Tarihin en sıcak yılını geride bıraktık.
Avrupa Birliği'nin iklim değişikliğini gözleme kurumu Copernicus Climate Change Service (Copernic İklim Değişikliği Servisi) geçen hafta 2020 yılının bugüne kadar kaydedilen en sıcak yıl rekorunu elinde tutan 2016 ile aynı sıcaklık seviyesine ulaştığını açıkladı.
Bu aynı zamanda Covid-19 pandemisi sebebiyle emisyonların azaldığı yönündeki gelişmeyi de boşa çıkarıyor, 2020 yılı 1850-1900 ortalamasının 1,25°C üzerinde gerçekleşti. Bu durum yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlama hedefine ulaşmaya çalışan Paris İklim Anlaşması’nı büyük ölçüde riske attı.
Fosil yakıtlardan vazgeçmedikçe, mevcut durumdaki gibi üretmeye ve tüketmeye devam ettikçe de farklı bir sonuç elde etmeyeceğiz.
UN Environment Programme (Birleşmiş Milletler Çevre Programı - UNEP) Covid-19 pandemisi nedeniyle uygulanan kısıtlamaların iklim üzerinde uzun vadeli olumlu etkilerinin olmayacağını belirtiyor. UNEP, Covid-19 nedeniyle bu yıl karbon salımında yüzde 7 düşüş olacağını, ancak bunun 2050'ye kadar sıcaklık artışını sadece 0,01 derece azaltacağını kaydediyor.
Hükümetlerin karbon salımını azaltmak için hazırladıkları planların yanı sıra tek tek bireylerin tüketim alışkanlıkları ve yaşam tarzlarının rolü de epeyce önemli. UNEP’in hesaplamalarına göre, en yüksek gelir dilimindeki yüzde 10'luk kesim, kara ulaşımında kullanılan toplam enerjinin yüzde 45'ini, hava ulaşımında yüzde 75'ini tüketirken, en yoksul yüzde 50'nin payı ise sırasıyla yüzde 10 ve yüzde 5'te kalıyor.
Bu yüzyılın sonunda sıcaklık artışını 1,5 derecede sınırlı tutmak için, kişi başı karbon salımının 2030'a kadar 2,5 ton ile sınırlandırılması gerekiyor.
Dolayısıyla, emisyonlardaki yüzde 7’lik düşüş pek iç açıcı bir veri değil. Daha agresif hedeflere ve gerçekleşmelere ihtiyaç var. Pandemi bunu yapmanın tek yolu ya da sürdürülebilir yolu değil. Ayrıca, emisyonlardaki bu düşüş bile atmosferdeki karbon seviyesini azaltmadı.
Bu hızda yaşamayı sürdürürsek, gelecekte yaşanabilir bir dünya olmayacak. Ormanlar yok oluyor, denizlerde balık kalmıyor, içme suyu sıkıntısı giderek artıyor, biyoçeşitlilik kaybediliyor. Atmosferde artan karbondioksidin tetiklediği iklim krizinin sonucunda ciddi kuraklıklar, felaket düzeyinde orman yangınları ve kasırgalar insanlık için ciddi tehditler oluşturuyor.
ABD 5, Güney Kore 3,5, Rusya 3,3, İngiltere 2,9, Çin 2,2, Türkiye 1,9, dünya genelinde insanlık 1,7 dünya varmış gibi yaşıyor. Oysa, gezegenimiz dünyada sadece bir tane var.
Kalkınma, büyüme, gelişmişlik sözlerinin sihiriyle insanlık bugünlere geldi. Teknolojik gelişme herkesin gözünü öylesine kör etti ki, teknolojinin nimetleriyle doğada yok ettiklerimizi bugün pek çokları teknolojiyle tekrar geri kazanılabileceğine inanacak kadar saf. Elbette paranın gücüne sahip olanların doğaya hükmetme hakkını kendilerinde görmeleri de işin bir diğer boyutu.
2020 yılı boyunca alışılmadık düzeyde yüksek seyreden sıcaklıklar, küresel ölçekteki sıcaklıklar üzerinde soğutma etkisi bulunan bir hava olayı olan La Niña'nın meydana gelmesine rağmen gerçekleşti.
Geride kalan altı yılın, kaydedilen en sıcak altı yıl olduğunu ve endişe verici eğilimin devam ettiğini gösteriyor. Küresel ısınmanın ana sorumlusu sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ihtiyaç giderek elzem hale geliyor.
