Geçen yılın son aylarında gerek yağışların azlığı gerekse kış kuraklığı etkisiyle İstanbul’un barajlarının doluluk oranlarının yüzde 20’lere inmesi hatta ocak ayının ilk günlerinde yüzde 20’lerin de altına düşmesi bir süre çokça konuşuldu. Ancak, yağışsız ve susuz geçen günlerin ardından gelen yağışlarla birlikte konu her zaman olduğu gibi gündemde düştü, konuşulmaz oldu.
Oysa, durum sanıldığı kadar iyimser olunacak seviyede değil. İstanbul’un barajlarının doluluk oranı İSKİ’nin güncel verilerine yüzde 59 civarında. Devam eden bir sağlık kriziyle birlikte giderek artan nüfusuyla İstanbul’un su açısından nispeten rahat bir yaz geçirebilmek için baraj seviyelerinin bu aylarda yüzde 80-90’lar seviyesinde olması gerekiyor.
İklim krizinin ve kuraklığın yanı sıra yanlış su politikaları sadece İstanbul’u değil, İstanbul’un çevresindeki kentleri ve yaşam alanlarını da olumsuz etkiliyor.
Ayrıca, İstanbul’da kayıp/kaçak oranları çok yüksek. İstanbul’un 2019 yılı kayıp/kaçak oranı yüzde 22,32. Bunun büyük kısmı fiziksel kayıplardan oluşurkeni dünyada kabul edilebilir kayıp kaçak oranı yüzde 5-10 aralığında. Bu kayıp kaçak oranının düşürülmesi için gerekli planlamaların ve yatırımların en kısa sürede yapılması gerekiyor.
Son yıllarda su havzalarında görülen yapılaşma yine en büyük sorunlardan biri.
Yanlış kentleşme politikalarından dolayı İstanbul’un nüfusu her geçen gün yüksek bir oranda artıyor. Bu nüfus artışının ortaya çıkardığı en büyük sorunlardan bir tanesi de su sorunu. Yanlış kentleşme politikalarına, yanlış su politikaları da eklenince kaçınılmaz son “susuzluk” kapıya dayanmış durumda.
İstanbul’un su sorununun nedenleri ortadayken, su yönetimleri bu sorunların çözümüne ilişkin kalıcı ve gerçekçi çözümler bulmak yerine geçici çözümler getirdi. Su politikalarının kamusal bir bakışla ve katılımcı bir anlayışla yapılması önemli. Suyun sadece insanlar için değil bütün canlılar için yaşam kaynağı olduğu gerçeği ile havzalarda ekolojik yaşam alanlarının korunması esas alınmalı.
Geçtiğimiz günlerde Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, İstanbul’un Su Durumu’na dair kapsamlı bir rapor yayınlayarak, hem sorunlu alanları detaylandırdı hem de çözüm önerini dile getirdi.
Rapordaki en temel tespitlerden biri, İstanbul’un su kaynaklarının doğru değerlendirilmemesi başta olmak üzere Melen örneğinde olduğu gibi uzaktan gelecek suya güvenilmesi, su politikalarının ve su yönetiminin doğru şekilde işletilememesi…
Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi’nin su havzalarına yönelik etkileri raporda şöyle tespit edildi:
“Kanal İstanbul olarak tanımlanan Su Yolu, Yenişehir Rezerv Alanları olarak tanımlanan Yenişehir Yapı Alanları ve yapımı tamamlanan 3’üncü Havalimanı projelerinin İstanbul Avrupa yakasının su ihtiyacını karşılayan su havzalarında önemli bir yıkıma neden olacağı görülüyor.
Havzalarda yaşanan bu yıkımın etkileri sadece projelerin gerçekleştiği bölgeyle sınırlı kalmayıp, oluşan su ihtiyacını karşılamak için başka bölgelerde planlanan su projeleri de ayrı birer sorun olarak ortaya çıkıyor.
5461 kilometrekare olan İstanbul İl yüzölçümünün yüzde 46'sı su havzalarından oluşuyor.
Kanal İstanbul, 3’üncü Havalimanı ve Yenişehir Yapı Alanları, kentin yaklaşık yüzde 7’si kadar bir alanı kaplıyor ve tamamı Avrupa yakası su havzalarını yok ediyor.
Su havza alanlarının yapılaşmaya açılarak yok edilmesi yerine, su havza alanlarının korunması, yeni su havzası alanlarının oluşturulması yönünde projeler geliştirilmesi gerekliği ortadadır.
İstanbul’un su depolama kapasitesinin yüzde 10,21’ini karşılayan Sazlıdere Barajı, Kanal İstanbul projesinin hayata geçmesi halinde tamamen yok olacak.
Keza, Terkos gibi İstanbul su ihtiyacının yüzde 18,68 ’ini karşılayan bir barajın havzasından da önemli kayıplar yaşanacak.
Kanal İstanbul kapsamında açılacak kanal sebebi ile barajın tuzlanma riski de var. Bu riskin gerçekleşmesi durumunda İstanbul’a su sağlayan barajların yüzde 28,89’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
DSİ Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı tarafından Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’ne yönelik hazırlanan belgeye göre proje Kanal İstanbul, Terkos Gölü besleme havzasının yaklaşık 20 kilometrekarelik bir alanını (18 milyon metreküp su) ve Sazlıdere Barajı’nın tamamını devre dışı bırakacak.
DSİ raporunda stratejik rezerv olan akiferlerin etkileneceği belirtilerek, Kırklareli akiferinin tuzlanacağı, dolayısı ile proje alanı dışında Trakya yeraltı sularının da olumsuz etkileneceği anlaşılıyor.”
