Siyasal İslamcı iktidarın iş başına geldiği günden bu yana yaptığı en “başarılı” iş “algı” oyunları. On dokuz yıllık sürecin ilk dönemlerinde Avrupa Birliği’ne üyelik hayaliyle başlayan bu strateji 2010’ların başlarında “komşularla sıfır sorun” teziyle beslenerek bir illüzyon yaratıldı. Toplumun bir kesimi de buna teşne oldu.
Ancak bir süre sonra illüzyon dağılınca gerçek niyetler de ortaya saçılmaya başlandı. Ne AB yolunda samimiydiler ne de “sıfır sorun açılımı”nda. Uluslararası sermayenin desteğini elde etmek için AB aracı yem olarak kullanılırken yeni Osmanlıcı emelleri kamufle etmek için de ‘sıfır sorun’ söyleminin devreye sokulduğu anlaşılmış oldu. Her iki “açılım”dan da geriye büyük bir enkaz kaldı. Avrupa Birliği geçen günlerde Ankara ile ilişkileri dondurduğunu açıkladı. Ortadoğu’da yaratılan enkazın faturasını ise tüm ülke acı şekilde ödüyor.
Keskin “U dönüşleri” neden?
Bugünlerde Ortadoğu’daki ‘hasımlar’la ve komşularla yaşanan “u dönüşleri” baş döndürücü. Arap Baharı’nın ardından ilişkilerin bozulduğu Suudi Arabistan’dan Mısır’a, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Bahreyn’e, Suriye’den İsrail’e ve Ermenistan’a pek çok ülkeyle peş peşe temaslar kurulmaya başlandı. Öyle ki son haftalarda bu ikili ilişkiler yığılmaya başladı.
Ne oldu da bu “u dönüşler”i yaşanmaya, “açılımlar” yapılmaya başlandı? Bu konuda iki farklı tez söz konusu.
1) Petrodolar aşkı
Birinci görüşe göre Saray rejiminin dış politikasında belirleyici unsur artık ülkenin içinde bulunduğu ağır ekonomik kriz. Ülkeyi derin bir krize sürükleyen iktidar, sıcak para arayışını hızlandırırken para bulmak için gözünü Körfez’e dikti. Ortadoğu’daki petrodolar zengini Körfez Arap ülkeleriyle yeni bir sayfa açma niyetinin arkasında zorunlu bir tercih yatıyor! Katar ile yaşanan “İhvan kardeşliği”nin geçer akçe olmayı yitirmesiyle BAE-Suudi cephesiyle işleri düzeltmek yaşamsal bir öneme kavuştu. Düne kadar “katil”, “darbenin finansörü” olarak lanse edilen BAE prensinin Ankara’da kırmızı halılarla karşılanması, Suudi yönetimine düzülen övgüler, darbeci Sisi’nin Mısır’ına ve “soykırımcı” denilen İsrail’e uzatılan el hepsi bu zorunluluğun sonucu.
2) Biden korkusu
Sadece bölge ülkeleriyle değil uluslararası aktörlerle de sorunlar yaşayan Erdoğan yönetimi, yaşadığı sıkışmayı aşmak için Batı’ya yeniden yaklaşma arayışında. Körfez ülkelerinin dümeninin ABD’nin elinde olduğunu, Körfez’den para akışının ancak Washington’ı iknayla mümkün olduğunun farkında olan Saray rejimi zorunlu bir tercihte bulunuyor. Geldiği günden bu yana Erdoğan’a mesafeli bir tavır sergileyen Joe Biden, geçen hafta düzenlediği “demokrasi zirvesi”ne de Tayyip Erdoğan’ı çağırmayarak bunu bir kez daha göstermiş oldu. Rusya ile iş tutulmasını ve Suriye politikasını deftere yazan Biden, Ankara’yı bu konuda sık sık uyarıyor. Arap dünyasından beklenilen paranın gelmemesiyle de ABD’nin kontrolündeki uluslararası sermayeye yeşil ışık yakılmaya başlandı. Bunun yolu da ABD ve AB’den geçiyor. Tabi bu da bedelsiz olmayacak. Biden’ın “normalleşme” karşılığında Erdoğan’a özellikle İsrail ve Ermenistan konusunda ciddi ültimatom verdiği, bunu da eylül ayı sonlarında New York’ta bizzat dile getirdiği belirtiliyor.
ABD’ye uyumlu dış politika
Dış politikada yaşanan açılımlarla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel de Biden sopasına şu sözlerle dikkat çekiyor:
“Erdoğan yönetimi bir süredir dış politikasını Biden in bölgesel stratejisine uygun hale getirmek ve Amerikan sisteminde hâkim olan sorunlu müttefik pozisyonunu değiştirmek istiyor. ABD stratejisi bölgesel müttefiklerinin kendi aralarındaki sorunları çözmesini istiyor artık. AKP buna uymak zorunda kaldı. Bir yandan Afganistan’da Kabil Havalimanı ve Taliban ile ABD arasında uzlaştırıcı olarak işe yarar müttefik olmaya çalışıldı öte yandan da bölgede uyumlu müttefik olma sürecine girildi. Bu çerçevede BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır ile arayı düzeltmek istiyor. Ancak halihazırda Kahire ve Tel Aviv ile süreç istenildiği gibi gitmedi.”
Yolun sonu görünmüyor
Görünen o ki içeride olduğu üzere dış konjonktür de AKP iktidarının aleyhine. Saray rejimi manevra üstüne manevrayla bu sıkışmışlığı aşmaya çalışıyor ancak süreç büyük bir kırılmaya gebe. Cepleri dolar dolu Arap şeyhleriyle kol kola girilirken başlarında sallanan “Biden’ın kılıcı” siyasal İslamcı rejime daha neler yaptıracak göreceğiz. Bir kez daha şapkadan tavşan çıkarmayı uman iktidar her şekle girmeye müsait.
BirGün / 25.12.21