Küresel ısınma ve iklim krizinin yarattığı ekstrem hava olayları her geçen yıl artarak devam ediyor.
Bilim insanları, gezegenin ısındıkça aşırı hava olaylarının sıklığının ve şiddetinin arttığına dair mutabakata varmış durumda.
2020 yılında buna dair, Kuzey Kutbu'nda görülen rekor seviyedeki sıcaklıklar, Avustralya ve ABD'de yaşanan büyük ölçekli orman yangınları ve Asya’da bulunan birçok ülkede muson mevsiminde görülen ve sellerle sonuçlanan şiddetli sağanak yağışlar gibi birçok işaret bulunuyor.
Küresel sıcaklık ortalamalarının analizi birçok bilimsel kurum tarafından düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Copernicus'un yanı sıra, NASA, NOAA, Berkeley Earth ve Hadley'de yer alan gözlem evleri, küresel sıcaklıkları yıl boyunca takip ediyor. Farklı metodolojilerin kullanılması sebebiyle veri kümeleri arasında küçük farklılıklar bulunduğu için, bu gözlem evlerinin 2020 yılının 2016'dan daha sıcak olmadığı sonucuna varmaları olasılığı da mümkün görünüyor. Gerçekleştirilen tüm analizler, bu küçük farklılıklara rağmen genel eğilimi ve son yılların sistematik şekilde kayda geçen en sıcak yıllar olduğu sonucunu doğruluyor.
Geçen ay Christian Aid tarafından 2020’nin en fazla hasara neden olan 15 aşırı hava olayını incelediği Counting the Cost: A Year of Climate Breakdown (2020 için Maliyet Hesabı: İklim Yıkımıyla Dolu bir Yıl) başlıklı raporu, iklim krizinin ekonomik maliyetinin giderek nasıl arttığını gösterdi.
Havalar bir yandan giderek daha yakıcı hale gelirken, 2020 yılında dünya genelinde yaşanan aşırı hava olaylarının maliyetinin de 150 milyar dolardan fazla olduğu belirlendi. Bu aşırı hava olayları arasında, küresel ısınmadan etkilendiği bilinen sıcak hava dalgaları, orman yangınları, seller ve tropikal siklonlar yer alıyor.
İklim değişikliğinin tetiklediği ve her biri 5 milyar dolar veya daha fazla hasara yol açan dokuz aşırı hava olayı tespit edildi. Aşırı hava olayları sonucu ortaya çıkan felaketlerde binlerce insan hayatı kaybetti. En fazla ekonomik maliyete neden olan 10 hava olayının 5’i, Asya’da aşırı yoğun geçen muson sezonundan kaynaklandı. Benzeri görülmemiş kasırga sezonu ve yangınlar nedeniyle, en yüksek hasar ABD’de görüldü.
Özetle, Kasım 2021'de Glasgow'da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı, düşük karbona dayalı ekonomilere geçişin altyapısını hazırlama potansiyeli taşıyor. Önümüzdeki aylarda ülkelerin, sera gazı emisyonlarını azaltmaya dair güncellenmiş planlarını sunmaları gerekiyor. Yenilenebilir enerji teknolojilerinin günümüzde piyasadaki en düşük maliyetli seçenek olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerini daha iddialı kılmaları bekleniyor.
Küresel sıcaklıklar son buz çağına kıyasla katbekat hızlı değişiyor. Birkaç yüz yılda olan değişim sadece 10 yılda gerçekleşmesinin yaratacağı zararları tahmin etmek bile imkansız. Bu nedenle boş vermişliği, inkarı, iklim krizi yokmuş gibi yapmayı bir an evvel bırakıp emisyonları hızla azaltmak en acil ve önemli görevimiz, önceliğimiz olmalı…
Diğer yandan, başka bir yazının konusu olsun şimdilik tek bir cümlede bahsetmek gerekirse, hava durumu ile iklim arasındaki farkı bilmek de yine iklim inkarcılarıyla, iklim krizi yokmuş gibi davrananlarla mücadelede kritik önemde.
Bütün bu vurdum duymaz insan hallerini özetleyen komedyen Stephen Colbert’in 2014’te söylediği çok iyi bir cümlesi var, bu yazıyı da onunla bitireyim:
Küresel ısınma gerçek değil çünkü bugün üşüdüm. Ayrıca harika bir haberim var, dünyadaki açlık sorunu da bitti, çünkü daha yeni yemek yedim.
Artı Gerçek / 10.01.21