"Değişimin zor bir süreç olduğunu biliyoruz. Uzun yılların alışkanlıklarını, kemikleşmiş davranışları değiştirmenin güçlüklerinin farkındayız. Türkiye belki de tarihinin en büyük değişim projesini gerçekleştirmeye çalışıyor. İçinde bulunduğumuz dönemin, güneşin doğmasından önceki karanlık olduğunu düşünüyor ve eğer özveriyle elbirliği yaparsak, Türkiye'nin çağdaş demokrasiyi, piyasa ekonomisini özümsemiş, etkin bir kamu yönetimi anlayışını yerleştirmiş, rekabet gücü ve refah düzeyi yüksek bir ülke olarak dünya sahnesinde hak ettiği yeri alacağına inanıyoruz."
Yukarıdaki satırlar 2001 yılı Kasım ayından. Yazarı, dönemin TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan. 2001 Şubat Krizi’nin üzerinden 8 ay, Kemal Derviş transferiyle gündeme gelen “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adlı, ‘yapısal reformlar’ kod adlı kemer-boğaz sıkma uygulamasına geçileli 5 ay olmuş. AKP’nin kurulması üzerinden de yaklaşık 2 ay geçmiş. Büyük burjuvazi temkinli bir iyimserlikle ve Şekspiryen bir imgelemle içinde bulunulan koşulları “güneş doğmadan hemen önceki karanlık”a benzetiyor. Programları yürürlükte. Ama yürütücü kadrolara karşı güvensizlikleri var. O sorun da aşılacak, bu yazı TÜSİAD’ın Görüş dergisinde yayınlandıktan bir yıl sonra AKP tek başına iktidar olacak ve –bazı küçük mızıldanmalar dışında– büyük burjuvazinin de dâhil olduğu bir yerli-yabancı sermaye mihverinin tam desteğiyle ‘yapısal reformlar’ programını tıkır tıkır işletecek. Cumhuriyet döneminin tüm kamu varlıklarının özelleştirme ile tasfiyesi ve sermayeye aktarımı, 70 milyar dolarlık bu haraç mezat satışlar söz konusu reformların kapsamındadır. Tarımsal desteklerin kesilmesi, ücretlerin baskılanması, emeğin örgütsüzleştirilmesi ve var olan örgütlerinin büyük oranda deruhte edilmesi de öyle. Sermayenin büyük bir zaferidir. ‘Kültür çatışması’ eksenli siyasal gerilimler, ‘yapısal reformlar’ kod adlı restorasyonun uygulanmasında bir çapak oluşturmamıştır.
Erdoğan ve yönetimi, özellikle 2016’dan sonra ‘yapısal zorunluluklar’ nedeniyle girdiği yan yollardan, 2023 Mayıs seçimleri ardından yine zorunluluklar gereği çıkmış görünüyor. Seçimden önce “bu kardeşiniz iktidar olduğu sürece” kalıbıyla dile getirdiği vaatlerin tümünden geri adım atmış durumda. Ekonomi yönetimini, sermaye kesiminin “iktisat biliminin doğruları/gerekleri” olarak tevil ettiği piyasa amentülerine teslim etmiş durumda. Seçimi kazansa da vadettiği programı uygulayamayan bir başkan olarak görünüyor. Siyasal varlığı için son derece önemli bir etken olan küçük ve orta ölçekli sermaye ile bunların arasından türemiş deste büyük boy ve başaltı patronlar arasında cebri bir suskunluk sağlasa da halkın geniş kesimlerinin gündelik yaşam sıkıntıları karşısında çaresiz görünüyor. Herkese esip gürlerken, sıra enflasyon nedeniyle yaşanan sorunlara geldiğinde sabır isteyen müşfik bir hükümdara dönüşmesi de bundan…
Önceki gün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında toplanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK), sermaye temsilcilerine temmuz ayında fısıldadıkları Orta Vadeli Program (OVP) ile ilgili bir açıklama yayınladı:
“Para politikası, maliye politikası ve yapısal reform olmak üzere üç temel dayanağı bulunan OVP ile ülkemizin rekabet gücünü ve üretimdeki verimliliğini artıracak ve ekonomimizin potansiyelini geliştirecek yapısal dönüşümün sağlanması hedeflenmekte; bu sayede kamu maliyesinden finansal mimariye her alanda kapsamlı bir değişim öngörülmektedir.
Fiyat istikrarını sağlamak en önemli önceliğimiz olmaya devam etmektedir. Parasal sıkılaştırma süreci ile fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması ve beklentilerin çıpalanması sonucunda dezenflasyonun mümkün olan en kısa sürede tesis edilmesi ve enflasyonun orta vadede tek haneli seviyelere düşmesi hedeflenmektedir.”
Bu açıklama, Tuncay Özilhan’ın 22 yıl önce yazdıkları kadar, TÜSİAD’ın şimdiki başkanı Orhan Turan’ın ağustos başında Dünya gazetesi röportajında söyledikleriyle de örtüşüyor. Turan, “Enflasyonla mücadelede biraz daha hızlı olmamız gerekiyor. Burada şu da dikkatimi çekti; bugüne kadar olan süreç bu konunun iletişimini de çok iyi yapacaklar izlenimini yarattı bende. OVP ile ilgili bir süre önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile bir araya geldiğimizde de bunu gördüm” diyordu.
Türkiye’nin içinden geçtiği bu çileli yazda ve kendisini bekleyen daha çileli sonbahar ve kara kışta karşı karşıya olduğu tablo gayet açık. Sermayenin tüm kesimleri ile siyasal iktidar sahipleri arasında bir antant sağlanmıştır. Bu mutabakatın temeli sahada tüm cüssesiyle görünüyor: Sanayi işçisinden ofis çalışanlarına, küçük üreticilerden emeklilere dek, emeğin tüm saflarına ücret-gelir baskısı uygulamak, artan şekilde mülksüzleştirmek, Türkiye kapitalizminin çıkmaz sokağını emekçi mahallelerini dinamitleyerek açmaya çalışmak... En büyük avantajları, işçi sınıfı başta olmak üzere tüm halk kesimlerinin geniş anlamda örgütsüz ve politik olarak durgun-geri bir pozisyonda olmasıdır. Ama bu pozisyon, sıçramalarla aşılmaya uygun tarihsel bir potansiyel de barındırıyor. Türkiye’nin yakın geleceğini, sadece ekonomik yönelimler açısından değil, bunun doğrudan sonuçları arasında yer alacak siyasal sonuçlar bakımından da emeğin kuvvetlerinin mücadeleye katılma seyri belirleyecek.
Evrensel / 31.08.23