Tunus’ta aralarında Zeynel Abidin bin Ali diktatörlüğünün yıkılması için verdiği mücadele ile tanınan Tunus Emekçileri Partisi Genel Sekreteri Hamma Hamami’nin de yer aldığı 19 kişi için “Seçim Kanunu’na muhalefet” gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. Kazakistan’da ise yakıt fiyatlarına zam yapılmasına karşı büyüyen protestoların ardından Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in kabinesi istifa etmek zorunda kaldı. Ayrıca başkent de dahil birçok ilde olağanüstü hal ilan edildi. Gelişmeler Arapça basında da geniş yer buldu. Al Araby al Cedid’te yer alan manşet haberde eşi görülmemiş protestolara tanık olan Kazakistan’daki yetkililerin “26 silahlı suçlunun tasfiye edildiğini” ve ““suçlu” olarak nitelendirdiği üç binden fazla kişinin tutuklandığı bilgisi yer aldı.
Kazakistan gösterilerinin siyasi boyutu
Bu tip güçlü halk hareketleri ortaya çıktığında olmazsa olmaz değerlendirmelerden biri “Amerikan parmağının varlığı”. Lübnanlı Emekli General Charles Abi Nader’in, al Meyadin sitesinde yer alan makalesi “Kazakistan olaylarında ABD’nin rolü nerede?” başlığını taşıyor. Abi Nader uzun makalesinde “Doğu Avrupa ve Karadeniz’de Rusya ile NATO arasındaki stratejik çatışmanı, Rusya’nın Kazakistan kuşatma girişimiyle bağlantılı olduğunu göz ardı edemeyiz” cümlelerini sarf ederek ABD’nin belirleyici bir rolde olduğunu iddia etti.
Al Halic al Cedid gazetesi ise, 2005’ten bu yana ülkeyi yöneten Cumhurbaşkanı Tokayev’in selefi Nazarbayev gibi başbakanı atamak, hükümeti denetlemek ve üyelerini atamak ve görevden almak yetkileri olduğuna dikkat çekti. Ayrıca Tokayev’in Anayasa ve Yargıtay üyelerini, başsavcıyı ve Merkez Bankası başkanını atamanın yanı sıra, referandum düzenleme ve olağanüstü hal ilan etme yetkisi olduğunu da hatırlattı. Rejimin bu niteliğinden dolayı Kazakistan’daki gösterilerle ilgili “Gösterilerin devam etmesi ve şiddetinin artması, tartışmalı konuların ağırlıklı olarak siyasi olduğunu göstermekte ve Arap egemen siyasi sistemlerinin bütünü ile Kazakistan’daki devlet sistemini hatırlatmaktadır” ifadelerine yer verdi.
Hammami ve 19 siyasetçi mahkeme yolunda
Arap dünyasında diktatörlüğün yıkılmasından sonra demokrasiyi tesis etmede attığı adımlarla diğer ülkelere nazaran hep ayrı bir yere sahip olan Tunus’la ilgili “Arap dünyasının 2022’ye bıraktığı bakiye” başlıklı değerlendirmemizde Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in “Tek adam rejimi” inşasına devam edeceği tespitinde bulunmuştuk. Yılın ilk günlerinde yaşanan gelişmeler bizi yanıltmadı.
Al Hurra internet sitesinde yer alan habere göre, Tunus yargısı 19 siyasetçiyi yargılanmak üzere ifadeye çağırdı. Tunus Asliye Mahkemesi tarafından yapılan ve basına yansıyan açıklamaya göre, ilgili kişilerin 19 Ocak’ta mahkemeye çıkması gerekecek. Habere göre mahkemeye çağrılma gerekçeleri “Seçim Kanunu’na muhalefet etmek”.
Yazıda mahkemeye çağrılanların bazıları şöyle listelendi; Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesi hareketinin önemli isimlerinden Tunus Emekçileri Partisi Genel Sekreteri Hamma Hamami, Meclis Başkanı ve Ennahda Partisinin Lideri Raşid Gannuşi, ülkenin Eski Cumhurbaşkanı Munsef Marzuki, 2019’da Kays Said’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibi olan Nebil el Karavi.
Bunların yanı sıra, İlyas Fahfah, Mehdi Cuma, Yusuf Şehid gibi eski başbakanların ve cumhurbaşkanı adaylarının isimleri de soruşturma listesinde yer aldı.
