Bundan 7 yıl önce, Güney Afrika son elli yılda yaşanan en büyük katliamlardan birine tanıklık etti. Londra merkezli bir platin madeninde daha iyi ücret talebiyle başlayan grev, polisin doğrudan otomatik silahlarla madencilere ateş açması üzerine 34 işçinin katledilmesiyle sonuçlanmıştı. Ülkede çeşitli işçi ve siyasi örgütler, her yıl olduğu gibi bu yıl da kaybettikleri madencileri anıyor.
Görüntülerin korkunçluğu ve olayın büyüklüğü, aynı zamanda işçi sınıfı içinde büyük bir öfkeyi beraberinde getirmiş, Güney Afrika işçi sınıfı tarihi açısından önemli dönüm noktalarından biri olmuştu. Marikana’nın sembolik olarak ne ifade ettiğini daha iyi anlamak için grevin önderlerinden Mambush Noki’nin vücudunun farklı noktalarından tam 14 kez vurulduğunu söylemek yeterli olacaktır. Noki’nin grevci işçilerin en önünde yer aldığı fotoğrafları, Marikana Katliamı’yla birlikte anılan görsellerden biri…
Öte yandan Maden İşçileri Birliği ve İnşaat Sendikası (AMCU) temsilcileri ve Ekonomik Özgürlük Savaşçıları (EFF) partisi, Afrika Ulusal Kongresi (ANC) iktidarının kendi halkına yüzünü çevirdiği ve beyaz sermayenin yanında yer almayı seçtiği görüşünde. Katliamdan sonra ANC’nin tavrı da bu kurumlar tarafından samimi bulunmuyor. Nitekim bugün ülkenin başında buluan Cyril Ramaphosa o dönem fabrika yönetiminde bulunuyordu. Bu nedenle Ramaphosa’nın Twitter üzerinden yaptığı ‘Marikana Trajedisi’ açıklaması hakkında Güney Afrikalı yazar Sisonke Msimang “Karanlık bir yolda araba kazasında ölen insanlar bir trajedidir. Bir katliam, zengin bir iş adamının maden çıkarlarını koruma talebini ilettiği bir hükümetin, kendi vatandaşlarına ateş açmasıyla yaşanır” sözlerini yazdı.
AMCU sendikası lideri Joseph Mathunjwa’nın anmalarda sarf ettiği sözlerin hedefinde de yine ANC vardı. Eyewithness News’de yer alan habere göre, Mathunjwa ANC’yi ‘beyaz sermayeninin hükümeti olmakla’ suçladı, “Yoldaşlarımızın kanları, kardeşlerimizin, babalarımızın kanları, ANC’deki beyaz sermaye tarafından ele geçiriliş gerçeğini açıkça gösterdi ” ifadelerini kullandı.
Endonezya: Öğrencilere ırkçı saldırı sonrası yerel parlamento ateşe verildi
Batı Papua’da sokak eylemlerinde yerel parlamento binası ateşe verildi. Yerli üniversite öğrencilerinin ırkçı saldırılarla gözaltına alınması üzerine fitili ateşlenen yoğun gösterilerini anlamak için bölgenin yakın geçmişi ve bugünkü hali hakkında çok kısa bilgi vermek faydalı olacaktır. Zira Batı Papua bölgesi, bağımsızlık talebi olan silahlı ya da silahsız gruplara ev sahipliği yapıyor.
‘Papua’ ismine ‘Papua Yeni Gine’den (PYG) aşinayız. Oysa PYG, doğal güzellikleriyle ismini duyurmuş Gine adasının yalnızca doğu tarafında yer alıyor. Adanın batısı Endonezya’nın kontrolünde bulunuyor. Fakat bu adadaki toplumsal, siyasi yaşam ve tarih, belgesellerde sıkça görmeye alıştığımız rengarenk cennet kuşlarının kur dansları kadar hayranlık uyandırıcı değil. Eskiden Hollanda sömürgesi olan bölge 1960’ların başında oldukça şaibeli bir referandumun ardından Endonezya’ya bağlanır. Bu sırada Endonezya güçlerinin kanlı müdahaleleriyle birlikte onlarca yıl içinde adadaki bağımsızlık talebi, kimi noktalarda silahlı bir mücadele şeklinde karşımıza çıkar. Geçtiğimiz ay başında bağımsızlık için mücadele eden üç silahlı örgüt, ‘Batı Papua Ordusu’ ismiyle güçlerini birleştirdiklerini açıklamıştı.
