Tunus’ta Kays Said’in tek adam rejiminin kaçınılmaz olarak vardığı nokta, Ukrayna krizinin gölgesinde Libya’da iki odak arasında devam eden iktidar mücadelesi, yaklaşan Lübnan seçimleri ve bazı Arap devletlerinde siyasi tutuklulara yönelik af kararları, Arap basınında geçtiğimiz haftanın gündemleriydi.
Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said eliyle kurulmaya çalışılan tek adam rejiminin son icraatları ile başlayalım. Al Arap gazetesi “Tunus Cumhurbaşkanının danışmanları neden ortadan kayboluyor?” başlıklı, manşetten verdiği analizde “Artık inisiyatifin muhalefete geçtiği” iddiasına yer veriyor. Muhalefetin inisiyatifi ele geçirmedeki başarısının göstergesi olarak ise Cumhurbaşkanı Kays Said’in etkili danışmanlarının artık çevresinde olmamasına işaret ediliyor. Makalede yer alan dikkat çekici diğer nokta ise Said’in “Parlamentodaki partileri feshedip liderlerini ev hapsine alacağı” iddiası.
Tunus ve tek adam rejiminin tesisi
Tunus’ta tek adam rejiminin tesisi yolunda atılan adımları kısaca bir hatırlayalım;
-
Cumhurbaşkanı Kays Said, ülkenin bağımsızlık günü olan 25 Temmuz’da, Başbakan Hişam Meşişi ve İslamcı Ennahda Partisi destekli hükümetini görevden aldı. Meclisi askıya alan ve milletvekili dokunulmazlıklarını da kaldıran Said’in “yolsuzlukla mücadele” gerekçesiyle başsavcılık görevini de üstleneceğini açıkladı. Ülkeyi atayacağı başbakanla birlikte yöneteceğini duyurdu. Said, her ne kadar başka gerekçeler sunsa da aslında bu adımları ocak 2021’de “ekonomik zorluklar, polis baskısı ve kovid-19 pandemisi” üzerine yapılan halk protestolarından duyduğu endişe nedeniyle atmıştı.
-
Yeni başbakan atamadan önce anayasanın çoğu maddesini askıya aldığını, yasama ve yürütme yetkilerini tek başına üstlendiğini, anayasaya uygunluk denetimi yapan organı kaldırdığını ve sistemde değişiklik içeren taslaklar hazırladığını açıkladı.
-
Cumhurbaşkanını ve uygulamalarını eleştirmek fiili olarak suç haline geldi. Kays Said bu konuyla ilgili olarak mahkemelere bizzat talimat verdi.
Kısaca özetlediğimiz böylesi bir ortamda Kays Said meşruiyetini gittikçe kaybederken, siyasi partileri feshederek rejimini inşa etmede bir adım daha atmak istiyor.
Libya ve iktidar krizi
Libya’da Abduhamid Dibeybe ile Fethi Başağa ile temsil edilen iki ana odak arasındaki iktidar savaşı devam ediyor. Al Kuds al Arabi gazetesi iktidar mücadelesi çerçevesinde Dibeybe’nin son dönemde diplomatik atak yaparak Cezayir, Tunus ve Abu Dabi’yi ziyaret ettiğine, buna karşılık Başağa’nın ünlü Times dergisine İngiltere’ye Libya ile ittifak çağrısı yapan ve paralı askerleri olan Rus Wagner güvenlik şirketini şikayet eden bir makale yazdığına dikkat çekti.
Hatırlanacağı üzere iktidarın başkent Trablus’taki hükümet ile General Halife Hafter’in desteğine sahip Tobruk’taki Temsilciler Meclisi gibi bölündüğü Libya’da, ocak 2020 ve haziran 2021’de düzenlenen Berlin Konferanslarında anlaşmaya varılarak geçtiğimiz yıl 24 Aralık günü için seçim kararı verilmiş ancak bu seçim yapılamamıştı. Bunun üzerine Libya Meclisi, Fethi Başağa’yı başbakan olarak atayarak yeni hükümeti kurmakla görevlendirmiş, mevcut Başbakan Abdulhamid Dibeybe ise “Seçimle iş başına gelen bir hükümet” olmadıkça iktidarı devretmeyeceğini ilan etmişti.
