Kazakistan’ın başkenti Nursultan’da 22 Aralık’ta yapılan 17. Astana formatı görüşmeleri sonrası Suriye’de hareketlilik arttı. Rusya Lideri Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandır Lavrentiyev’in, Astana toplantısı sonrası yaptığı, “Türk temsilciler ilk fırsat oluştuğunda Türk askerinin Suriye’den ayrılacağını söyledi” açıklaması sonrası Ankara ile Şam arasında temaslar da yoğunlaştı. Türkiye ve Suriye’li yetkililerin BAE ve Suudi Arabistan arabuluculuğunda Ürdün’ün Akabe kentindeki görüşmelerini manşetten veren yandaş Türkiye Gazetesi, SDG/YPG’ye karşı ortak operasyon, Halep’in imarı, sığınmacıların yeniden dönüşü, Kamışlı ve Kesep kapılarının açılmasının görüşülen konular arasında olduğunu yazdı. İddiaya göre Şam, SDG/YPG’ye operasyon konusunda olumlu görüş belirtti. Ancak Şam’ın şartı, Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonun daha sonra cihatçıların kontrolündeki İdlib’de de devam ettirilmesi oldu. Ankara’nın ise YPG varlığının sonlandırılması ve 35 kilometre derinliğe inecek sınır ötesi operasyonlar konusunda güvence istediği belirtildi. Emevi camiinde namaz kılma rüyası gören Saray rejiminin Suriye ile masaya oturmasını, Ankara-Şam hattında yaşananları, Ürdün müzakerelerini
Şam Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Yuva ile konuştuk.
Rusya istedi
Kızıldeniz kenarındaki Akabe kentinde bir süredir görüşmeler Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Ürdün arabuluculuğunda devam ediyor. Görüşmeler yeni değil, 19-21 Aralık tarihleri arasında Astana görüşmeleri devam ederken bu diyaloglar başladı. Tabi esas olarak Rusya’nın bastırmasıyla bu adımlar atılmaya başlandı. Ürdün’ün ev sahipliği şaşırtıcı değil. Ürdün yönetimi başından itibaren her daim Suriye yönetimi ile ilişkileri belli bir düzlemde tutmayı başardı. Son dönemlerde de Arap Gazı Anlaşmasından sınır kapılarını açmasına ve Suriye’nin Arap Ligi’ne dönmesi için Cezayir ile birlikte yaptığı çağrılara kadar Şam ile ilişkileri bir üst boyuta taşıdı.
Sınır kapıları masada
Evet, Kesep-Yayladağı ve Kamışlı- Nusaybin sınır kapılarının yeniden açılması masadaki konu başlıklarından. Her iki kapı da Şam yönetimi tarafından işletiliyor, kontrol ediliyor. Askeri, siyasi bir işbirliği olacaksa bu kapıların açılması şart. Kapıların açılması ticari ve ekonomik olarak da oldukça önemli. Her iki sınır kapısı da radikal İslamcı milislerin saldırıları sonrası düşmüştü. Daha sonra yapılan operasyonlarla her iki kapı da cihatçılardan temizlenmişti. Ancak ÖSO ve türevi cihatçı grupları destekleyen AKP iktidarı kapıları kapalı tutmaya devam ediyor.
Ortak operasyon talebi
Ankara kontrol altında tuttuğu Suriye topraklarında YPG/PKK’ye karşı sık sık operasyonlar düzenliyor. Bu meşru bir hükümet olarak Şam yönetiminin tepkisini çekiyor. Hiçbir egemen ülke kendi topraklarında bir başka yabancı ülkenin operasyon yapmasına müsaade etmez, kabul etmez. Masaya gelen bu konuda eğer bir çözüm bulunacaksa Şam yönetimi en fazla operasyonların ortak yapılmasını isteyecektir. “Madem güvenliğin tehlikede o zaman beni önceden bilgilendir, hatta birlikte operasyon yapalım” denilecektir. Ama hiçbir koşulda TSK’nin kendi topraklarında faaliyet göstermesini hiçbir koşulda kabul etmesi beklenemez.
Yapabilecekleri sınırlı
Bu denklemde ABD nerede duruyor? Öncelikle ABD’nin Suriye’de yapabilecekleri sınırlı. Şayet Rusya aldığı kararların, planlarının arkasında sağlam durursa bu ABD’nin alanını daha da daraltır. Ama tabi Moskova’nın sağlam durması şart. ABD ile Rusya arasında el altından zımni bir uzlaşı da bulunabilir. Bu durumda da Afganistan modeli yaşanabilir.