Siyasi yargılamalar ve tek adam rejiminin tesisi
Bağımsız aday olarak girdiği seçimi ekim 2019’da ikinci turda kazanan Anayasa Profesörü Kays Said, ordunun ve güvenlik güçlerinin desteğini alarak geçen yıldan bu yana “tek adam rejimini” tesis etmek için adım adım ilerledi. Geçen yıldan bu yana atılan adımları şöyle özetlemek mümkün;
1. Ülkenin bağımsızlık günü olan 25 Temmuz’da, Başbakan Hişam Meşişi ve İslamcı Ennahda Partisi destekli hükümetini görevden aldı. Meclisi askıya alan ve milletvekili dokunulmazlıklarını da kaldıran Said’in “yolsuzlukla” mücadele gerekçesiyle başsavcılık görevini de üstleneceğini açıkladı ve ülkeyi atayacağı başbakanla birlikte yöneteceğini duyurdu. Bu ilk adım Müslüman Kardeşlerin (İhvan) Tunus kolu olan Ennahda’ya yönelik olduğu düşünülerek ulusal ve uluslararası destek gördü. Ancak Said’in niyetinin İslamcılarla mücadele olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Said’in ve onu destekleyen güçlerin bu adımı atmasının sebebi iddia ettikleri gibi yolsuzlukla mücadele değil; Ocak 2021’de ekonomik zorluklar, polis baskısı ve kovid-19 pandemisi üzerine yapılan halk protestolarından duyduğu rahatsızlıktı.
2. Yeni başbakan atamadan önce, 22 Eylül’de, anayasanın çoğu maddesini askıya aldığını, yasama ve yürütme yetkilerini tek başına üstlendiğini, anayasaya uygunluk denetleme organını kaldırdığını ve sistemde değişiklik içeren taslaklar hazırladığını açıkladı. Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi bu adımı “Darbenin tamamlanması” olarak niteledi.
3. Eylül ayının sonunda yayımladığı bir kararnameyle yeni hükümeti kurmak için Profesör Necla Buden Ramazan’ı başbakan olarak görevlendirdi. Atanan isimin kadın olması ön plana çıkarılırken Dünya Bankasındaki görevi gölgede bırakıldı. Böylece “tek adam rejiminin” sermaye yanlısı neoliberal karakteri saklanmaya çalışıldı.
4. Cumhurbaşkanını ve uygulamalarını eleştirmek fiili olarak suç haline geldi. Kays Said bu konuyla ilgili olarak mahkemelere bizzat talimat verdi. En son Tunus mahkemesi, Eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki’yi devletin güvenliğine saldırmak suçundan gıyaben dört yıl hapis cezasına çarptırdı. Geçtiğimiz yılı bitirirken Ennahda Hareketinin Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el Buhayri tutuklandı. 19 siyasinin mahkemeye çağrılmasından önce Said’in son icraatı ise Tunus yargısına saldırmak oldu. Üst düzey yetkilileri “suç çeteleri” ile bağlantı kurmakla suçladı.
Al Kuds al Arabi gazetesi süreci şöyle yorumladı: “Said’e göre denklem özetle şöyle: Ya ülke ve insanlar üzerindeki eli sıkı tutmama izin verirsiniz, ya da siz hain ve suçlusunuz, emirlerimi yerine getirmeyen yargıçlar da suçlu!”
Tunus: Targıyı kim siyasallaştırıyor?
al Kuds al Arabi
Başyazı
Tunus’ta Asliye Hukuk Mahkemesi, 2019’da yapılan son seçimlerde kabahatler olduğunu aniden ortaya çıkardı. O gün yapılan seçimde koltukların çoğu Ennahda, Tunus’un Kalbi, Demokratik Akım, Onur Koalisyonu, Özgür Anayasa, Halk Hareketi ve Yaşasın Tunus tarafından dolduruldu.
Mahkeme bu keşfinin ardından hazırladığı listede; Ennahda Hareketinin Lideri Raşid Gannuşi ve Tunus’un Eski Cumhurbaşkanı Munsef Marzouki’nin yanı sıra eski hükümet başkanları olan İlyas Fahfah, Mehdi Cuma, Yusuf Şehid ve Kays Said’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibi olan İş İnsanı Nebil Karavi var. Listede Zeynel Abidin bin Ali’nin muhalifi solcu Hamma Hamami de yer alıyor.
