Türkiye’nin 21 Ağustos 2020’de Karadeniz’de doğal gaz bulduğunu açıklamasının ve hemen ardından Doğu Akdeniz’de fosil yakıt arama faaliyetleri nedeniyle yaşanan askeri ve siyasi gerilimin ardından ekolojik çöküşe ve iklim krizine karşı politik mücadele yürüten örgütlerin inisiyatifiyle bir imza metni kaleme alındı.
Bu imza metniyle birlikte hem Türkiye’deki hem de Türkiye dışındaki ekoloji örgütlerine fosil yakıtların yerin altında bırakılması talebini yükseltecek “Kazma Bırak” (Μας σκάβουν τον λάκκο - Don’t Dig) adıyla ortak bir kampanya yürütme çağrısı yapıldı.
Kampanya, 6’ncı Küresel İklim Grevi’nin düzenlendiği gün olan 25 Eylül 2020’de kamuoyuna duyurularak, kazmabirak.org sitesi üzerinden imza metni bireysel imzacıların katılımına açıldı.
İlk imza metninin vurguları enerjinin kamusal kontrolü ve demokratikleştirilmesi, fosil yakıtların kullanımının ve yeraltından çıkarılmasının durdurulması, böylelikle fosil yakıt projelerinin ekosistemlerde yarattığı tahribatın sona erdirilmesi ve iklim krizine karşı somut bir adım atılmasına yönelik olduğu kadar Doğu Akdeniz’de ülkeler arası paylaşım savaşına yol açabilecek siyasi adımlara karşı barışı ve iklim adaletini savunmaya yönelikti.
Kampanyaya ilk büyük destek Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın iki tarafından örgütlerden geldi, farklı ekolojik mücadeleler yürüten 30 örgüt kampanyanın başında imzacı oldu.
Irak, Suriye, Portekiz, Almanya ve Fransa’da örgütlerin de imzaladığı metne, 24’ü Türkiye’den 44 Türkiye dışından olmak üzere 68 örgütün katılım gösterdi.
Kampanya metni Türkçe dışında Kürtçe, İngilizce, Arapça, Farsça, Yunanca, Almanca ve Fransızca’ya çevrildi. Bu ilk adımla birlikte örgütler kampanyanın yaygınlaştırılması için çeşitli faaliyetler yürütmeye başladı.
8 Kasım 2020’de kampanyanın ilk uluslararası toplantısı düzenlenerek bir uluslararası koordinasyon oluşturulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
28 Aralık’taki ikinci uluslararası toplantıda 26 Ocak 2021’de Kardak krizinin yıldönümünde eş zamanlı bir basın açıklaması yapılması kararı alındı.
Yunanistan koordinasyonu kampanyanın “Mezarımızı Kazıyorlar” adıyla devam etmesi kararlarını belirtti.
Tarihsel olarak neler yaşanmıştı, hatırlayalım…
29 Mayıs 2020’de İstanbul’dan Karadeniz’e açılan Fatih sondaj gemisi, 20 Temmuz 2020’de Zonguldak açıklarında açılan Tuna-I isimli kuyuda rekor bir hızla doğal gaz buldu.
21 Ağustos 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurusu ile “müjdelenen” yeni rezervin miktarı 17 Ekim 2020’de yapılan güncelleme ile 405 milyar metreküp olarak açıklandı.
Doğu Akdeniz’de fosil yakıt arama çabalarının hem barışı hem de gezegeni nasıl tehdit ettiğine dair gelişmelerden şu yazıda bahsetmiştik .
Uzmanların da dikkat çektiği üzere, bu miktar her ne kadar Türkiye için önemli bir rezerve işaret ediyor olsa da, Türkiye’yi enerji ihracatçısı bir ülke yapmaktan çok uzak.
Türkiye'nin kanıtlanmış ve ekonomik olarak üretilebilir olarak kalan doğal gaz rezervinin kara sahaları ağırlıklı olmak üzere 3,3 milyar metreküp seviyesinde olduğu hesaplanıyor.
Türkiye’nin enerjideki güncel durumuyla ilgili Uluslararası Kazma Bırak Kampanyası tarafından yapılan değerlendirmeler şöyle:
“Türkiye, yaklaşık bu 3,3 milyar metreküplük doğal gaz rezervinden yılda 405 milyon metreküp gazı çıkarsa bile, bu üretim tüketiminin yüzde 1’ini bile karşılamıyor.
