İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR), Almanya'nın Bielefeld kentinde “Dünya, Ortadoğu ve Türkiye” başlıklı bir panel düzenledi. Panel, 30 Mart Cumartesi günü saat 15.00'te IBZ lokalinde gerçekleştirildi. Salona BİR-KAR bayrakları ve “Emperyalist saldırganlığa, savaşa ve ırkçılığa karşı yaşasın işçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarlı pankart asıldı. Salonun girişinde broşür ve kitapların yer aldığı stant açıldı.
Panel açılışında 30 Mart Kızıldere katliamının yıldönümü vesilesiyle Mahir Çayan ve yoldaşları şahsında mücadelede yitirilen devrimciler anısına saygı duruşu gerçekleştirildi.
Bölgeyi dizayn etme çabası ve ABD hegemonyasının aşınması
Panelde ilk konuşmayı gazeteci-yazar Fehim Taştekin yaptı. Taştekin sözlerine son dönemin gelişmelerine yerelden genele bakmanın önemine vurgu yaparak başladı. Bölgede yaşanan gelişmeleri “ABD ekseninin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabası” olarak tanımlayan Taştekin, Suriye'de yürütülen vekalet savaşıyla ülke yönetilemez hale getirilirken “cihatçı yetiştirme alanına” çevrildiğini söyledi. Bunu “İsrail için çevre düzenlemesi” olarak tarif etti ve konuşmasının devamında Lübnan'daki gelişmelere değindi. Aksa Tufanı operasyonunun, “Filistin davasının tabutuna çivi çakma” amacıyla planlanan Abraham antlaşmalarına karşı geliştirilen bir hamle olduğunu ve Filistin davasını unutturma palanını bozduğunu belirtti. Olayın 7 Ekim’de başlamadığını 75-80 yıllık bir geçmişi olduğunu vurguladı. Gazze nüfusunun %70'inin İsrail'in işgal ettiği topraklardan gelenler olduğunu, devam eden soykırım saldırısıyla birkez daha sürülmek istendiğini ancak bu hedefe ulaşılamadığını vurgulayan Taştekin, İsrail’in emperyalistlerin desteği ile planlı bir soykırım yürüttüğünü ancak ilk dönemde ilan edilen “Hamas’ı ortadan kaldırma ve rehinleri canlı kurtarma” hedeflerine ulaşamadığına dikkat çekti.
İslamcı hareketin Filistin direnişinde öne çıkmasının pek çok etkene bağlı olduğunu ve dinci akımların öne çıkmasının tek taraflı bir olay olmadığına işaret eden Taştekin, İsrail’de de kökten dincilerin ve aşırı sağcıların iktidarda olduğunu, dinci ya da ırkçı akıların birçok ülkede öne çıktığını, bu gelişmede emperyalistlerin bölgeye dönük müdahalelerinin de önemi bir rol oynadığını belirtti
“7 Ekim'i 75 yıllık soykırım ve işgalden bağımsız ele alamazsınız” diyen Taştekin, sonrasındaki süreçte “direniş ekseni”nin ABD-İsrail saldırılarına karşılık verdiğini, Gazze’nin yanısıra Lübnan, Yemen ve Irak’ta direniş güçlerinin etkili olduğu vurguladı. Yemen'in yeni bir aktör olarak devreye girdiğini, ABD'nin tüm teknik gücüne rağmen “çıplak ayaklı” denen Husilere geri attıramadığını, bunun ise Amerika’nın bölge üzerindeki hegemonyasının zayıflığına işaret ettiğini söyledi. İsrail'in “dilediği zaman dilediğini yapan” konumunun ortadan kalktığına işaret eden Taştekin, Demir kubbe mitinin de Lübnan Hizbullah’ı tarafından yapılan saldırılarla kırıldığını ve taraflar arasında caydırıcı bir dengenin oluştuğunu ifade etti.
