ABD Başkanı Donald Trump’ın bir süredir Çin’e yönelik hamleleriyle sarsılan, dalgalanmalar yaşayan dünya ekonomisi, şimdi Çin’de baş gösteren ve tüm dünyaya yayılan korona virüs (COVID-19) ile altüst oluyor. Virüsün ne boyutta can ve mal kayıplarına neden olacağı kestirilemezken, ödenecek faturayı asgaride tutmak üzere alınan önlemler de “türev riskler” doğuruyor.
Suudi Arabistan ile Rusya arasında petrol üzerinden yaşanan gerilim bunun örneği. Türkiye ise uzun zamandır ekonomide, dış politikada, iç siyasette azalmak bilmeyen bir gerilim yumağı içinde yol alırken buna korona virüsün basıncı ekleniyor.
Son haftalarda özellikle Suriye-Rusya ittifakıyla yaşanan İdlib gerilimi Türkiye’nin risk yumağında başat iken, bu risk unsurunun önemini görece kaybettiğine ve tüm dünyada olduğu gibi COVID-19’un belirleyiciliği kaptığına tanık oluyoruz. Yöneticiler, Türkiye’nin, korona virüs vakasına henüz rastlamamış bir ülke olduğunu uzun bir süre iddia ettiyse de dışarıdaki algı farklıydı. Son günlerde hem yolcu trafiğinin hem de her tür ekonomik faaliyetin yavaşlaması, COVID-19 riskinin ülke üstünde baskın olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’nin risk priminin (CDS) seyrinin grafiği, ülkenin hangi ekonomik-siyasal gerilimden ne kadar etkilendiği konusunda yeterince fikir veriyor. Çok değil, 13 Ocak 2020’de Hazine ve Maliye Bakanı, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak, Twitter’da yaptığı açıklamada ülke risk priminin 267 puan ile Mayıs 2018’den beri en düşük seviyeye ulaştığını söyledi ve şu ifadeleri kullandı: "Kur atağı yaşadığımız 2018 Ağustos’tan bugüne yaklaşık 320 baz puan iyileşme sağladık. 2019’da ekonomide ortaya koyduğumuz performans, ülkemize güveni artırdı. 2020’de bunu çok daha ileri taşıyacağız."
Risk primi 267’ye ocak ortasında düşmüştü ama birkaç hafta içinde özellikle İdlib krizinde 33 Türk askerinin ölümüne yol açan çatışmalarla tırmandı ve 350’ye yaklaştı. 5 Mart’taki Erdoğan-Putin zirvesinin, o tarihte 343’e ulaşan Türkiye’nin risk primini görüşme sonrası indireceği umuluyordu. Nasılsa bir uzlaşı sağlanacak, silahlar susacak ve gerilim düşeceği için yükselmiş ülke risk primi de gerileyecekti.
5 Mart buluşması ile silahlar şimdilik sustu ama Türkiye’nin risk algısı düşmedi, 9 Mart pazartesi risk primi 390’ı aşarken 10 Mart’ta 420 bandına kadar tırmandı. Bu tırmanışta ana kaldıraç, korona virüsün hem tüm dünyada etkisini artırması hem de Türkiye’de vakaların yaşandığının artık bizzat Sağlık Bakanı tarafından doğrulanmasıydı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ilk vakanın haberini 11 Mart’ta şöyle verdi: “Size üzücü ama korkutucu olmayan haberi bildirmek istiyorum. Bugün akşam saatlerinde korona virüs şüphesi olan bir vatandaşımızın test sonucu pozitif çıktı. Yüksek ateş ve öksürük şikâyetinin araştırılması sonucu tanı konmuştur. Hastanın Avrupa teması olduğu tespit edilmiştir. Hasta bir erkektir ve genel durumu iyidir."
Bakan bu açıklamayı yaptığı sırada Dünya Sağlık Örgütü'nün haber bültenleri dünyadaki korona virüs vakasının 114 bini aştığını, 4 binin üzerinde ölüm yaşandığını ve vakaların 110 ülkeye yayıldığını açıklıyordu. Bu 110 ülke arasında komşu ülkelerde onlarca, hatta bazılarında yüzlerce vaka yaşandığı açıklanırken, Türkiye’den uzun süre ses seda çıkmaması, yeterince tuhaf karşılanıyor ve ülke ile ilgili “Saydam, açık olmama” yargısını pekiştiriyordu.