Bugün Batı Papua’daki nüfusun yarısından biraz daha fazlasını Papua yerlileri oluşturmaktadır. Bağımsızlık talebi bir tarafa bölgedeki altın madenleri gibi Endonezya için önemli kaynaklar bulunmakta, bu nedenle de ülke için oldukça önemli bir yer tutuyor. Örnek vermek gerekirse Grasberg Madeni hem dünyanın en büyük altın madeni hem de dünyanın ikinci en büyük bakır madeni.
Gelelim bu hafta yaşanan olaylara. Bağımsızlık ve rahatsızlık verici geçmiş bir köşede dursun, bölgede ırkçılık ciddi bir sorun oluşturuyor. The Jakarta Post’da yer alan habere göre, her şey Endonezya’nın bağımsızlık günü yaklaşırken yerli öğrencilerin kaldığı yurtta Endonezya bayrağına zarar verildiği iddiası üzerine başlıyor. Haberde yurdu abluka altına alanlar arasında aşırı milliyetçi ve İslamcı grupların bulunduğu belirtiliyor. Bununla birlikte kolluk kuvvetlerinin onlarca Papualı öğrenciyi ‘maymunlar’ gibi ırkçı hakaretler sarf edişi, durumu daha da alevlendiren bir etken. Yurdu kuşatan gruptan dolayı mahsur kalan öğrencilere yiyecek götüren iki Endonezyalı öğrenci de polisin hedefi oldu ve gözaltına alındı. Oysa Endonezya polisi tarafından yapılan açıklama ‘güvenlik güçlerinin yatıştırıcı amaçla bölgede olduğu’ yönündeydi. Sonuç olarak polis gaz bombalarıyla yurda girdi ve 43 öğrenci gözaltına alındı.
‘Maymun’, Endonezya’da Papua yerlilerine karşı sıkça kullanılan bir ırkçı kelime. Dolayısıyla bu olayın sonrasında Papua’da başlayan eylemlerin de merkezinde de bu itham oldu. “Biz maymun değiliz”, “Maymunsak bizden bayrak sallamamızı istemeyin” gibi sloganların yanı sıra, bağımsızlık talebi de Batı Papua sokaklarında rahatlıkla işitildi.
Başta Batı Papua’nın başkenti Jayapura olmak üzere çeşitli bölgelerde başlaya eylemler sonucunda yollar kapatıldı, yerel parlamento binası ateşe verildi. Bağımsızlık Günü’ne gölge düşürmek istemeyen kolluk kuvvetleri 150’den fazla göstericiyi göz altına aldı.
Uruguay: ‘Öğrenci şehitler’ yürüyüşüne on binler katıldı
Latin Amerika ülkesi Uruguay’da her yıl öldürülen öğrenciler için yapılan ‘Şehit Öğrenciler Günü’ yürüyüşü, başkent Montevideo’da düzenlendi. Onbinlerce öğrencinin oluşturduğu gece yürüyüşü kortejlerine çeşitli üniversite hareketleri katılım gösterdi.
Bu gün, 1968 yılında öldürülen bir komünist öğrenciden dolayı anılıyor. Liber Arce isimli Komünist Gençlik Birliği üyesi dişçilik öğrencisi, Jorge Pacheco Areco döneminde öldürülen ilk öğrencidir. Ülkenin diktatörlük yılları boyunca komünist, sol, sosyalist ve demokrat pek çok öğrenci öldürülür. Arce’nin polis tarafından vurulduğu gün olan 14 Ağustos’ta, her yıl büyük yürüyüşlerle öğrencilerin verdiği kayıplar anılıyor.
Montevideo Portal’da yer alan habere göre, “Mücadelesi yaşamaya devam ediyor. Korkuya ve geri adım atmaya karşı” pankartı arkasında yürüyen öğrenci hareketlerinden bir temsilci, Mauro Conti, gazeteye verdiği demeçte bu günün kendileri için aynı zamanda daha iyi ücretsiz eğitim koşulları için mücadele anlamına geldiğini söyledi. Conti, öğrenci şehitlerin bayrağını yükselterek Latin Amerika’daki muhafazakar ilerleyişe karşı mücadele etme gerekliliğinin altını çizdi.
Latin Amerika’nın en zengin bölgelerinden olan Uruguay, kıtada yükselen sağa karşı ‘bağışıklığını koruyor’ gibi görünse de, iktidardaki sol tandanslı Geniş Cephe’yi (Frente Amplio-FA) zor bir seçim bekliyor. Anketlerde favori görünen FA’nın oylarında düşüş ve sağ, neoliberal partilerde yükseliş, komşu Brezilya gibi Uruguay’da da gözlenecek mi, ekim sonunda yapılacak olan genel seçimler gösterecek…
Gazete Duvar / 21.08.19