Alman Silahlı Kuvvetlerinin Kızıldeniz’de Yemenli Husilere karşı ABD’nin kurduğu deniz koalisyonuna katılması tartışılıyor. Buna karar verilmesi halinde Almanya, gerilimin daha da tırmanması durumunda bir Ortadoğu savaşına dahil olacak. Böylesi bir durum Almanya Savunma Bakanı Pistorius’un “Ülkenin savaşabilir hale gelmesi” söylemine oldukça uygun.
Bir yılı aşkın süredir Fransa gündeminden düşmeyen göç yasası, geçtiğimiz hafta ulusal mecliste onaylandı. Yasa, yabancı düşmanı ve ırkçı politikaların bir sonucu olarak göçmenlerin eğitim, sağlık ve sosyal yardıma erişimini zorlaştırıyor. Humanite gazetesinden seçtiğimiz yazıda ise emekçi örgütlerinin yasaya karşı mücadele çağrısı yer alıyor.
İngiltere’deki ışıklı sokaklar büyük Noel tatiline hazırlanıyor ama Noel herkese ihtişamıyla gelmiyor. Yeni araştırmalar evsizlere yönelik şiddetin arttığını gösteriyor. Crisis yardım kuruluşundan Andy O’Rourke uyarıyor: ‘Ancak siyasi irade ile buna son verebilirdik’
Kızıldeniz’de uluslar arası savaş gemileri: Ortadoğu’da savaşa dönüşebilir mi?
German Foreign Policy
Alman sanayi temsilcileri ve Hür Demokrat Parti FDP, Alman donanmasının Kızıldeniz’de konuşlandırılmasını talep ediyor. Bunun arka planında ABD’nin Yemenli Husi milislerin ticari gemilere yönelik saldırılarına karşı çok uluslu bir deniz koalisyonu kurma çabaları yatıyor. Husiler, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını durdurmak için baskıyı arttırmayı amaçladıklarını iddia ediyor. Hafta sonunda ticaret gemilerinin bombalanması, aralarında Alman Hapag-Lloyd’un da bulunduğu dünyanın en büyük denizcilik şirketlerinden bazılarının Kızıldeniz’deki seferlerini iptal etmesine yol açtı. Bu durum devam ederse, uzun dolambaçlı yolların kullanılması gerekecek ve bu da maliyetleri önemli ölçüde arttıracak. ABD durumun tırmanmasını önlemek için çaba sarf ediyor: Ortadoğu’daki büyük bir savaş bölgedeki güçlerini bağlayacak ve tamamen Çin’e karşı güç mücadelesine odaklanma çabalarını engelleyecek. FDP’li Politikacı Marie-Agnes Strack-Zimmermann ise Alman savaş gemilerinin Kızıldeniz’e gönderilmesini istiyor. Çatışmanın tırmanması halinde Almanya Ortadoğu’da açık bir savaşa dahil olacak.
Yemenli Husi milislerin Kızıldeniz’deki gemilere düzenlediği saldırılar, İran’la iş birliği yapan milislerin 7 Ekim’deki Hamas katliamından sonra başlayan ve öncelikle İsrail ve ABD hedeflerini hedef alan geniş kapsamlı saldırı dalgasının bir parçası. Hizbullah Güney Lübnan’dan Kuzey İsrail’e ateş açmakta, İsrail silahlı kuvvetleri de Hizbullah’ı hedef almakta; şu ana kadar İsrail tarafında dört sivil ve sekiz asker, Lübnan tarafında ise 17 sivil ve 94 Hizbullah savaşçısı olmak üzere 130’dan fazla kişi öldürüldü. Buna ek olarak, Irak ve Suriye’deki Şii milisler ABD askeri üslerini yeniden bombalamaya başladı; ABD rakamlarına göre 17 Ekim ile 15 Aralık tarihleri arasında yaklaşık yarısı Irak’ta, diğer yarısı da Suriye’de olmak üzere 92 saldırı gerçekleştirildi. Yakın zamanda Iraklı Şii milisler Bağdat’taki ABD elçiliğine bile saldırdı; ancak ABD’ye göre hasar küçüktü ve yaralanan olmadı. ABD silahlı kuvvetleri zaman zaman Suriye ve Irak’ta karşı saldırılar düzenlese de, Şii milislerle çatışmaların kontrolsüz bir şekilde tırmanmasını önlemeye çalıştıkları açık. Bunun arka planında, mevcut durumda Ortadoğu’da tırmanan yeni bir savaşın bölgedeki ABD güçlerini büyük ölçüde meşgul edecek olması yatıyor. Bu durum, Washington’un aslında Çin’e karşı merkezi güç mücadelesinde konumunu güçlendirmek için kapasitelerini Asya-Pasifik bölgesine odaklamak istediği bir zamanda gerçekleşecek.
