Dış politikadaki irtifa kaybı baş döndürücü. Son günlerde Libya’dan Suriye ve Doğu Akdeniz’e pek çok cephede önemli kırılmalar yaşanırken Ankara hızla zemin kaybediyor. Suriye'ye yönelik askeri harekât planları, yaklaşan Libya seçimleri, Doğu Akdeniz’deki ittifaklar hepsi Ankara'nın yalnızlığını derinleştiriyor. İktidarın bu kısır döngüden kurtulmak için “küresel ezeli hasımlar” ABD ve Rusya ile birlikte iş tutma stratejisi de eline ayağına dolanmaya başladı. Amerikan emperyalizmi de, Rusya da Türkiye'ye karşı başka aktörleri yedeklemeye çoktan başladı. Küresel egemen güçler arasında sıkışan AKP iktidarı, "Göbeğimizi kendimiz keseriz" diyerek ABD ve Rusya’ya mesajlar yollasa da ıskartaya çıkmasına az kaldı. Jeopolitik vazgeçilmezliğin de bir sınırı var!
Önce nesnel gerçeklikler:
1-Suriye’de Ürdün Mutabakatı
Suriye’de dengeleri değiştirecek hamleler peş peşe geliyor. Türkiye, yeni bir askeri harekât için tüm koşulları zorlarken Rusya, Kürtlerle Şam’ı barıştırmaya hız verdi. Buna karşılık ABD’nin icazetiyle Arap ülkeleri de Şam ile normalleşmek için bir yol haritası çizdi. 9 Kasım’da BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed’in Şam’a gitmesi bir milattı. Hemen ardından Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ülkelerinin normalleşme için Ürdün Mutabakatı adı altında hazırladıkları çözüm planı medyaya sızdı. Londra merkezli Suudi kaynaklı Şark'ul Evsat’ın yayımladığı mutabakata göre Suriye’de çözüm için hazırlanan Arap Planı’nda 10 yıl önce girişilen rejim değişikliği hedefinin başarısız olduğu resmen kabul edilirken Şam ile normalleşmeye geçilmesi öneriliyor. 2011 sonrasında Suriye’ye giren tüm yabancı güçlerin, askerlerin, cihatçı silahlı grupların Suriye’den çıkması vurgulanıyor. Ürdün Mutabakatı çerçevesinde Şam’ın atması gereken adımlar da belirtilirken buna karşılık Arap ülkeleri Suriye’ye ekonomik destek, kaynak ve teşvikler sağlayacak. Bu girişimin ABD’den bağımsız olduğu düşünülemez. Bu denklem içinde Ankara’nın olası bir harekât hamlesinin nasıl bir karşılık üreteceğini muhtemelen bu planları yapanların kendileri de pek öngörmüyorlardır.
2-Libya’da kaybedilen zemin
Ankara’nın irtifa kaybettiği bir diğer kriz merkezi de Kuzey Afrika ülkesi Libya. 24 Aralık’ta yapılacak seçimler yaklaşırken çok aktörlü krizde Ankara açısından işler iyice sarpa sarmak üzere. Onlarca ülke liderinin yanı sıra pek çok uluslararası kuruluşun başkanının katıldığı Paris’teki Libya Konferansı’na Türkiye en alt düzeyde katılım sağladı. 12 Kasım’daki zirveye katılmama gerekçesi Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail ve de Mısır lideri Sisi’nin de konferansa davet edilmesi. Ankara tıpkı Berlin’de düzenlenen birinci zirvede olduğu gibi Paris’te de yalnızları oynadı. Berlin’in ardından Paris’teki buluşmada da yabancı askeri güçlerin, militan ve milislerin ülkeden derhal çekilmesi kararı çıktı. Almanya Şansölyesi Merkel ile birlikte zirvenin eşbaşkanları olan Fransız lider Macron ve İtalya Başbakanı Draghi, Türkiye’ye çağrıda bulunarak Libya’dan askerlerini çekmesini istedi. Libya’da BAE-Mısır-Fransa-Rusya ittifakı her geçen gün güç kazanırken Trablus merkezli yönetimi destekleyen Türkiye ise hızla zemin kaybediyor.
3-Doğu Akdeniz’de daralan alan
Doğu Akdeniz’deki enerji ve kıta sahanlığı meselesinde de Türkiye’nin manevra sahası daralıyor. Akdeniz havzasındaki ülkelerin tamamına yakınıyla sorunlar yaşayan ve diplomatik ilişkisi bulunmayan Ankara’nın yalnızlığı derinleşiyor. Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs, İsrail ve BAE gibi bölge ülkeleriyle ikili ve üçlü ittifaklarla pozisyonunu güçlendirirken Ankara, kaos stratejisiyle krizlere yeni krizler ekliyor. Öyle ki, Atina’ya tam destek sunan Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle Türkiye’ye yönelik yaptırımların süresini bir yıl daha uzattı. Doğu Akdeniz’de oluşan cepheleşmede saflar keskinleşirken Mısır-Yunanistan-Güney Kıbrıs arasında düzenlenen zirve toplantılarının yanında bölgede ABD de dahil olmak üzere peş peşe geniş katılımlı askeri tatbikatlar düzenleniyor. Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’i de kapsayan ABD öncülüğündeki askeri tatbikat BAE, Bahreyn ve İsrail’in katılımıyla gerçekleştirildi.
Jeopolitik yalnızlık
Sonuç olarak nesnel gerçeklik üzerine oturmayan dış politikadaki savrulma toparlanacak gibi değil. Gerek Libya gerekse de Suriye ve Doğu Akdeniz denkleminde yapılan yanlışlar Türkiye’nin yalnızlığını daha da derinleştiriyor.
Libya ve Suriye cephelerinde Batı destekli BAE-Mısır-Suudi Arabistan-Ürdün öncülüğünde Arap ülkelerinin Türkiye’yi dışarıda bırakan stratejisi zemin tutmaya devam ediyor. Mevcut tablo iktidarın yanlışlarla bezeli dış politikasının yalnızlaşma ve dışlanma üretmekten başka bir işleve sahip olmadığını gösteriyor.
BirGün / 16.11.21