinin güncel görevlerinden biridir. Öte yandan bu güncel göreve, düzenin temellerine yönelmeyen aldatıcı sol siyasal akımların, onların temsil ettiği sözde çözüm projelerinin sınırlarını ve kaçınılmaz akıbetlerini açıklıkla ortaya koymak çabası da eşlik etmelidir.” (TKİP VI. Kongre Bildirgesi, Aralık 2018)