“Krediye ihtiyaç var. Bunun için bakan yardımcımızla görüştük. Diğer taraftan bir göç sorunumuz var. Vatandaşlarımız geri dönmek istese büyük bir barınma ihtiyacı var. Acilen bizler de kendi imkânlarımızla konteynerler yapmaya başladık.”
Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası (KMTSO) Meclis Başkanı Mehmet Hanefi Öksüz, 10 Nisan günü söyledi bu sözleri. İki gün önce. Öksüz ve Gümüşer aileleri ortaklığındaki Kipaş Holding, Maraş’ta sermayenin grandükü. Tekstil, çimento, kâğıt, enerji, lojistik ve eğitim ‘yatırımları’ var. İplik, kumaş, beton, karton, elektrik, sevkiyat ve diploma satıyorlar. İngiliz devi Lee Cooper’ın Türkiye mümessili olmuşlar. Tüm bu faaliyetlerde 11 bin işçi çalışıyordu. Kaçı öldü bilmiyoruz, onu söylemiyorlar, muhtemelen kendileri de bilmiyorlar. Enkazla birlikte gömülen, kimliği tespit edilemeyip kimsesizler mezarlığında yatan ya da başka şehre giden işçileri ‘toplam kayıp’ olarak görüyorlar: “Bir göç sorunumuz var…”
Maraş’ın kapitalistleri bu yakınmada yalnız değil. Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Oğuzhan Ata Sadıkoğlu, “İşçilerimizi ayakta tutmak için konteyner ihtiyacımız var. İşçilerin burada konaklaması için gerekiyor. İlimiz harabeye döndü, bari işçilerimizi tutalım” diyor, konteyner kentler ile OSB’lerin komşu olmasını istiyor: “Sanayiyi ancak böyle ayağa kaldırırız.”
TOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektörü Meclis Başkanı Şeref Fayat, “Deprem bölgesinden işgücü göçünün önüne geçilmesi için acil harekete geçilmeli. Çok acil oradaki işgücünü yerinde tutacak önlemler alınmalı” diyor.
Örnekler çok. Sadece yakınmıyorlar. Konteyner ve çadır kentler inşa ediyorlar. Devlet OHAL yetkisiyle arazi ‘kapatıyor’, sanayici üstüne ‘geçici barınma’yı konduruyor.
Şubat ayında, depremin ilk haftalarındaki gözlemlerimiz, devletin bütün bölgeye tek bir stratejiyle yaklaşmadığı, örneğin Antakya’da göçü teşvik eder, hatta Antakyalıları göçe zorlarken, Maraş’ta ‘kapıları tuttuğu’ yönündeydi. Turizm ve emlak sektörü hizmetinde yeni bir Antakya yaratma için kentin boşalmasına ihtiyaçları vardı; büyük Maraş sanayisinde çarkların dönmesi için göçün önlenmesine… Aradan geçen iki ay bu stratejiyi sayısız olguyla teyit etti. Antakya kent merkezinin neredeyse tamamı OHAL marifeti ve yıkıcılığıyla ‘riskli alan’ ilan edildi ve halkın mülkünü sermayeye transfer etmek için büyük adım atıldı. Maraş OSB’lerini sanayicinin, inşaatçının konteynerleri, çadırları kuşattı. Kapitalistler çarkların dönmesi için işçilerin, “ertesi gün yeniden işe gelmek üzere, nerede uyuyacağı” sorusuna yanıt üretmeye çalışıyor, hummalı şekilde.
Maraş’ın nüfusu yaklaşık 1 milyon 200 bin ve KMTSO verilerine göre sanayideki istihdam yaklaşık 250 bin idi. Beşte biri sanayi işçisi olan bir kent. Bunun üstüne gelişkin tarımın işçilerini, inşaat işçilerini, hizmet sektörünün işçilerini, küçük üreticiyi, esnafı, işsizi koyun. Bir büyük emek kenti.
Depremlerin merkezi Maraş, bölge için temsil niteliği yüksek bir kent. Tüm deprem bölgesinde benzer bir mekanizma çalışıyor. Yıkım anından itibaren bir ‘sıfırlama’ başlıyor sermaye ve devlet için. Sonra o kentin Türkiye kapitalizmindeki işlevine göre bir özgül strateji çalışıyor.
Maraş depremlerinin yıktığı bölgeye bu gözle bakan bir rapor yayınlandı dün. Yıkımın da sonrasının da sınıfsal niteliğini anlatmaya çalıştık gücümüz yettiğince. 6 Şubat katliamının esas mağdurları olan emekçilerin tartışmasını, eleştirmesini, geliştirmesini umuyoruz.
Türkiye’de iki soyut sayaç işliyor bir süredir. Biri seçime doğru geriye sayıyor, bu yazının yayınlandığı sabah itibarıyla 32 gün kalmış olacak. Diğeri 6 Şubat depremlerinden itibaren ileriye sayıyor, onun da 66 günü geride kalmış durumda. Bu iki sayaç arasındaki korelasyon, karmaşık, anlaşılması zor ve geçici sonuçlar üretiyor kimi zaman. Biri 14 Mayıs günü sıfırlanacak; diğeri, Türkiye’nin ekonomik-politik durumuna ilişkin yeni göstergeler üreterek işlemeye devam edecek. Yeni sayaçlar doğuracak belki. Ama Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğuna ve ne yönde değişmesi gerektiğine dair en açık, en acı ve aynı zamanda en gerçekçi göstergeleri orada aramaya devam edeceğiz. Unutmayacağız, ama bir hafıza egzersizi olarak değil, mücadele ve ülkemizi dönüştürme çabası olarak unutmayacağız.
Evrensel / 13.04.23