Lübnan ve yaklaşan seçimler
Ortadoğu’nun krizleri bir türlü bitmeyen ülkelerinden Lübnan, 15 Mayıs’ta parlamento seçimlerine hazırlanıyor. Al Halic gazetesi, Lübnan’ın sahip olduğu mezhepçi yapı nedeniyle seçimlerin ekonomi, siyaset ve sosyal yaşamdaki krizleri çözemeyeceği görüşünde. Başyazıda ülkede otuzdan fazla parti ve hareketle temsil edilen on sekizden fazla mezhep olduğuna dikkat çekilirken, çözüm olarak Suudi Arabistan’ın Taif kentinde 1989 yılında imzalanan anlaşma adres gösterildi. Taif Anlaşması 1975’te başlayan ve 1990’da sona eren, yüz binlerce kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olan iç savaşı sona erdiren anlaşma olarak biliniyor. Başyazıda belirtildiğine göre anlaşmada “Bir arada yaşamayı”, mezhep sınırlaması dışında ve nisbi temsil esasına dayalı bir seçim kanunu oluşturulması gerektiğini teyit eden açık metinler bulunuyor.
Siyasi mahkumlara af mevsimi
Son günlerde Arap basınında farklı ülkelerden af haberleri yayımlanıyor. Suriye’de Beşar Esad “terör suçları için genel af” ilan etme kararı aldı. Cezayir yönetiminde de af, Bağımsızlık Günü’nün altmışıncı yıl dönümü vesilesiyle, Cumhurbaşkanı Abdelmecid Tebbun’dan geldi. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi de “Cumhurbaşkanlığı af komitesini yeniden oluşturacağını” açıkladı. Bu açıklamadan sonra birkaç düşünce mahkumu serbest bırakıldı. Gözlemciler ise af süreçlerinin şeffaf ve eşit olmayacağından ve bazı şartların dayatılmasından endişeli.
Tunus Cumhurbaşkanı'nın danışmanları neden ortadan kayboluyor?
al Arab
Tunus siyasi çevreleri, muhalefetin inisiyatifi ele geçirmedeki başarısını Cumhurbaşkanı Kays Said’in etkili danışmanlarının yokluğuna bağladı. Said’in sürece hakim olan, şu ya da bu açıklamayı yapmak için doğru anı seçen ve tarafları sürükleyen cumhurbaşkanlığı yerine, çeşitli küçük ayrıntılara müdahale edip tepki kısır döngüsüne düşmesine neden olan nedir?
Siyasi çevreler, Said’in eylemi kontrol altına aldıktan sonra günden güne tepkinin içine çekildiğini belirtti. Özellikle 25 Temmuz’da Parlamentonun çalışmalarını dondurarak ve milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırarak durumu tamamen değiştirmeyi başardıktan sonra.
Ancak bu başarının ardından Cumhurbaşkanının önündeki meydan okumalar çemberi genişledi. Kays Said, her biri kendi uzmanlığına göre rollerini oynamaları için değerli şahsiyetler atamak yerine, her şeye kendisi cevap vermeye başladı. Bu durum, onu küçük ayrıntılarda boğdu.
Said’in çevresindeki birçok danışmanın istifa etmesi veya sessizce geri çekilmesi dikkat çekicidir. Tarafların. suçlamalarını argüman ve kanıtlarla karşılayabilen ve Said, bu suçlamalara yanıt vermek yerine ağır dosyalarla ilgilenmesi için yeterli zaman tanıyan kişilerle çevresini tanzim etmedi.
Said’e yapılan suçlamalardan sonuncusu, Kurtuluş Cephesi Lideri Ahmed Nacib Şabbi’nin “Bize, partileri feshetmeye ve liderlerini ev hapsine almaya hazırlandığına dair haberler ulaştı” açıklamasıyla geldi. Aynı bilgi, feshedilen Parlamentonun Başkan Yardımcısı Semira Şavaşi tarafından da tekrarlandı. Şavaşi, Said’in Ramazan Bayramı gecesi “Partileri dağıtmak” niyetinde olduğunu ve bu planın 8 Mayıs’a ertelendiğini söyledi. Bazı bölgelerde yangın çıkarmanın ve sabotajlar düzenlemenin bu plana dahil olduğunu belirtti.