Çevre Mühendisleri Odası’nın İstanbul Su Durumu Raporu’nda Melen Barajı projesi de detaylı olarak ele alındı.
“İstanbul suyu sigorta altında” ya da “2071 yılına kadar su problemi yok” gibi sloganlarla nitelendirilen Japan Bank For International Cooperation (JBIC) tarafından 1 milyar dolar krediyle yapımı devam eden Melen su sistemi (Büyük İstanbul Su Temin Projesi), çözüm olmaktan daha çok çözümsüzlüğe dönüşüyor. Bu durum, merkezi ve yerel su yönetimleri tarafından fark edilmezken, yanlış su politikalarına ve aynı zamanda yıkım projelerine ısrarla devam ediliyor.
Raporda, Melen su sistemine dair şu değerlendirmeler yer aldı:
“İlk aşamada günde 720 bin metreküp, üçüncü aşama sonunda yılda 1 milyar 180 milyon metreküp su temin edilerek, İstanbul’un 2040 yılına kadar su ihtiyacı karşılanması planlanan Melen su havzası; İstanbul'un 170 km doğusunda Sakarya, Bolu ve Düzce il sınırları içinde 2330 kilometrekare bir alanı kapsıyor. Bölgede arazi kullanımı 530 kilometrekare fındık tarlaları, 841 kilometrekare karışık orman alanları, 60 kilometrekare kent ve köy yerleşim alanları, 16 kilometrekare ise sanayii tesisi alanları şeklinde.
Havza alanında günlük 400 ton katı atık oluşurken, katı atıkların tamamı Küçük Melen kenarında düzensiz depolama alanlarında bertaraf ediliyor.
Havza içine deşarj edilen kirlilik yükleri KOİ (Kimyasal Oksijen İhtiyacı) 2 bin 334 ton/yıl, TN (Toplam Azot) 410 ton/yıl, TP (Toplam Fosfor) 76 ton/yıl mertebelerinde olup, bu kirleticiler İstanbul içme suyu kaynağına doğrudan karışıyor.
İçme Suyu Havzası olarak ilan edilen Melen havzasında su kaynaklarında mevzuata uygun olarak içme suyu kalitesinin sürdürülebilir olmasını sağlamak üzere İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği hükümlerinin uygulanması gerekse de ne yazık ki buna uyulmuyor.
Kasım 2014’te açılan Düzce Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne 750 metre mesafede Hecinler Köyü, 1000 metre mesafede Hasanlar Barajı bulunuyor.
Faydalı ömrü 14 yıl olarak belirlenen Katı Atık Bertaraf Tesisi, Melen havzası içinde olup, İstanbul’un içme suyu kaynağı Melen kollarına 100-200 metre mesafede.
6 bin 600 metreküp hacimli çöp sızıntı suyu lagününde yaklaşık 2 milyon 750 bin kişiden kaynaklanana eşdeğer kirlilik yükü bulunuyor.
Bu sular yüksek kirletici içerikte ve bir kısmının buharlaşması, buharlaşmayan kısmın ise Düzce evsel atıksu arıtma tesisinde arıtılması planlanmıştı. Ancak 2016’da biriken sızıntı suları bugüne kadar ne buharlaştı ne de uzaklaştırılarak arıtma sistemine iletildi. Taşma ile Melen havzasına karışmaya devam ediyor.
Kanal İstanbul ve Yeni Şehir yapı alanları, İstanbul Havalimanı, 3’üncü Köprü ile havzaların yapılaşmaya açılması nedeniyle kentin su ihtiyacını karşılayacak alternatif proje olarak uzun yıllar planlanan Melen su sistemi; Melen Barajı’nın tamamlanamaması ve Melen havzasındaki yanlış politikalar nedeniyle çözüm olmaktan çok sorun olmaya devam ediyor.
Melen Barajı, 213 milyon 850 bin TL bedelle ihale edilerek bitiş tarihi 12 Aralık 2016 olarak belirlenmişti. Ancak, iş tamamlanamayınca 271 milyon 548 bin 850 TL bedelle yeniden aynı firmaya ihale edilerek 1 Şubat 2018 tarihinde bitmesi planlandı, ancak belirtilen tarihte de işin tamamlanması gerçekleşmedi.
28 Şubat 2020 tarihinde “Melen Barajı Güçlendirilmesi” şeklinde yeniden ihaleye çıkıldı.
Tekliflerin geçerlilik süresi, ihale tarihinden itibaren 240 gün, işin yapım süresi ise sözleşme tarihinden itibaren 1.000 gün olarak belirlenen işin "Melen'de ufak bir teknik problem olduğu doğrudur” açıklaması ile örtüşmediği, işin kapsamının basit çatlaklardan ibaret olmadığı görülüyor.
Türkiye’de su planlamasına karar veren yönetimlerin, İstanbul suyu için öngördüğü planlamaların tamamı sorunlu projelerdir. Barajın tamamlanması için yaklaşık 500 milyon TL ek maliyet öngörülürken, yapım süreleri ve barajın su tutma süreleri dikkate alındığında bu projenin 2025-2026 yıllarında hizmete alınacağı anlaşılıyor. Bu süre teorik süre olup 10 yıllık gecikme nedeniyle güven vermemektedir. Baraj tamamlansa bile “Melen havzası” kaderine terk edilmiş “su olsun da nasıl su olursa olsun” yaklaşımı ile İstanbul’un su ihtiyacını karşılamayı amaçlayan bir projeye dönüşmüştür.”
Artı Gerçek / 08.03.21