COVID-19’a karşı etkili önlemler bulununcaya değin ne kadar can kaybına yol açacağı kadar, sorunun dünyada ne sürede, ne kadar ekonomik kayba yol açacağı da tartışılıyor. Bu konuda kısa adı OECD olan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı, korona virüsten dolayı dünya ekonomisinde 2020’de yaşanabilecek küçülme konusunda öngörülerini duyurdu. OECD raporuna göre 2019’da yüzde 2,9 büyüyen dünya ekonomisi 2020’de yarım puan hız kaybedecek ve büyümesi yüzde 2,4’e düşecek. Rapora göre gelişmiş ve gelişmekte olan 20 ülkede büyüme hızı yüzde 0,4 puan gerileyecek ve 2020 büyümesi yüzde 2,7’de kalacak. Euro bölgesinde büyüme yüzde 0,8’e düşecek, ABD’de de büyüme yüzde 2’nin altına gerileyecek ama esas hasar Çin’de görülecek ve Çin ekonomisi 2020’de ancak yüzde 4,9 büyüme gösterecek, 1,2 puan hız kaybına uğrayacak.
OECD raporu Türkiye ekonomisi için ise 2020’de ancak yüzde 2,7 büyüme öngörüyor. Oysa Berat Albayrak’ın başında olduğu Hazine ve Maliye Bakanlığı 2020 için yüzde 5 büyüme hedefi belirlemişti. Yüzde 2,7 büyüme, hedefin neredeyse yarısı demek ve bu, 2019’u yüzde 13,7 işsizlik oranı ve 4,4 milyon işsiz ile kapamış Türkiye ekonomisi için oldukça düşük bir performans olur. 2019 yılını zaten yüzde 0,9 gibi çok düşük bir büyüme ile kapamış Türkiye ekonomisinin yeniden toparlanmayı umarken böyle düşük bir büyüme ile yetinmek zorunda kalması, politik olarak da iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yıpranması demek. Ancak, korona virüsün tüm dünyada küçülme, daralma, ekonomik kayıp vadettiği bir yılda bunun istisnası Türkiye olamayacak. Şimdiden başta sivil havacılık ve turizmde önemli iptaller ile sektörel depremler yaşanmaya başladı.
Toplum, tüm dünyada gözlendiği gibi, daha az tüketmeye, daha çok evde vakit geçirmeye, sosyal mekânlarda, kalabalıklarda bulunmamaya dikkat ediyor. Bu da son tahlilde tüketimin azalması demek.
ABD’de FED’in faizleri indirmesinin korona virüsün yol açtığı tahribata pek etkisi olmayacağı konuşulurken aynı önleme Türkiye’de Merkez Bankası’nın niyetlenmesinin de pek işe yaramayacağı söylenebilir. Özellikle de yıllık enflasyonun yüzde 12-13 bandında kemikleşme eğilimi gösterdiği ve cari açığın yeniden başını kaldırdığı koşullarda, yeni faiz indirimi gibi önlemlerin işe yarayacağını söylemek kolay değil.
Sektörel olarak ise korona virüs salgını karşısında ne yapılması gerektiği ile ilgili çalışmalar sürüyor. Örneğin Türkiye Bankalar Birliği (TBB) bankalardan olası virüs salgınına karşı alınmasını istediği önlemleri duyurmuştu. Bu önlemlerin başında, her bankada bulunan “afet merkezi”nin çalışıp çalışmadığının kontrol edilmesi geliyor. İstenen bir diğer önemli önlem ise olası bir virüs salgını hâlinde çalışanların evden çalışmaları, gerekirse bankaların buna hazırlıklı olup olmadığıydı. Özellikle kritik görevlerdeki personelin virüs nedeniyle hastalanması hâlinde söz konusu görevlilerin yerini kimlerin alacağı gibi senaryoların çalışılması da talep edilen önlemler arasında.
Korona virüs tüm dünyada birkaç haftadır gözlendiği gibi 11 Mart itibarıyla Türkiye’nin de sosyal, ekonomik ve siyasal hayatına daha fazla nüfuz edeceğe benziyor.
AL-MONİTOR / 12.03.20