Biden yönetimi, Rusya’ya karşı savaşta Ukrayna’ya verdiği destekle dikkatinin ikincisinden uzaklaşmasına çoktan izin verdi; bu hareket, giderek artan sayıda ABD’li Cumhuriyetçi ve özellikle de Başkan Adayı Donald Trump tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. ABD ayrıca Gazze Şeridi’nde ciddi bir hedef çatışmasıyla karşı karşıya. Bir yandan bölgedeki en önemli müttefiki olan İsrail’i desteklemeyi reddedemez öte yandan İsrail’in dünya çapında kınanan savaşları, Ortadoğu’da istikrarlı bir barışı bile giderek daha uzak bir ihtimal haline getiriyor ve bu da Washington’un Asya-Pasifik bölgesine yeniden odaklanmak için kendi güçlerini oradan çekme şansını büyük ölçüde azaltıyor. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve ABD Genelkurmay Başkanı Charles Q. Brown daha fazla askeri itidal çağrısında bulunmak üzere İsrail’e gidiyor.
Bu durumda, Husi milislerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırıları ABD’yi daha da baskı altına alıyor. İsrail’in talep ettiği gibi Husi mevzilerine yönelik kitlesel saldırılar, durumu daha da tırmandırarak bölgeye yayılabilecek bir savaşa doğru sürükleme tehlikesi taşıyor. Şimdiye kadar ABD güçleri kendilerini büyük ölçüde Husi saldırılarını püskürtmekle sınırladı. Örneğin geçen günlerde ABD savaş gemisi yaklaşan 14 insansız hava aracını düşürdü; bir İngiliz savaş gemisi de bir başka insansız hava aracını imha etti. Geçtiğimiz hafta Husilerin iki kargo gemisine düzenlediği saldırılar durumu daha da kötüleştirdi. Saldırıların ardından Maersk, Hamburg merkezli Hapag-Lloyd ve MSC gibi birçok büyük nakliye şirketi, tehlike devam ettiği sürece Kızıldeniz’den kaçınacaklarını açıkladı. Bunun tek alternatifi Afrika kıtası etrafında uzun rotalar çizmek. Bunun ticaret ve sanayi açısından sonuçları ağır olacak.
Tüm küresel ticaretin yüzde onu Kızıldeniz’den geçiyor. Daha uzun rotalar zaman ve paraya mal olur, alıcılarına dolambaçlı yollardan taşınması gereken malları daha pahalı hale getirir ve ön ürünlerin geç ulaşması nedeniyle tedarik zincirlerini zorlar. Uzmanlar, örneğin Basra Körfezi’nden Avrupa’ya tedarik edilen ham petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz fiyatlarının da yükselebileceği konusunda uyarıyor.
Washington şimdi iki yönlü bir yaklaşım benimsiyor. Haberlere göre bir yandan silahlı kuvvetler Husi milislere yönelik saldırılar için olası hedefleri belirlemiş durumda. Diğer yandan Biden yönetimi Husileri caydırmak umuduyla Kızıldeniz’de geniş bir deniz koalisyonu oluşturmaya çalışıyor. Aralık ayı başında bu yönde değerlendirmeler yapılmıştı; iki hafta önce de aralarında Almanya’nın da bulunduğu müttefik devletlerle somut görüşmeler gerçekleştirildi. Alman hükümeti yaptığı açıklamada çok uluslu bir deniz misyonuna katılmayı incelediğini doğruladı. ABD ve İngiltere’nin yanı sıra Fransa da donanmasıyla sahada yer alıyor; ABD ayrıca Hollanda’nın da müdahaleye katılması için görüşmeler yürütüyor. Alman donanması da 2008’den 2022’ye kadar Afrika Boynuzu’nda korsanlarla mücadele için AB’nin Atalanta deniz operasyonunda yer aldığı, 2021’e kadar Cibuti’de kendi lojistik üssünü koruduğu ve bu nedenle stratejik açıdan çok önemli deniz bölgesi hakkında derinlemesine bilgi sahibi olduğu için tercih edilen bir aday olarak görülüyor. Özellikle “Sachsen sınıfı fırkateynler” düşünülebilir: Bunlar “Özellikle hava savunma yeteneğine sahiptir”. Hava keşiflerinin konuşlandırılması da mümkündür.