Devamında Ukrayna savaşının genel etkisine çubuk büken, Türkiye'nin konumunun emperyalistler için bir “emlak değeri” taşıdığını ifade eden Taştekin, Türkiye'nin konumu gereği değerli ve vazgeçilemez olduğunu, bu konumun pazarlandığını ve bu nokta elde edilen başarılarda Erdoğan'ın özel bir başarısının olmadığını vurguladı. “NATO içerisinde Türkiye mi Kürtler mi dendiğinde kendi çıkarları için Türkiye'yi seçmeyecek ülke yok” diyerek emperyalist merkezlerin tercihine dikkat çekti. ABD’nin Irak ve Suriye’den çekilmeyi tartıştığını ve bunun gerçekleşmesi durumunda bölgede yaratacağı olası değişikliklere değinen Taştekin, ABD’ye gereğinden çok umut bağlayan Rojava’daki Kürtlerin “stratejik akıl” noktasında hatalar yaptığını ifade etti. Erdoğan’ın ABD ve Bağdat hükümetiyle anlaşarak Suriye ve Irak sınırı boyunca bir 30 km derinliğinde bir “güvenlik koridoru” oluşturmak istediğini ancak bu hedefe ulaşmasının kolay olmadığına işaret etti.
Ukrayna savaşı bağlamında Avrupa devletlerinin aldıkları tutumla Rusya konusunda “miyop” olduklarının görüldüğünü, Rusya'nın iç dinamiklerini okumadan yaptıkları planların isabetsiz kaldığını ifade eden Taştekin, Avrupa'da Rus karşıtlığı örülmesine değinerek faşizmin temellerinin güçlendirildiğine dikkat çekerek konuşmasını noktaladı.
Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı mücadelenin önemi artıyor
Taştekin'in detaylı sunumundan sonra sözü BİR-KAR temsilcisi aldı. 2008'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda Putin’in dünyada tek kutuplu dönemin sona erdiğine dair ifadesini anımsatarak konuşmasına başlayan temsilci, emperyalistler arası hegemonya geriliminde yeni bir dönemin içinden geçildiğini ifade etti. Önceki emperyalist paylaşım savaşlarının tablosunu özetleyen temsilci, önceki savaşların aksine şimdi yükselen değil güçten düşen emperyalist gücün (ABD-NATO) savaşı dayatan taraf olduğuna dikkat çekti. Gürcistan ve Ukrayna savaşlarını başlatan Rusya'nın buna mecbur bırakıldığını söyledi. “Emperyalist sistem var oldukça savaş ve kriz yaratmaya devam edecek” diyen temsilci, savaş sürecinin ABD’nin 1991'de Irak’a saldırmasıyla başladığını vurguladı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırarak savaşı Avrupa’ya taşıdığı yönünde propagandanda yapıldığını, oysa 1999 yılında eski Yugoslavya’yı bombalayan NATO'nun Avrupa’nın göbeğinde savaş çıkarttığını hatırlattı.
Zayıflayan hegemon güç konumundaki ABD emperyalizminin 2001’de Afganistan’ı, 2003’te Irak’ı işgal ederek saldırganlığa devam ettiğine işaret eden temsilci, 2008’de ise Gürcistan savaşının kışkırtıldığını söyledi. “Arap Baharı” diye adlandırılan süreçte ise Libya, Suriye ve Yemen’in emperyalist saldırganlar ve işbirlikçileri tarafından yakılıp yıkıldığı, 2022 yılında ise Ukrayna savaşının kışkırtıldığı ve 7 Ekim’den bu yana Gazze’de bir soykırım savaşı yürütüldüğünü belirtti. Savaşlara rağmen ABD hegemonyasının zayıflama sürecinin durdurulamadığını, emperyalistler tarafından desteklenen Suudi Arabistan ve suç ortakları tarafından 7 yıl boyunca bombalanan Yemen’in bile Kızıldeniz’de emperyalistlere meydan okuyabildiğine dikkat çekti.
“Ukrayna da İsrail de ABD ile diğer emperyalistlerin silah ve mali yardımları olmadan bu savaşları sürdüremez” diyen temsilci, esas çatışmanın Amerika ile Çin arasında yaşanacağını belirtti ve devam eden savaşları “3. Emperyalist paylaşım savaşının üvertürü” olarak tanımladı.
Sürecin nükleer savaş tehlikesini arttırdığını, bunun ise silahlanmaya, militarizme ve savaşa karşı mücadelenin önemini arttırdığını belirten temsilci, kapitalist/emperyalist sistemde barışın mümkün olmadığını, dolayısıyla barış uğruna mücadelenin sistemi hedef alan bir perspektifle örülmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerini bitirdi.
Sunumlarından ardından tartışılan gündemler bağlamında katılımcıların yönelttiği sorulara verilen yanıtlarda bazı konularda daha ayrıntılı açıklamalar yapıldı. 70 civarında kişini katıldığı ve ilgiyle izlenen panelin ardından sohbet edildi, Fehim Taştekin kitaplarını imzaladı.
Kızıl Bayrak / Bielefeld