2018’de elektriğin yüzde 31’i doğal gazla üretilirken, bu oran 2019’da yüzde 18,9’a düştü, azalan bu payın yerini hidroelektrik aldı. Yıllık doğal gaz tüketiminini ortalama 45 milyar metreküp olduğu düşünüldüğünde bu da Türkiye’nin toplam enerji talebinin yüzde 30’unu oluşturuyor. Öte yandan, Türkiye’nin büyük oranda Rusya, Azerbaycan ve İran’dan olmak üzere 70 milyar metreküplük doğal gaz satın alma sözleşmeleri mevcut.
Kullanılmayan gaz her yıl ekstra 2 milyar dolara mal oluyor. Karadeniz’de bulunan rezervin yakında sona erecek sözleşmelerin yenilenmesi sırasında BOTAŞ’ın elini güçlendirmesi beklense de, gazın kullanıma sunulmasının en az 7-8 yıl süreceği göz önünde bulundurulmalı.
Türkiye, enerji kaynakları açısından ithalata bağımlı bir ülke. Birincil enerji ihtiyacının yüzde 88’i fosil yakıtlardan elde edilirken bunun yüzde 75’e yakını ithal ediliyor. 2019’da enerji ithalatına 41 milyar dolar harcanırken sadece fosil gaz ithalatı için yaklaşık 12 milyar dolar ödenmiş. 2019’da dünyada en çok sera gazı salan 15’inci ülke olan Türkiye’nin bu yılda toplam ithalat maliyetlerinin yüzde 20’den fazlası fosil yakıt ithalatından kaynaklandı.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), 2004’ten bu yana bazı büyük petrol şirketleriyle birlikte Karadeniz'de fosil yakıt arıyor. Bu süreçte 2005'ten 2011'e kadar Karadeniz'de deniz tabanında ekolojik tahribata neden olan 5 tane derin kuyu açıldı.
İlk kuyu Hopa açıklarında açılmış oldu.
2005 ve 2006 yıllarında TPAO, BP ile “production sharing agreement” (ürün paylaşım anlaşması) denilen bir anlaşma imzalayarak ortak sondaj çalışması yaptı, ancak bu aramalardan sonuç alınamadı.
Daha sonra Petrobas-ExxonMobil 2010’da Sinop açıklarında arama yaptı. Chevron, Yassıhöyük'ü deldi. Ardından ExxonMobil Kastamonu açıklarını deldi.
TPAO, Sürmene-1 kuyusunu açtı.
Tüm bu yıkıcı faaliyetler sonucunda üretime geçebilecek bir fosil yakıt rezervi bulunamadı. Açılan her bir kuyunun yaklaşık 200 milyon dolara malolması nedeniyle bulunan fosil yakıtlar çıkarma maliyetini karşılamıyordu.
Türkiye’nin Tuna-I sahasının 100 kilometre kuzeyinde Romanya’nın münhasır ekonomik bölgesinde bulunan ve 200 milyar metreküp rezervin olduğu söylenen “Neptun Deep” doğal gaz sahasının işletilmesi projesinden ExxonMobil, bu nedenle çekildi. TPAO, bulunan fosil gazın üretimini de arama ve sondaj faaliyetlerinde olduğu gibi kendi imkânları ile yapmayı planlıyor. Ancak, ileride daha fazla rezervin bulunması halinde yabancı petrol ve doğal gaz şirketleriyle bir konsorsiyum kurması düşünülüyor. Böylelikle kamu kaynaklarının iklim krizi ile mücadele yerine fosil yakıt projelerine ayrılmasına devam edileceği de açıklanmış oldu.
Karadeniz gazının Filyos’ta kurulacak liman altyapısıyla şebekeye bağlanacağını açıklayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Zonguldak ve Batı Karadeniz’in yeni endüstri bölgesi olacağını ve bölgeye geniş bir ulaşım ve lojistik ağı kurulacağını belirtti. Yani fosil yakıtların ekolojik yıkıcılığı, çıkarılmasındaki ekolojik tahribat ve kullanımıyla neden olduğu sera gazları yanında, bütün bir altyapı inşası ve sanayi yatırımıyla birlikte çok daha kapsamlıdır.
Karadeniz, tüm kıyı ülkelerin atıklarını boşalttığı ve aşırı avlanma nedeniyle zaten ölmekte olan bir ekosistem. Bu büyük projelerle daha fazla yıkıma dayanamaz. Ancak, Karadeniz ülkelerindeki toplumsal hareketler arasındaki ilişkiler, ekolojik hareket de dahil olmak üzere yeterince güçlü olmadığından “Kazma Bırak” kampanyası henüz Romanya, Bulgaristan, Ukrayna veya Rusya’daki ekoloji hareketlerine ulaşmış durumda değil.
Akdeniz’de ise durum farklı. Ege ve Akdeniz'de ülkeler arasında uzun süredir devam eden gerginliğe son dönemde fosil yakıt arama sahalarının paylaşımı da eklendi, bölge halklarının birlikte mücadelesi için yeni bir zemin daha oluştu.