Alman ordusunun Kızıldeniz’deki bir deniz müdahalesine katılması için kamuoyuna yönelik ilk çağrılar şimdi Alman endüstrisi ve Hür Demokrat Parti FDP’den geliyor. Alman Armatörler Birliği (VDR) Genel Müdürü Martin Kröger’in “Almanya’nın da buna katılmasının uygun olacağını” söylediği aktarılıyor.” Ne de olsa Alman ticaret gemilerine Afrika Boynuzu’nda korsanlardan korunmaları için Alman Donanması eşlik etmiş ve başarılı olmuştu. Federal Meclis Savunma Komisyonu Başkanı Marie-Agnes Strack-Zimmermann (FDP) da geçen hafta sonunda şu talepte bulundu: “Gemileri koruyan donanmayı uluslararası ortaklarla birlikte desteklemeliyiz. Mallarının Kızıldeniz üzerinden taşınmasına bağımlı olan herkesin buna katılması mantıklıdır.” Savunma Bakanı Boris Pistorius olası bir konuşlanma konusunda henüz bir karar verilmediğini doğruladı. Almanya’nın müdahaleye katılması halinde, Ortadoğu’da mevcut gerilimin açık bir savaşa dönüşmesi durumunda Alman ordusu doğrudan müdahil olacak. Önümüzdeki günlerde, haftalarda ya da aylarda Kızıldeniz’in yanı sıra İsrail-Lübnan sınırında, Suriye’de ve Irak’ta böyle bir tehlike beliriyor.
Çeviren: Semra Çelik
Göç yasası: 45 sendika ve dernek Macron’a meydan okuyor
Naïm SAKHİ
Humanité
Genel Emek Sendikası (CGT) Genel Sekreteri Sophie Binet, “Tüm cumhuriyetçi ilkelerimize derinden meydan okuyan” göçmen yasasına karşı “Sivil itaatsizlik ve direniş eylemlerinin çoğaltılması” çağrısında bulundu. Ortak bir açıklamayla Emmanuel Macron’a “Yasanın yürürlüğe girmesini erteleme” çağrısında bulunan 45 sendika, dernek ve demokratik kitle örgütü, 11 Ocak’ta toplumun seferberliğine ilişkin bir değerlenme yaparak kamuoyuna açıklayacak.
Göç yasasına karşı bir güç gösterisinin başlangıcına doğru mu gidiyoruz? Perşembe günü, göçmenlere karşı daha sert bir tasarının ortak senato-parlamento komitesi tarafından kabul edilmesinden iki gün sonra, işçi sendikaları CFDT, CGT, FO, FSU, Solidaires ve Unsa göç yasasının oylamasını “kınadı”. Sendikalar tarafından yapılan ortak açıklamada, “Öncelik eşit haklar, özellikle de sosyal haklar, tüm kayıtsız işçilerin düzenli hale getirilmesi ve göçmenlerle dayanışma olmalıdır” denildi. Sendikalar Cumhurbaşkanını “ciddiyete” davet ederek tasarıyı “yürürlüğe almama” çağrısında bulundu.
Önceki akşam, 20 Aralık Çarşamba günü, sendikalar ve dernekler Paris Bourse du Travail’de bir araya gelerek ulusal meclisden geçen göç yasasını değerlendirdi. Perşembe akşamı yayımlanan ortak bir bildiride, aralarında Attac, Cimade, CFDT, CGT, Mrap, LDH ve SOS Racisme’in de bulunduğu kırk beş sendika ve kitle örgütü “Yerel yönetimlerde, üniversitelerde, işletmelerde ve sivil toplum genelinde tüm güçleriyle birlikte bu yasaya karşı seferberliği sürdürmeyi” amaçlıyor. Emmanuel Macron’a “Yasanın yayımlanmasını erteleme” çağrısında bulunan ögrütler, 11 Ocak’ta bir ilerleme raporu için bir araya gelmeyi planlıyorlar.
Öte yandan, CGT Perşembe günü yayımladığı basın açıklamasında ise “bu utanç yasasına karşı” seferberlik ve sivil itaatsizlik çağrısında bulundu. Açıklamada, özellikle aile ve konut yardımlarına erişimde ulusal tercih ilkelerine atıfta bulunularak, “bu metnin içeriği ırkçı Rassemblement National’in ana önerilerini yansıtmakta ve cumhuriyetçi ilkelerimizi sorgulamaktadır” denildi.
