Fırat’ın doğusunda kurulması planlanan “güvenli bölge” kapsamında ABD ile ortak kara devriyesi pazar günü 09:30 itibariyle resmen başladı. Üç saat süren ve 12:47 sularında sona eren devriyeye dair TSK tarafından yapılan açıklamada, “Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda Güvenli Bölge tesisi faaliyetleri kapsamında; TSK ve ABD personeli, kara araçları ve İHA’ların iştirakiyle ilk müşterek kara devriyesine Akçakale güneyinde, Suriye tarafında başladı” dendi.
Güvenli bölgenin tesisinin takvime uygun ilerlemesi maksadıyla, havadan ve karadan ortak devriyelere önümüzdeki günlerde devam edileceğini bildirilse de, anlaşmazlık giderilmiş değil. 7 Ağustos’taki anlaşmaya rağmen iki ülkenin “güvenli bölge”den beklentileri, hedefleri farklı. Ortak koordine ve yönetim için Akçakale’de müşterek harekât merkezi kurulsa da bölgenin derinliği, kapsamı, kontrol ve işleyişindeki açı farkı oldukça fazla.
Güvenli bölge SDG için mi?
Devriyenin yapıldığı gün Erdoğan da bu farklılığı şu sözlerle açıkça itiraf etti; “ABD güvenli bölgeyi Türkiye için değil SDG/YPG için istiyor. ABD ile görüşüyoruz ancak istediklerimizle onların kafalarındakinin aynı şey olmadığını attığımız her adımda görüyoruz. Bu iş öyle üç beş helikopter uçuşu ile 5,10 araç devriyesiyle göstermelik birkaç yüz askerin bölgede bulunması ile olacak iş değil.”
Ankara, kendi imzaladığı anlaşmaya rağmen bir süredir ABD’nin “güvenli bölge”yi SDG/YPG için hazırladığı tezini ileri sürüyor. Trump yönetiminin “oyalama taktiği” izlediği, ABD’nin kendilerini SDG ile bir araya getirmeye çalıştığı iddiasında.
Kim ne istiyor?
Türkiye: Ankara, 30-40 kilometre derinliğinde bir “güvenli bölge” talep ediyor. Bu bölgenin de vakit kaybetmeden bir an önce hayata geçirilmesini, SDG/YPG’nin buradan tamamen çıkarılmasını, oluşturulacak bölgenin kontrolünün de TSK ve ÖSO’ya verilmesini istiyor.
ABD: Derinliğin 5,10 yer yer de maksimum 15 kilometreye kadar çıkmasından yana. Ankara ile varılan mutabakatın zaman içerisinde yavaş yavaş pratiğe dökülmesinden yana. Ankara’nın “kırmızı çizgi”si SDG/YPG unsurlarıyla iş tutulmaya devam ediliyor. Washington bölgede kendi kontrolündeki müttefik ülke askerlerinin bulunmasından yana. Danimarka’nın asker göndereceği birkaç gün önce açıklandı.
Suriye Kürtleri: Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu SDG de “güvenli bölge”ye karşı değil. SDG, Ankara-Washington arasındaki “güvenli bölge” anlaşmasının kendi projesi olduğu iddiasında. Anlaşmanın sadece Kuzey Suriye değil bütün bir Fırat’ın doğusunu kapsamasını istiyorlar. Batılı ülkelerden askerlerin burada görevlendirilmesinden yanalar.
İki yılda iki bölge
Suriye içlerinde “güvenli bölge” oluşturulması fikri savaşın başladığı ilk günden itibaren yeni-Osmanlıcılar tarafından dillendiriliyordu. Uzun süre küresel başkentlerden icazet alınmazken, savaşın başlamasından beş yıl sonra 2016 tarihinde bu istek kabul gördü.
TSK-ÖSO işbirliğiyle şu ana kadar iki tampon/güvenli bölge oluşturuldu.
1) Fırat Kalkanı bölgesi: İlk güvenli/tampon bölge 20 Ağustos 2016 tarihinde başlatılan ve yaklaşık yedi ay süren Fırat Kalkanı Harekâtı’yla kuruldu. Fırat’ın batısındaki Cerablus’tan başlayarak batıya doğru Azez’e kadar uzanan 30-40 kilometrelik hatta El Bab ve Dabık’ı da içeren hatta ilk bölge tesis edildi.
2) Zeytin Dalı bölgesi: Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan bir buçuk yıl sonra, 20 Ocak 2018’de, Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’yla ikinci bir tampon bölge oluşturuldu. Harekat ile Suriye Kürtleri’nin Temmuz 2012’de özerklik ilan ettiği Afrin Kantonu’nun kontrol edilmesiyle Cerablus’tan İdlib’e kadar olan bölgede TSK-ÖSO tarafından bir koridor oluşturuldu.
Güvenli bölgeler ne yapılacak?
Siyasi iktidar egemen bir ülkenin topraklarında küresel aktörlerle maceradan maceraya koşarken, başından itibaren müdahil olduğu Suriye krizinde bataklık da derinleşiyor. Her güvenli bölge bu bataklığın daha fazla derinleşmesi demek. Bu bölgelerin askeri, siyasi hedefleri belirsiz. Bu bölgelerde ne zamana kadar, ne yapılacağı meçhul.
Yeni-Osmanlıcılar dış politikada kontrolü iyice kaybetti. ABD ve Rusya’yı aynı anda memnun ederek kullanma politikası iflas etti. Fırat’ın her iki yakasında da işler yolunda değil. Suriye’de küresel güç merkezleri arasında savrulan strateji, bu ülkelere olan bağımlılığı tırmandırırken, yanlış üstüne yanlışın faturası bütün ülkeye çıkacak.
BirGün / 10.09.19