1) Suriyeliler “sorun”u siyasal İslamcı iktidarın iflas eden dış politikasının bir sonucudur. Fetihçi, neo- Osmanlıcı zihniyetin küresel emperyalist güçlerlerle birlikte ortaya çıkmasına vesile olduğu bu “sorun” iktidarın mezhepçi, yayılmacı, İhvancı politikalarından bağımsız ele alınamaz. Komşu bir ülkeye rejim ihraç etme hevesinin, “açık kapı” politikasının, savaşı, çatışmaları kışkırtmanın varacağı yer burasıydı.
2) Suriye’de iktidar değiştirme planlarına müdahil olan, “muhalifler”den yana açık taraf tutan, İhvancı iktidarlar yaratma planında öncü rol oynayan siyasal İslamcılar, ülkenin derin bir krize sürüklenerek istikrarsızlaştırılmasına direkt katkı sundu. İlk günden bugüne kirli savaşın her kademesinde imzası olan neo-Osmanlıcılar, neden oldukları mülteci sorununu içeride dışarıda, her platformda siyasi bir koz olarak kullandı.
3) Siyasal İslamcılar bugüne kadar yaşanılanlardan dersler çıkarmadığı gibi, yanlışta ısrara devam ediyor. İktidarın çatışma, göç, sığınmacı üreten politikaları aradan geçen sekiz yıla rağmen aynen devam ediyor. Ülkenin istikrara kavuşturacak politikalar yerine, istikrarsızlığa sürüklenmesi için çalışılıyor. Radikal İslamcı gruplara destek veriliyor, bu yapılar korunup kollanıyor. Cihatçılara verilen her destek daha fazla mülteci/sığınmacının yollara düşmesi, ülkeye gelmesi demek.
4) ÖSO gibi “ılımlı” diye pazarlanan aslında diğer radikal İslamcı Selefi gruplardan bir farkı olmayan yapılarla “resmî” ittifaklar yapılmakta. ÖSO ile birlikte gerçekleştirilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatları ile kontrol altına alınan bölgelerde bu işbirliği devam etmekte. İdlib’te Selefi/Vahabi cihatçıların hamiliğine soyunuldu. Cerablus’tan Afrin ve İdlib’e uzanan Kuzey Suriye’de silahlı gruplarla işbirliği devam ediyor. Fırat’ın Doğusunda da Batısında da istikrarsızlık, çatışma üretecek senaryolar üzerinde çalışılıyor.
5) Akp/Saray rejimi yeni mülteci akınına yol açacak politikaları sürdüredursun, “mülteciler sorunu” kronikleşmek üzere. İktidarın soruna yönelik ne kısa ne orta ne de uzun vadeli kapsamlı bir politikası yok. Sayıları dört milyona yaklaşan Suriyeliler artık hayatın her alanında kendisini daha fazla gösterecektir. Bunların entegrasyonuna yönelik çalışmalar olmadığı gibi, bu yönde atılan adımlar da yok. Bu da önümüzdeki dönemlerde daha dazla sorun, çatışma ve problem demek.
6)Türkiye iddia edildiği gibi bir mülteci ülkesi değil. Bu çapta bir mülteci sorunu ile ilk kez Akp sayesinde tanıştı. “Tekçi” toplumsal, siyasal yapının yanı sıra krizdeki ülke ekonomisi de bu çapta kapsamlı bir “sorunu” kaldırabilecek düzeyde değil. Milliyetçi/muhafazakâr, şovenist kodlarla yıllar yılı bezenmiş kültürel yapı da çok sesliliğe açık değil. Savaş ne şekilde sonlanırsa sonlansın “Suriyeliler sorunu” bir şekliyle baki kalacaktır. Bu gerçek hiçbir koşulda göz ardı edilmemeli.
7) Her ne olursa olsun “sorun”a sağcılar, milliyetçiler, ırkçılar gibi yaklaşılamaz. Son dönemlerde iyice dışa vuran “Suriyeliler dışarı” gibi insanlık dışı faşizan söylemler kabul edilemez. Dünyanın her tarafındaki sağcıların, faşistlerin mültecilere/göçmenlere/yabancılara yaklaşımı birbirine benziyor. Amerika’daki de aynı, İtalya, Almanya, Fransa ve Türkiye’deki de… Bu insanları kovmak, kaçtıkları koşulların içine geri göndermek insani de değil, vicdani de.
8) Bununla birlikte İsveç, Norveç, Kanada veya herhangi bir Batı Avrupa ülkesi rahatlığıyla da “sorun”a yaklaşılamaz. Milyonluk göçmen sorunu her anlamda problemli Türkiye gibi ülkeleri derinden etkileyecektir. Ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel ciddi krizler baş gösterecektir. Uluslararası bir destek, dayanışma sağlanmalı.
9) Ne yapmalı? Öncelikle sığınmacı/mülteci üreten politikalara son verilmeli. Sorun kaynağında kurutulmalı. Suriye’nin istikrarı için çalışılmalı, savaş, istikrarsızlık üreten politikalar teşhir edilmeli, durdurulmalı. Çatışmaların durmasıyla geri dönmeler teşvik edilmeli. Savaş, çatışmalar bitse de milyonlarca Suriyeliden ancak bir kısmı ülkesine geri dönecektir. Burada doğan, okula giden, büyüyen nesilden geriye dönüş çok az olacaktır. Bu nedenle bu sorunla yüzleşilmesi, sorunun kabul edilmesi ve buna göre adımların atılması gerek. Dönenler dönmeli, dönmeyenler için kapsamlı bir entegrasyon çalışması başlatılmalı. Toplumsal, kültürel, ekonomik her türlü uyum için kalıcı adımlar atılmalı. Sorunun zamana yayılması, geçici önlemlerin alınması çözüm olmayacaktır.
BirGün / 30.07.19