Perşembe sabahı bir radyo programında konuşan Sophie Binet, “Aşırı sağa kırmızı halı seren” yasa tasarısına karşı “Direniş eylemlerinin çoğaltılması” çağrısında bulundu. CGT Genel Sekreteri sözlerini şöyle sürdürdü: “Titanik emeklilik reformu ile batmaya başlamıştı ve şimdi de para dünyasını ve aşırı sağın kokuşmuş, yabancı düşmanı ideolojisini temsil eden bu yasa ile dibe vuruyoruz.”
Montreuil merkezli sendika, ekim ayının ortasından bu yana 500’den fazla belgesiz işçiyi harekete geçirerek, bu işçilerin düzenli hale getirilmesini talep ediyor. CGT basın açıklamasında, “Bu grev sayesinde, işverenlerini çalıştıklarına dair tüm kanıtları kendilerine vermeye zorladılar, ancak hâlâ düzenli hale getirilmediler” diye eleştirilerine devam ediyor. Açıklamada, “Hükümetin iddia ettiğinin aksine, bu yasa hiçbir şekilde çalışma yoluyla düzenli hale getirmeyi kolaylaştırmıyor” denildi.
Çeviren: Eren Can
Evsizken günlerim tehlikelerle doluydu, şimdi evsizlere yönelik kötü muamele daha da kötüleşiyor
Andy O’ROURKE*
The Guardian
Zor şartlarda uyuduğum bir dönemde yerel süpermarketin arkasındaki çöp kutusundan sandviç alabiliyordunuz. Kapanış saatinden sonra duvara tırmanır, sandviçleri çöp kutusundan alır, sonra da etrafa dağıtırdık. O zamanlar yiyecek bulabileceğiniz çok fazla yer yoktu ama sonunda güvenlik görevlisi geldi ve orada olamayacağımızı söyledi. O zamanlar gençtim ve bir şey çalmadığımızı, sadece karnımızı doyurmak istediğimizi açıkladık; ancak bundan sonra güvenlik görevlileri sandviçlerin üzerine mavi mürekkep atmaya başladı.
Bu bizi caydırmadı. Mürekkebin ulaşmadığı sandviçleri bulmak için kutuların dibini karıştırmak için geri gelmeye devam ettik. Bunun üzerine mürekkebi çamaşır suyuyla değiştirdiler; önce paketleri açıp üzerine döktüler, böylece hangilerinin etkilendiğini anlayamadık. Bu bana anlamsız bir zalimlik gibi geldi ama sokaklarda evsizliği deneyimleyen insanların karşılaştığı gerçek bu.
Başka bir seferinde uyurken bir kapı aralığında saldırıya uğradım. Tekmelenerek uyandırıldım. Açık alanda uyuyorsanız olacağı buydu - çok fazla içki içmiş insanların merhametine kalırdınız. O zamanlar 15 yaşındaydım.
Sokakta uyumak korkunç bir şey. Kendinizi zaten savunmasız hissediyorsunuz ama bunun olması ve insanların size gülmesi, benlik duygunuzu korumanızı zorlaştırıyor. Sokakta insanların istedikleri gibi davranabilecekleri bir çöpten ibaret olduğunuza inanmak kolaylaşıyor.
Benim deneyimim korkutucuydu ama benzersiz olmaktan çok uzaktı. Evsizliğim yıllar önce sona ermiş olsa da, Crisis tarafından yayımlanan yeni araştırma bu tür deneyimlerin yaygın olmaya devam ettiğini gösteriyor. Son iki yıl içinde evsiz kalmış 150’den fazla kişiyle yapılan görüşmelere dayanan araştırma, yıllardır sokakta evsizliğe ilişkin yapılan en detaylı araştırmayı temsil ediyor. Arastirma endişe verici bir şekilde, sokakta uyuyan insanlar için hayatın daha da tehlikeli hale geldiğini göstermektedir; ankete katılanlar arasında şiddete maruz kalanların oranı 2016’da yüzde 48 iken 2023’te yüzde 61’e yükselmiştir. Eşyaları çalınan insanların oranı ise yüzde 54’ten yüzde 75’e yükselmiştir.
