Geçen AKP Türkiyesi Libya’ya asker göndermeye karar verdi. ABD, İran’ın jeopolitik alanındaki en önemli aktörünü, Irak topraklarında bir İHA ile vurarak öldürdü. Bu iki olayın da etkileri, suya atılan taşın yarattığı dalgalar gibi genişleyerek yayılacaklar; hatta, giderek zayıflamak yerine güçlenerek, bazen okyanuslarda şekillenen devasa dalgalar gibi beklenmedik boyutlara ulaşabilirler.
Ben bu yazıda, ülke içinde, bu iki dalgadan görece (ama tamamen değil) bağımsız ancak çok önemli sonuçlar yaratabilecek iki gelişmeye değinmekle yetineceğim.
Mehdi’yi beklemenin anlamı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri danışmanı, özel güvenlik örgütü SADAT’ın kurucusu emekli General Adnan Tanrıverdi, yaptığı bir konuşmada Mehdi’nin gelmesini beklediğini açıkladı ve ona göre hazırlanılması gerektiğini savundu.
Ben General Tanrıverdi’nin bu tuhaf ve gizemli açıklamasını anlamlandırmaya çalışırken, bir başka bağlamda sarf ettiği sözleri okuyunca birden ufkum açıldı.
Mehdi’nin gelişi, bu dünyada, dini anlamda, “iyi” ile “kötü” arasındaki nihai hesaplaşmayı, son büyük savaşı başlatacaktır. Öyleyse General Tanrıverdi böyle bir son büyük savaşı bekliyor, ona hazırlanıyor diye düşündüm.
Basında aktarılanlara göre, Tanrıverdi şöyle demiş: “Sunduğumuz anayasa teklifimizdeki silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ile ilgili tespitlerimizin aşağı yukarı tamamı 15 Temmuz’dan sonra kongreye girmiştir” ... “Biz o zaman, harp okulları, askeri okulların tamamı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı dedik, bağlandı. Jandarma Genel Komutanlığı’nın Genelkurmayla İçişleri Bakanlığı’na bağlansın dedik, bağlandı. Yüksek Askeri Şûra’nın yapısı değişsin dedik, Askeri Yüksek Yargı kalksın dedik, o da gerçekleşti. Başkanlık sistemi gelsin dedik, o da geldi. Bu önermelerimizin tamamına yakını 15 Temmuz’dan sonraki yeniden yapılanmada gerçekleşti.”
Böylece, ülkenin rejiminin ve silahlı kuvvetlerinin yeniden şekillenme sürecinin, nihai bir hesaplaşmayı, son büyük savaşı bekleyen birinin önerileri gereğince gerçekleştirildiğini öğrendim.
Bu şekillenme, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın iktidarının devlet biçimini inşa etme sürecine ait olduğuna göre buradan bir mantık yürütmesiyle, generalin ülkenin rejimini ve silahlı kuvvetlerini, siyasal İslamın karşıtlarıyla, bir gün olması kaçınılmaz, nihai bir hesaplaşmaya hazırlamakta olduğu sonucunu çıkardım.
Cumhurbaşkanı ‘daha açık ve net’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’nda yaptığı açıklamalar, bu “hazırlanma” süreciyle uyumlu mesajlar içeriyordu. Birincisi, Cumhurbaşkanı “artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk güçleriyle koruyacak durumda” olmadığımızı düşünüyor, bu zaafı gidermek için “Yeni fikirler geliştirilmeli” diyor. Ben, “sadece kolluk güçleriyle koruyacak durumda değiliz” ifadesinden yola çıkınca iki olasılığa ulaşıyorum. Ya ordu iç güvenliği de üstlenecek. Ya da kentlerin güvenliğinin sağlanmasında, Tanriverdi’nin şirketindeki personele benzer unsurlardan yararlanılacak. Diğer bir deyişle “milis” (devrim muhafızları) benzeri bir kurumlaşma güvenlik sistemine eklenecek.
Cumhurbaşkanı’nın bu yeni “gereksinimi” açıklarken Fransa’daki son “sosyal olayları” referans alması, kentlerin güvenliğine yönelik özgün bir tehdit algısını, toplumsal muhalefetin sokağa çıkma olasılığına ilişkin bir korkuyu yansıtıyor. Açıklamalar, bu tehdide karşı kesin bir önyargıyla ve ağır bir şiddetle tepki gösterileceğini ima ediyor.
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın Gezi olaylarını nasıl bir yaşamsal tehdit olarak algıladığını ve olayların travmasını hâlâ atlatamadığını düşününce, Tanrıverdi’nin beklediği nihai hesaplaşmanın ve ilgili hazırlıkların anlamını, bu tehdit algısına bağlamak kolaylaşıyor.
Toplumda genel olarak rıza alma kapasitesini kaybeden AKP rejimi, kendi çekirdek tabanına dayanmak zorunda kalırken, iktidarını yalnızca devleti değil özel güçleri de kullanarak şiddetle korumaya hazırlanıyor.
Bu yorumlarımda biraz gerçeklik payı varsa, “AKP gelecek seçimlerde gidiyor”, “parti yok oluyor” gibi saptamalar “sinirleri gergin” büyüklerin, uykuya geçmelerine yardımcı masallar olmaktan ödeye gidemiyor...
Cumhuriyet / 06.01.20