İsrail, Mısır ve Kıbrıs son yıllarda deniz tabanında fosil yakıtlar buldular ve bulunan gazı Yunanistan ve AB ile imzalanan anlaşmalarla “EastMed” boru hattı projesiyle İsrail ve AB’ye taşıma planlarını geliştirdi. AB’nin bütçesinden büyük fonlar ayırdığı ortak çıkar projeleri arasında yer alan bu proje tamamlandığında dünyadaki en uzun denizaltı boru hattı projesi olacak.
Yunanistan ve Kıbrıs’taki ekoloji örgütleri ve Avrupa iklim hareketinin başından bu yana durdurulması için mücadele yürüttüğü bu proje, Türkiye’nin kendi ekonomik bölgesi ilan ettiği sulardan geçmekte olduğundan ülkeler arasında yeni bir ihtilafa yol açtı. “Kazma Bırak" kampanyası ile hem bu projeye hem de Türkiye dahil tüm ülkelerin fosil yakıt faaliyetlerine karşı ortak bir mücadelenin geliştirilmesi için bir adım atılmış oluyor.
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından ruhsatlandırılan deniz alanlarıyla örtüşen alanlar da dahil olmak üzere 2011’de KKTC’den ilk kez arama ruhsatları aldı. 2015’te ise ilk NAVTEX gerginliği Kıbrıs'ın ekonomik münhasır bölgelerini içeren kısımda yaşandı. Ekim 2018 ve Temmuz 2020 arasındaki dönemde Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile toplamda 8 derin deniz sondajı gerçekleştirdi.
İlan edilen NAVTEX’lerle doğrudan askeri çatışma tehlikesi dönem dönem gündeme gelmeye devam ediyor. Son dönemde ise 20 Kasım’da toplamda 6 adanın olduğu bölgeyi de kapsayan üst üste 3 NAVTEX yayınlayan Türkiye, Aralık’taki AB zirvesi öncesi sondaj gemilerini Antalya körfezine çekti ve faaliyetlerini körfez etrafıyla sınırlandırarak hem iç siyasette dış güçlere karşı geri adım atmama imajını vermeye devam etti hem de AB’den gelecek yaptırımların dozunu düşürmeyi hedefledi.
Dolayısıyla, tüm bu yeni fosil gazı keşfi ve arama çalışmaları hiçbir şekilde enerji ihtiyacı veya enerji geçişiyle ilgili değil, aksine rejimin yayılmacı siyasi gündemi ve ideolojik yanı ağır basan “büyük güç” söylemi aracılığıyla tabanının sağlamlaştırılmasıyla ilgili. Elbette her yeni bulunan rezervin bir ulusal servet olarak sunulmasının önüne geçmek gibi bir zorluk da kampanyanın aşması gereken zorluklar arasında bulunuyor.”
Fosil yakıt rezervlerinin neden bundan sonra hiçbir şekilde çıkarılmaması gerektiğine yine şu yazıda bahsetmiştik.
Hem Karadeniz’de hem de Doğu Akdeniz’de gündemde olan fosil yakıt olan “doğal gaz” devletlerin ekonomik planlamalarında kömür ve petrolden yenilenebilir enerjiye geçişte daha az sera gazı saldığı iddia edilen bir ara yakıt türü olarak görülüyor.
Oysa, doğal gaz neredeyse tamamen metandan oluşur. Metan da karbondioksitten 86 kat daha yüksek küresel ısınma potansiyeline sahiptir. Çoğu fosil gaz projesinde, gazın çıkarılmasından son kullanım noktasına kadar olan sızıntılar eksik rapor edilirken dünyadaki metan salımlarındaki artışın büyük çoğunluğu fosil gazın kullanımının artmasından kaynaklanmaktadır. Yani, fosil gazı bir geçiş yakıtı olmaktan uzaktır.
Zaten, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için konu geçişle ilgili değil, büyümenin, kalkınmanın ya da bölgesel güç olmanın hangi araçlarla gerçekleştirileceği ile ilgili.
Özetle, ekosistemler, ülke sınırlarını, münhasır ekonomik bölgeleri, kısa sahanlıklarını ya da karasuları tanımaz. Akdeniz ekosistemi bir bütün olarak ele alınmalıdır.
“Kazma Bırak” kampanyası sadece bölge halklarının barış mücadelesi açısından değil, iklim krizi bağlamında da insanlığın geleceği açısından önemli bir misyon üstleniyor. Bu nedenle kampanya belki de en önemli misyonunu bu enternasyonal köprüleri inşa etmedeki başarısında sağlayacak…
Artı Gerçek / 24.01.21