Genel olarak, ankete katılanların 10’da dokuzu şiddet veya istismara maruz kaldığını bildirmiştir - bu oran önceden yüzde79’du. Yarısı fiziksel saldırıya uğramıştır - önceki oran ise yüzde 35. Her beş kişiden biri üzerine veya yanına insanların idrarlarını yaptığını belirtiyor (onceden yüzde 9’muş) ve yüzde 53’üne tuğla ve bira kutuları da dahil olmak üzere eşyalar fırlatılmıştır. Vakaların büyük çoğunluğunda (yüzde 86), bu saldırıları yapan failler sıradan halktan birileriydi.
Şiddet, istismar ve tehlike. Ne yazık ki, anketin de gösterdiği gibi, İngiltere’de evsiz kalan 3 binden fazla insanın karşı karşıya olduğu gerçek budur. Ve daha da endişe verici olanı, Crisis’in Noel için ozel hizmet açmasıyla birlikte -Londra’da yaklaşık 600 kişi de dahil olmak üzere evsizlikle karşı karşıya olan 7 binden fazla kişiye Noel süresinde destek sağlıyor- evsiz kalanların sayısının daha da artması muhtemeldir. Resmi istatistikler, 2022 sonbaharına kadar geçen iki yıl içinde İngiltere’de sokakta yatma oranlarında yüzde14’lük bir artış olduğunu ve 2010’dan bu yana bu oranın yüzde 74 arttığını gösteriyor. Kiralar yükseldikçe ve hayat pahalılığı krizi devam ettikçe, bu büyümenin devam edeceğini görmemiz muhtemeldir.
Daha fazla insan sokakta yatmak zorunda kalıyor ve yattıklarında da daha büyük risklerle karşı karşıya kalıyorlar. Ancak hükümet destek sunmak yerine söylemini daha da sertleştirerek, ceza adaleti tasarısında yer alan ve sokakta uyumayı suç haline getirerek insanları destekten daha da uzaklaştıracak planlarını açıkladı. Bu plan, 2 bin 500 sterline varan para cezaları, bir ay hapis cezası ya da her ikisinin birden uygulanması ihtimaliyle destekleniyor.
Bunların hiçbiri yardımcı olmayacak. Sadece daha fazla korku, istismar ve taciz anlamına gelecektir. Çünkü gidecek hiçbir yeriniz olmadığının farkına varmak, saldırı riskini düşünmeden önce bile başlı başına korkutucudur. Bir grup gencin üstüme çullanıp beni tekmelemesi aslında bazı açılardan en kötü şey değildi. Fiziksel acının geçeceğini anladım ama kendinizi koruyamadığınız hissi her gece devam ediyor.
Son birkaç haftadır bu konu hakkında çok düşünüyorum. Evsizliği yıllar önce geride bıraktım -şimdi başkalarının evsizliklerini sona erdirmelerine yardımcı olmak için ön saflarda çalışıyorum- ama bu duygu sizinle kalıyor. Garip ama hâlâ karnımın içinde hissedebiliyorum. Sizinle kalan bir soğukluk seviyesi var. Bunu şimdi bile bazen iliklerime kadar hissediyorum. Umutsuz bir soğuk, sanki ne olursa olsun bir daha ısınamayacakmışsınız gibi. Önümüzdeki on yıllarda daha fazla insanın aynı şeyi hissetmesine izin veremeyiz. Daha fazla insanın korku içinde yaşamasına izin veremeyiz. Ve doğru siyasi kararlılıkla, buna mecbur kalmayacağız.
Evsizliği sona erdirebiliriz. Bunun için çalışmak ve iş birliği yapmak gerekecek, çünkü kaynaklar kısıtlı. Ancak birlikte çalışırsak ve hükümet bizi dinleyip kaynak ayırırsa, evsizliğin her türünü sona erdirebiliriz. Bu hızlı bir çözüm olmayacak. Daha fazla sosyal konuta ve insanlara onurlu davranan bir sosyal güvenlik sistemine ihtiyacımız var.
Benim çıkış yolum kolay değildi. Birkaç yıl sürdü ve desteğe ve istikrarlı bir konuta erişime ihtiyacım vardı, ancak hikayem bunun mümkün olduğunu gösteriyor. Birlikte çalıştığım insanlara asla bunun kolay olacağını söylemiyorum, çünkü kolay olmayacak. Ama orada bir yol var ve işe yaradığını biliyoruz. Ben bunun kanıtıyım. Evsizliği tamamen sona erdirmek de aynı şey. Kolay olmayacak ama eğer istersek bir yol var.
* Crisis için çalışan bir destek görevlisi
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel / 24.12.23