Bu suçlamalara hızlı bir tepki olarak Cumhurbaşkanı Said, İçişleri Bakanlığı karargahında konuşma yaparak, muhalefet partilerinin liderleri ve siyasilerin “Diyalog veya referandum istemediğini, sadece geri dönüp dış güçlerin kollarına düşüp devlete saldırıp ülkeyi ve kurumlarını yakmaya çalıştıklarını” ifade etti. Said, yargıyı dini ve ahlakı olmayanları yargılamaya çağırarak, “Hakimlerin dedikodu yayan ve namusa tecavüz edenleri mahkum etmeye gücü yeter, savcılık harekete geçmelidir” dedi.
Libya: Dış değişkenler ve iç sabitler
al Kuds al Arabi
Başyazı
Libya’nın çoklu siyasi, askeri, ekonomik ve anayasal krizlerinin karmaşıklığının gölgesinde, tarafların iç çatışmaları ve dış güçlerin çıkarlarının iç içe geçmesi hiç eksik olmuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali; dünyanın savaş, enerji sorunları ve Moskova’ya uygulanan yaptırım paketleriyle meşgul olması veya Libya dosyasının takibini terk etme noktasına kadar ertelemesi nedeniyle konuyu daha da karmaşık hale getireceğe benziyor.
Bu durum yerel, bölgesel ve uluslararası düzeylerde kartların yeniden karılmasının yanı sıra hafızalarda yer alan tecrübelerin sonuçları, gözlemlenebilir bir durum oluşturmaktadır. Mesele şu ki Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, Cezayir’e yaptığı ünlü ziyaretin ardından Tunus’a ve sonrasında da alışılmadık bir şekilde Abu Dabi’ye uğradı. Diğer tarafta ise Türkiye, Temsilciler Meclisi tarafından atanan Başbakan Fethi Başağa ile iletişim kanalları açtı. Başağa, İngiliz The Times gazetesinde Londra’yı Libya ile ittifak ilişkileri kurmaya çağıran, Rus Wagner milislerinden şikayet eden ve Batı’ya petrol hizmeti sunmayı konu alan bir makale yayımladı.
Kahire’nin, Mısır istihbarat şefinin himayesinde Dibeybe ve Başağa’nın temsilcileri arasında toplantılara ev sahipliği yapması, Libya dosyasına dahil olan eski güçlerin yol haritası bakımından da garip bir gelişme. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi tarafından benimsenen seçenekler, feci bir başarısızlıkla sona erdi. Özellikle Sirte kentini geçmenin Mısır için bir “kırmızı çizgi” olduğu şeklindeki ünlü açıklamasından sonra.
Bu karmaşık sahnede Libyalıların çilesi, günlük yaşamın ve geçim kaynaklarının her seviyesinde artıyor. Mevcut Rus petrol krizleri Libya petrol satışlarının toparlanmasını zorlarken, son dönemde petrol limanlarının kapatılması günde yaklaşık 400 bin varil kayba neden oldu. Siyasi çözümlerin imkansızlığı ve ülkenin iki hükümete bölünmesinin devam etmesi ışığında, “İslam Devleti (IŞİD)” örgütünün Libya’nın güneyinde yeniden toparlanması doğal bir gelişmeydi. Bütün bunlara Fizan bölgesindeki Çad ve Sudanlı milislerin yeniden harekete geçmesi eşlik ediyor.
Dibeybe hükümetinin Başağa hükümetine karşı bugün meşruiyeti konusunda verdiği mücadele, Abdullah el Sani hükümetiyle paralel olarak Fayez al Sarrac hükümeti üzerinde önceki çatışmanın yeniden başlamasından başka bir şey değil.
Talihsiz sonuç, Libya halkının çektiği acının somut bir sona yakın olmamasıdır. Beklentiler yalnızca ciddi bir tıkanıklık durumunu göstermiyor; aynı zamanda iç savaşın hayaletleri ile birlikte korkunç sonuçlara karşı da uyarıda bulunuyorlar.