Bu suçlamalar, eski bakan ve Ennahda Hareketinin Genel Başkan Yardımcısı Nureddin el Buhayri’nin İçişleri Bakanı Tevfik Şerafet’in kararıyla tutuklanıp ev hapsine alınmasının ardından geldi. Bu adım diğer siyasi partiler tarafından bir “Adam kaçırma” olarak tanımlanırken, İçişleri Bakanlığı sözcüsü daha sonra Buhayri’nin tutuklanmasının “terör şüphesi” nedeniyle gerçekleştiğini açıkladı. Çünkü Müslüman Kardeşler’in Arap figürlerine Tunus vatandaşlığı vermeyi kabul etmişti.
Suçlamaların ve tebligatların yayımlandığı gün Cumhurbaşkanı Said, Tunus yargısına saldırdı. Üst düzey yetkilileri “suç çeteleri” ile bağlantı kurmakla suçladı. “Yargıya siyaset” müdahalesini reddettiğini beyan etti. İçlerinden birinin bir dizi gerçeği gizleyerek, suikast, hırsızlık ve para hırsızlığı ile ilgili dosyaları teslim etmeyi reddettiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Said’in saldırılarının sürekli hedefi haline gelen bağımsız bir anayasal organ olan Tunus Yüksek Yargı Konseyinin son açıklamaları, Yargı sisteminin Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle gözden geçirilmesi ve reforme edilmesinin reddedildiği bir bildiriydi. Bu bildiride yargıya “Bağımsızlıklarını koruma” çağrısı da yapıldı.
Bu gerçekler, geçen 25 Temmuz’dan bu yana Said’in askeri ve güvenlik liderlerinin desteğiyle hükümeti ve yasama organını feshederek yürütme yetkilerini ele geçirmeyi başardığı açık siyasi krizin ışığında ortaya çıkıyor. Said’in “Ülkedeki mutlak kontrolünün ve siyasi muhaliflerinin ortadan kaldırılması” gayesinin siyasi ve hukuki muhalefetle karşı karşıya olduğu açıktır. Bu da onun yargıyı hedef almasına ve yargıçlara yönelik tehlikeli açıklamalar yayımlamasına yol açtı.
Tunus cumhurbaşkanı açık veya örtülü saldırılarıyla ülkedeki en büyük siyasi güç olan Ennahda Hareketini öne çıkarsa da “ihanet, karalama ve iftira” suçlamaları içeren açıklamalarında her kesimden şahsiyete saldırmaktan çekinmiyor.
Ancak Said’i diğerlerinden ayıran şey; ilahi bir hükümle makamına düşen dünya dışı bir varlıkmış gibi memleketten ve milletten bahsetmesi ve kendisini siyasetin, partilerin, hükümetlerin, temsilcilerin ve yargının üzerinde görmesidir. Suçlamaları aralarındaki açık siyasi çatışmalar olan muhaliflerine ve eleştirmenlerine yöneltti. İdeolojik olarak tamamen farklı noktalarda yer alan İslamcı Ennahda ile Marksist olan Tunus Emekçileri Partisine yöneltmesi gibi. Suçlamaları, doğrudan rakibi olan Munsef Marzuki’ye, ya da onunla aynı fikirde olmayan İlyas Fahfah’a veyahut da onu eleştiren Hamma Hamami’ye yönelebiliyor.
Bu bağlamda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kullandığı niteliklerden biri de hukuki tecrübesi olan Anayasa Profesörü Said; hakimlerin ellerindeki dosyaları siyasi amaçlarına ulaşmak için kullanmayı reddetmelerine ve muhaliflerini suçlu durumuna düşürmelerine saldırıyor. Dosyaların verilmesinin reddedilmesini “siyasi müdahale” olarak görüyor.
Said’e göre denklem özetle şöyle: Ya ülke ve insanlar üzerindeki eli sıkı tutmama izin verirsiniz, ya da siz hain ve suçlusunuz, emirlerimi yerine getirmeyen yargıçlar da suçlu!
Kazakistan’ın yangını Araplara kendi yangınlarını hatırlatıyor!
al Halic al Cedid
Başyazı
Dünyanın en önemli gaz üreten ülkelerinden biri olarak kabul edilen Kazakistan’da bu yılın başında yetkililerin sıvılaştırılmış gaz fiyatlarında keskin bir artış ilan etmesinin ardından büyük bir protesto hareketi patlak verdi. Irak’ınkine eş değer büyük petrol rezervlerine sahip olmasının yanı sıra, Kazakistan’ın petrol endüstrisinin merkezi olan Janaozen şehrinde halk protestolarının patlak vermesinin nedeni bu bariz paradokstu.
