İşçi sınıfından bir kadına, Boris Johnson için “bizden biri” dedirtenler üzerinde düşünmeye devam ederken YouTube’da, bu düşüncelerimle buluşan bir kısa filme rastladım.
İlyada’yı antik Yunancadan ezbere aktarabilmek
Johnson, bir televizyon kanalında söyleşi yaparken, “Ne zaman kendimi zor bir durum içinde, çaresiz hissetsem kendi kendime İlyada’yı söylemeye başlarım” dedikten sonra Homeros’un İlyada şiirinin bir bölümünü antik Yunanca olarak, adeta bir tiyatro performansı gibi el kol hareketleriyle vurgulayarak aktarmaya başladı. İtiraf etmeliyim iki dakikadan fazla süren bu performanstan etkilendim. Birincisi, İlyada benim özel ilgi duyduğum, sık sık dönüp okuduğum bir yapıttır. İkincisi bu yapıt, sınıflı toplumların güç ilişkilerinin ana kodlarını içerir. Tek bir örnek verecek olsam şunu seçerdim: Homeros, Truva’nın yenilgisini, tanrıların arzularının yanı sıra, birçok kabileden oluşan, birçok dil konuşan, çok liderli bir orduyla savaşmasına bağlar. Buna karşılık Akalar, tek bir halktı, tek bir dil konuşuyordu ve tek bir kralın, Agamemnon’un liderliğinde savaşıyordu: Tek millet, tek bayrak, tek kültür, tek lider!
Konudan uzaklaştım; geri dönersem siyasi hayatı boyunca biraz sakar, yalancı, bazen alay konusu ve sık sık da hatalar yapan bir insan olarak bilinen Johnson’un kişiliğinin ikinci bir boyutu daha vardı. Birinci boyut, halkın “Bizden biri. O da arada sırada saçmalıyor, hata yapıyor” diyerek benimsemesini kolaylaştıran bir imajla ilgiliydi. İkinci, halkın ayırdında olmadığı boyut ise İngiltere’de egemen sınıfların ve temsilcilerinin çocuklarının gittiği özel okullarda, Latince ve antik Yunanca ile birlikte edinilen “klasiklerin” bilgisine, üstünlük duygusuna, yönetme teknolojilerini kullanma becerisine aitti.
Ve bir deney…
Johnson’u dinlerken, 1990’larda New York’un yoksul bölgelerinden birinde, sanırım Bronx’ta yapılan bir deneyi anımsadım. Bir grup sol eğilimli entelektüel, yerel halka yönelik bir “klasikleri öğretme” sınıfı açmışlar. İlginç bir deney olsun diye açılan sınıf, siyah, beyaz işçi sınıfından her yaştan insanın ilgisini çekmiş; başlarken öngörülen kapasiteyi kısa sürede aşmış. O sınıflarda ders verenlerden biri, “Gelenler, siyasetin şifrelerin çözmeye başladıklarının ayırdına varıyorlar ve çok heyecanlanıyorlar” diyordu.
Bunları yazarken de aklıma, borsada küçük yatırımcılara danışmanlık yapan Bob Beckman’ın (1934-2007) sözleri geldi: Bir süredir beklediği finansal krizi göremeden ölen Beckman, “Sizi yönetenler bildiklerini size söyleseler asla yönetemezler” diyordu. Beckman ekonomiyi kastediyordu ama bu sözleri kolaylıkla genelleştirebiliriz.
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın entelijansiyasının, temsilcilerinin “eğitimsizi” bu kadar sevmelerinin ve bunu her fırsatta vurgulamalarının arkasında, eğitimsizi yönetmenin, yönlendirmenin kolaylığı ve de eğitimsiz karşısındaki üstünlük duygusu yatıyor. Belki de bundandır, iktidara geldiklerinden bu yana sistemli biçimde eğitim sistemini bozmaları, ülkenin kültürel yaşamını “çorak ülkeye” çevirme çabaları…
Yönetilen sınıfların “cahil” bırakılmış olmaları, egemen sınıfların temsilcileri ve tabii entelijansiya açısından önemli bir avantajdır. Bu, genel olarak her alanda arzulanan bir cahillik değildir. Örneğin, alt sınıfların çağın üretim araçlarını verimli biçimde kullanacak kadar bir bilgiyi edinmesi, iktidarın gücünü tanıyarak kabullenmesine olanak verecek alt-üst ilişkisini kabullenecek düzeyde eğitilmesi, “düzenin” ekonomik ve siyasi istikrarının korunması açısından gereklidir. Vatandaş, ilkokuldan başlayarak öğretmen sınıfa girince ayağa kalkacak, “beyefendinin” önünde ceketinin düğmesini ilikleyecek, bacak bacak üstüne atmayacak, densiz sorular sorarak beyefendiyi zor duruma düşürmeyecek, yapılan açıklamayı anlamasa bile “vardır bir bildiği” diyerek kabullenecektir.
Halkın, devlet yönetme becerilerini, iktidar ilişkilerini anlamasına olanak verecek bilgilerden uzak tutulması, çoğu kez, taciz edilmeye, itilip kakılmaya ufak yaştan alışması işte bu yüzden önemlidir. Birtakım vaatlerden öte, bu cehalet tuzağını kıracak bir siyasi mücadele tarzının yaratılması da… Biri boşuna mı “siyasi gerçeklerin” açıklanmasının önemini vurguluyordu?
Cumhuriyet / 30.12.19