Yine paranoyak bir yazı. En son “Bir kırılma anına doğru” başlıklı yazımda vurgulamıştım, “Bir başka ülkeye bakıyor olsak ‘rejim iç savaşa hazırlanıyor’ demekten çekinmezdik. Söz konusu ülke Türkiye olunca, bu olasılığı düşünmek bile istemiyoruz.” Ancak ülke iki yolun kavşağına geldi. Bu yollardan, yakın tarihte birçok ülkede gidilmiş olan yol ne yazık ki bir iç savaşa çıkıyor. Daha az gidilmiş olan seçilirse belki başka bir menzile ulaşabilir.
Yangınlar ve katliamlar
Yaygın orman yangınları karşısında, birileri hemen, hiçbir veriye dayanmadan, dünyanın her yerinde iklim krizinden kaynaklanan orman yangınlarını düşünmeden, “bunlar teröristlerin işi” demeye başladılar. Halbuki bu ülkede siyasi amaçlarla orman yakmak geleneği yoktur. Buna karşılık, ticari amaçlarla rant alanı yaratmak için orman yakmak, orman yok etmek geleneği özellikle son 20 yılda, asalak bir rantiye tabakanın iktidarı güçlendikçe, hızlanarak gelişti. Daha dün, ormanlar yanarken ormanlık arazide yapılaşma yetkisini Turizm Bakanlığı’na bırakan bir yasa çıkarıldı. Son 10 yılda, Ankara’da, Suruç’ta, Ortaköy-Reina’da gerçekleşen katliamlara bakınca da karşımıza İslamcı teröristler çıkıyor.
Eğer iklim krizini, sıcak dalgasını bir kenara koyarak düşünmek istiyorsak, salt bu gözlemlerden hareketle, aklımıza ilk önce, bu asalak sınıfın, “süreç olarak faşizmin” gelmesi gerekmez mi? Hiçbir kanıt olmadan yapılan spekülasyonların siyasi-insani sonuçları çok ağır olabiliyor.
Örneğin, orman yangınlarıyla ve Kürtleri hedef alan suçlamalarla neredeyse eşzamanlı olarak Konya’da yedi kişilik Kürt asıllı bir aile hunharca katledildi. Marmaris’te HDP binasına bir saldırı düzenlendi. “Patlama sesi duyuldu”, başlığıyla ortalıkta dolaşmaya başlayan İHA kaynaklı bir videoda, çekenlerin daha patlama olmadan “kanı bozuklar” gibi açıkça ırkçı, faşist bir ifade ile yangının, sabotaj olduğunu ima etmeleri, Kasımpaşa’da gazetecileri hedef alan saldırılar, provokasyonların devam edeceğini düşündürüyor. Provokasyonlar tırmanmaya devam ederse, birinci yola girildiğini, “iç savaşa” giden yolun taşlarını döşenmeye başladığını düşünebiliriz.
İç savaş mı dediniz?
Gerçekten de “İç savaş tehlikesi” ifadesi, son haftalarda insanların aklına giderek daha sık gelmeye başladı.
Bunun birkaç nedeni var: Birincisi, insanlar son yıllarda Libya ve Suriye iç savaşlarını anımsıyorlar; benzerlikler dikkatlerini çekiyor. İkincisi, siyasal İslamın partisi AKP’nin bir genel seçimlerde tek başına hükümet olacak ve liderini yeniden “Başkan” seçtirecek kadar oy alabileceğine hiç kimse inanmıyor. Üçüncüsü, insanlar siyasal İslamın egemen sınıfının, iktidarı terk edemeyecek kadar yolsuzluğa battığını, keyfi yönetim müptelası, güç sarhoşu olduğunu, liderliğinin, dozu artan biçimde kendini gösteren “yukardan” bakışını, muhalefeti yok sayma eğilimini görüyorlar. İnsanlar, parlamenter sistemin, “güçler ayrılığı” gibi kurumsal özellikleriyle birlikte ortadan kaldırıldığını, YSK’nin AKP aracı haline geldiğini, ülkenin OHAL ile yönetildiğini, bu “koşullarda” rejimin seçimlerle değişmesinin ne kadar zayıf bir olasılık haline geldiğini biliyorlar. Dördüncüsü, insanlar, ülkeye aileleriyle birlikte gelmiş, yaşamaya, çalışarak, iş kurarak entegre olmaya çalışan, sık sık da ırkçı faşist reflekslerin hedefi olan sığınmacılardan farklı yeni bir göçmen kategorisinin son haftalarda şekillenmeye başladığını görüyorlar. Bunlar, Afganistan’dan, İran üzerinden, kimi zaman üniformalarıyla gelen askerlik çağında erkeklerden oluşuyor. İnsanların da aklına, bir zamanlar rejimin Libya’ya taşıdığı cihatçı militanlar geliyor. İster istemez düşünüyorlar: Siyasal İslamın rejimi ülkedeki milyonlarca, güvencesiz, statüsüz, devlet desteğinden yoksun, büyük çoğunluğu perişan sığınmacı varken, ek olarak bunları niye getiriyor? Sonra kaybolmuş kayıtsız silahlar, rejimin temsilcilerinin, “Biz kaybedersek Türkiye batar”, “Bunlara ülke teslim edilmez” gibi ifadeleri de var.
O çok gidilmiş yola girilmesini önlemek için o yolun, siyasal İslamın açısından yönetilemeyecek kadar yüksek bir risk ve maliyet anlamına geldiğini bir an evvel kanıtlamak gerekiyor. Bu, tarihin de gösterdiği gibi bir ortak direniş hattı yaratabilme cesaretinden ve başarısından geçiyor.
Cumhuriyet / 02.07.21