Protestoların gücü, ülkenin ekonomik başkenti Almatı da dahil olmak üzere birçok bölge ve şehre hızla yayılması ve yöneldikleri siyasi istikamet şaşıran Kazak makamlarının alelacele gaz fiyatlarını eski seviyelerine getirmesine neden oldu. Ancak Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev’in hükümeti görevden aldığını ve başkent Nur Sultan da dahil olmak üzere birçok ilde olağanüstü hal ilan ettiğini açıklamasına rağmen protestoların durmaması, bir kez daha şaşırttı.
Gösterilerin devam etmesi ve şiddetinin artması, tartışmalı konuların ağırlıklı olarak siyasi olduğunu göstermekte ve Arap egemen siyasi sistemlerinin bütünü ile Kazakistan’daki devlet sistemini hatırlatmaktadır. Ülkenin anayasasında Kazakistan’ın demokratik bir devlet olarak tanımlanmasına ve iktidarın kaynağı halktır denmesine rağmen gerçekte, Sovyetler Birliğinin dağılmasını takiben 1991 yılından itibaren bağımsızlığını ilan ettikten sonra iktidara gelen Nursultan Nazarbayev ile başlayan “tek adam rejimi” tarafından yönetilmektedir. 2005 yılında yerine, selefi gibi görevleri başbakanı atamak, hükümeti denetlemek ve üyelerini atamak ve görevden almak olan mevcut cumhurbaşkanı geçti. Anayasa ve Yargıtay üyelerini, Başsavcıyı ve Merkez Bankası başkanını atamanın yanı sıra, referandum düzenleme ve olağanüstü hal ilan etme yetkisi de var!
Kazakistan güçlü coğrafi ve ekonomik faktörlere sahiptir. Ekonomisi Orta Asya’nın en büyüğüdür ve petrol ve gazın yanı sıra mineral ve metal rezervlerine ve büyük tarımsal potansiyele sahiptir. Yüz ölçümü bakımından dünyanın en büyük dokuzuncu ülkesidir, ancak en büyük sorunu, güçleri bir kişinin elinde birleştiren siyasi sistemidir. Araplar arasında ve uluslararası düzeylerde iyi bilinen bu sistemin sonuçları arasında; zenginliğin siyasi ve ekonomik olarak kontrol eden bir elitin elinde toplanması ve genellikle yurt dışına kaçırılması (şu anda Rusya) ve tehlikeli kamu yolsuzluğunun kurulmasına katkıda bulunması yer alıyor. Aynı zamanda bu sistemde değişim çağrısı yapan herhangi bir hareket şiddetle bastırılmaktadır.
Kazakistan halkı, Filozof El Farabi gibi Arap bölgesindeki ilerlemesine ve ünlü Askeri Lider el Zahir Baybars gibi Moğolları durdurulmasına katkıda bulunmuştur. Yüz ölçümü bakımından İslam ülkelerinin en büyüğü olmasına rağmen, coğrafi konumu ve yer altı zenginliği onu şu anda Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Libya’da olduğu gibi Çin ve Rusya gibi coğrafi olarak çevreleyen büyük güçler arasında rekabetin konusu haline getirmiştir.
Kazakistan’dan gelen haberler, göstericilerin Almatı Havaalanının kontrolünü ele geçirdiğini (Devlet kontrolü daha sonra geri aldı), başkent sakinlerinin bankalardan para çekmek için hücum ettiğini ve Ukrayna’ya kömür ihracatının durdurulduğunu ifade ediyor. Başkan, Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevini üstlendiğini duyurdu. Tokayev Cumhurbaşkanının Halefi olarak, başkentin eski adını Astana’dan Nur Sultan olarak (eski cumhurbaşkanının adı) değiştirdi. Bu adım, ülkenin tarihini önceden tasarlamanın ve diktatörlüğü sürdürmenin bir biçimi olan bir eylemdir. Yönetenler ve yönetilenler arasında devam eden hikayenin bir hatırlatıcısı olarak göstericilerin şu anda yaptığı şey; Almatı’daki cumhurbaşkanlığı karargahını yakmaları ve Nur Sultan Nazarbayev’in “anıt” heykelini yıkma girişimleri ülkelerini “ebedi” tiranlıktan kurtarmaya çalışmalarıdır.
Evrensel / 10.02.22