Lübnan … Taif anlaşması ve mezhepçilik
al Halic
Başyazı
Bu ayın on beşinde yapılacak Lübnan meclis seçimlerinin yaklaşması, mezhepçiliği yuvasından çıkardı. Mezheplerin ve siyasi partilerin liderleri; meclis sandalyeleri için rekabetin hararetinde mezheplerinin sinirlerini germek için alevleri körüklüyor. Bu Lübnan siyasi hayatı için yeni değil.
Lübnan’ın krizinin özü, doğduğu 1943’ten bu yana mezhepsel “kotalara” dayanmasıydı. Bu durum günümüze kadar devam etmiş ve özellikle 1958 ve 1975 yıllarında birçok aşamada bir dizi siyasi ve güvenlik infilakına yol açmıştır.
Mezheplerin çokluğunun, halkların medeniyet seyrindeki çeşitliliği doğrulayan olumlu bir durum olması gerekirdi. Lakin tek bir ulusal kimlik çerçevesinde bir arada yaşama ve hoşgörünün çıkış noktası olarak mezhep liderleri ve siyasi liderler, onları ölümcül alt kimliklere dönüştürdü.
Lübnan’da otuzdan fazla parti, hareket ve mezhep akımına sahip on sekizden fazla mezhep var. Zor ve karmaşık bir mezhep ortamında faaliyet gösteren bazı laik partiler dışında, hepsi dini veya siyasi liderler altında faaliyet göstermektedir. Yaygın mezhepçi durumun antitezi olmaya çalışıyorlar ancak her zaman nüfuz edemedikleri bir mezhep duvarı ile karşı karşıya geliyorlar.
Aslında Lübnan, ilki mevcut siyasi sistem, ikincisi ise parti yasası olmak üzere ikilemle karşı karşıya. Lübnan için varoluşsal bir kriz oluşturan ikilemin, Lübnan’ın 1958 ve 1975 yıllarında yaşananlara benzer krizlere girmesini önleyecek bir çözüm formülüne ulaşması gerekiyor. Bu hem anayasayı hem de partiler hukukunu yeniden gözden geçirerek Taif Anlaşması’nın anayasasını restore ederek, tamamen mezhepçi akımları yasaklayan yeni bir parti kanunu çıkarılarak yapılabilir.
1989 yılında hazırlanan Taif Anlaşması’nda “bir arada yaşam” için, mezhep sınırlaması dışında ve nisbi temsil esasına dayalı bir seçim kanunu oluşturulması gerektiğini teyit eden açık metinler bulunmaktadır. Ayrıca, “Aşamalı bir plana göre çalışılmasını gerektiren, mezhepsel temsiliyet tabanının kaldırılması ve kamu görevlerinde, yargıda, askeri ve güvenlik kurumlarında yetki ve yetkinliğin benimsenmesini gerektiren ulusal bir hedef olarak siyasi mezhepçiliğin kaldırılmasını” öngörüyordu.
Anayasanın bir parçası haline gelen bu metinlerin, Lübnan’ın mezhep kabuğundan çıkması için bir kaldıraç oluşturması gerekiyordu. Lübnanlıları vatanın alternatifi mezhepsel sığınakları terk etme yoluna sokuyordu.
Bu anlaşmanın üzerinden 33 yıl geçmesine rağmen bu maddelerin hiçbiri uygulanmadı. Çünkü fiili güçler, mezhep liderleri, parti liderleri ve bazı din adamları, bunun uygulanmasını engellemek için aşılmaz bir baraj olarak durdular. Çünkü ülke ve insanlar üzerindeki rollerini, hakimiyetlerini ve yetkilerini kaybederler ve anlaşmadan kendilerini konumlarında tutacak ve kalıcılıklarını devam ettirecek olanı seçerler.
Böyle bir durum ışığında, yurt içinde ve yurt dışında Lübnanlılar, önümüzdeki birkaç gün içinde gelecekteki parlamentolarında 128 temsilciyi seçmeye gidiyorlar.
Evrensel / 09.05.22