Kürtler yol arayışında
Suriye sahasında Kürtler kritik pozisyonda. Tabi tek bir Kürt iradesinden bahsetmek mümkün değil. Suriye’de tam 57 Kürt örgütü, grubu var. Ama baskın güç tabi ki Demokratik Birlik Partisi (PYD). PYD’nin Şam ile görüşmeleri sürüyor. Aynı zamanda Moskova ve Washington ile de görüşüyorlar. Şam merkezli Kürt gruplarla kuzeydeki PYD/YPG’nin temsil ettiği Kürtler arasında bir açı farkı söz konusu. Bu konuda sosyalist bir gelenekten gelen Kadri Cemil örneği çarpıcı. Kadri Cemil, geçenlerde Moskova’daki temaslarda da PYD temsilcileriyle birlikte bulundu. Herhangi bir devlet topraklarında silahlı bir gücün varlığına izin vermez. SDG/YPG tavizler vererek olası operasyonları önlemeye çalıştı. Kürtler ve Şam anlaşırsa silahlı güçler siyasal sürece eklemlenirler, Suriye’ye bağlı yerel güce dönüşebilirler. Görüşme masasında illaki bir taraf diğerine kıyasla daha fazla tavizler vermek zorunda kalacak. Bu da SDG olur. Tabi sahada ABD desteğini almaya devam ederlerse bu taviz konusu da değişir. Kimin ne imtiyazlar alacağı, kimin ne tavizlerde bulacağını masadaki güç dengesi belirleyecek. Tabi Türkiye-Suriye ortak hamlesi dengeleri değiştirir. Bu durumda ABD, sonuna kadar SDG’nin arkasında durmaz.
İdlib temizlenecek
İdlib meselesi 2022’de çözülecek gibi duruyor. Rusya, Türkiye ve Suriye’nin katılımıyla olumlu sonuç çıkmazsa yeni denklemler ortaya çıkabilir. Örneğin SDG’nin Şam ile anlaşması halinde devreye girmesi söz konusu olabilir. SDG, “varlığımı garantiye al, size tabi olurum” diyebilir. İdlib’te, özellikle Afrin’de aktif rol alabilir. Moskova’ya da biz ABD’ye Kremlin ile çalışacağız derlerse tabi. Bu durum Rusya-Şam-SDG işbirliğinde yeni bir denklemin, sürecin habercisi olur. Öncelik Suriye’nin güvenliği olur, cihatçıların temizlenmesi öncelikli meseleye dönüşür. Ancak bu sefer de Türkiye ile karşı karşıya gelinir. Kremlin bunu ne kadar ister meçhul tabi.
İsrail saldırıları onaylı
Şayet Rusya hava savunma sistemini, S-300’leri aktifleştirse İsrail bu saldırıları yapamaz. Bu meseleyi çözecek olan da Rusya’dır. Ama görünen o ki Moskova yol veriyor bu saldırılara, en azından göz yumuyor. Bunun birçok nedeni var. Birincisi Suriye devleti içinde de farklı anlayışlar, klikler var. Rusya’nın nüfuzuna karşı olan bu kesimler Rusya’yı İran ile dengelemek istiyorlar.
Tabi aynı şekilde Rusya’yı İran’a tercih eden gruplar da söz konusu. Moskova, Tahran’ın nüfuzunu artırmasından memnun değil. Aynı şey İran için de geçerli. Netice de her ülke kendi çıkarları peşinde. Rusya Suriye’de tarihi bir fırsat yakalasa da İran da gücünü artırdı. Şimdi aralarında bir rekabet de var. Rusya İsrail saldırılarına göz yumarak Suriye içindeki İran’cı kanada ders vermek istiyor. Böylece “benim varlığıma karşı çıkarsanız sizi İsrail ile baş başa, yalnız bırakırım” mesajı vermek istiyor. İsrail de tüm bunlardan faydalanarak Suriye kaostan çıkmasın, belini doğrultmasın diye saldırganlığını sürdürüyor. Tabi burada zımni bir Rusya-ABD anlaşması da olabilir. ABD de İsrail de bölgede İran’dansa Rusya’yı tercih ederler. İran güçleri yerine Rus güçlerinin bulunması tercih nedenidir. Bir nevi ehveni şer! İran’ın Suriye’de varlığını güçlendirmesi Lübnan’dan Yemen’e ve Bahreyn’e uzanan hatta Şii nüfuz alanını genişletecektir. Bu da her türlü ABD ve İsrail’i ve de diğer Körfez ülkelerini rahatsız eder.
BirGün / 31.12.21