Ya bilgi ya cehalet- Ergin Yıldızoğlu

Sosyal medya mesajlarından, sert demeçlerden öte, gerçek, doğrudan, kitlesel bir direniş sergilemek gerekiyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Ağustos 2021
  • 08:50

“Gerçek-sonrası çağı”, “yeni karanlık çağlar”, “neo-feodalizm” gibi kavramlar tartışıladursun, Türkiye’de de “Yeni cehalet dönemine nasıl direneceğiz” sorusu giderek yaşamsal bir önem kazanıyor. Taliban’ın zaferi, bu süreci hızlandıracağa benziyor.

Bilgi sevgisinden bilgi düşmanlığına

Aristoteles “Metafizik” kitabında, “insanın, doğası gereği bilgiyi arzuladığını” söyler. Bu, insan aklının felsefe (bilgi sevgisi) ve mantıklı (sistemli) düşünme özelliklerine sahip olduğunun da saptanmasıdır. Antik Yunan uygarlığında insanlık, felsefe, rasyonel düşünme, bilimsel metot, hatta mühendislik ve astronomi alanlarında (Bkz: O zaman icat edilen Antikitara Mekanizmasındaki “diferansiyel dişli” sistemi) çok önemli adımlar atmıştı.

Sonra, Roma İmparatorluğu’nun eğitim sistemi, kitaplıkları imparatorlukla birlikte dağılırken yeni doğmakta olan Hıristiyanlığın felsefe, bilgi ve mantık düşmanlığı insan aklının bu dönemini “kapattı” (Charles Freeman). Böylece, olgu, kanıt, bilgi, mantık ve bilimsel düşünce yerini “Sapientiam sapientum perdam” (Bilgelerin bilgeliğini yok edeceğim - Paul) diyen, bilgelerin bilgeliğine, bilimsel düşünceye karşı etkin biçimde savaşan, imanın ve erdemin, “rasyonel düşünceyle kanıtlanamayanı kabullenmekte” yattığını savunan “karanlık çağlara” bıraktı.

İnsanlığın, cehaleti, bilginin din kitaplarını yorumlamakta değil, dünyayı anlamaya çalışmakta yattığını keşfetmesiyle birlikte, antik dönemin kilise tarafından yasaklanan, Lucretius’un, “Şeylerin Doğası” başlıklı, materyalist yapıtı gibi kitapları, el yazmaları okunmaya, böylece “Rönesans” ile, bilim ve felsefe yeniden gelişmeye, insan aklı “açılmaya”“karanlık” aydınlanmaya başladı. 

‘Aydınlanma’dan ‘cehalet çağına’

Yeni bir cehalet sevgisi ve bilim düşmanlığı insan aklını kapatmaya çalışıyor. “Süreç olarak faşizm”, bilgiyi, olguyu, mantık ve felsefeyi, uzmanları, kısacası “bir şeyler bilenleri” hedef alan saldırı dalgasıyla birlikte ilerliyor. 

2017 yılında yapılan bir ankete göre, Cumhuriyetçi Parti’nin taraftarlarının yüzde 50’sinden fazlası, “Üniversitelerin Amerikan yaşamı için zararlı olduğuna” inanıyormuş. İngiltere’de Brexit oylamasında halk, uzmanların uyarılarını dinlemedi; bu uyarılar şimdi gerçekleşiyor ama hâlâ kulaklar kapalı! ABD’de Trump hemen her konuşmasında sistemli biçimde yalan söylemeye devam ediyor ama Cumhuriyetçi seçmenin yüzde 70’i “düşünmek” yerine inanmayı seçiyor. Kimi Covid-19 inkârcıları, aşı karşıtları, hastanede, ölümün eşiğinde (intihar ettiği için cehenneme gidecek Hristiyanlar durumuna düşmemek için) ağlayarak nedamet getirmeye çalışıyorlarmış. Büyük bir çoğunluk, iklim krizine inanmamakta ısrar ediyor. Daha da ilginci, tüm bu tiplerin hepsinin, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, ırkçı, dinci, kadın düşmanı fanatiklerle buluştuğu, “süreç olarak faşizmin” tabanını oluşturdukları görülüyor.

Türkiye’de bir üniversite rektörü “Okuma oranı arttıkça kendisine afakanlar bastığını”, “cahil, okumamış halka daha çok güvendiğini”, “Türkiye’nin geleceği için cahil nesil” istediğini söylüyor. Cumhurbaşkanı, gerçeği, olguları hiçe sayarak “eskiden, ambulans yoktu, topluiğne bile üretilemiyordu” diyebiliyor. Diyanet İşleri Başkanı, orman yangınlarına karşı yağmur duasına çıkıyor. Mahkemeler dini kıstaslarla karar vermeye başladı. Resmi tercümanlar, başka ülkelerin misafir liderlerinin konuşmalarını sansürlüyor. Rejim, kendi eğitim sistemini yıktı, kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Yandaş basın sık sık “yalan haber”, “sahte fotoğraf” üretiyor. Kısacası Türkiye, yeni bir “karanlık çağlara” bir “cehalet dönemine” giriyor.

Bu süreç kendiliğinden durmaz, parşömene damlayan siyah bir mürekkep gibi, lekesi yayılmaya, her yeri kaplamaya, tüm renkleri kirletmeye devam eder. Bu sürecin karşısında sürekli “olguları”, “gerçeği” hatırlatmak, eğer bu hatırlatma güçlü bir toplumsal hareketle, bilime, mantığa, felsefi düşünceye önem veren karşıt bir kültürel dalgayla desteklenemiyorsa, dönüştürücü bir etki yapamaz. Sosyal medya mesajlarından, sert demeçlerden öte, gerçek, doğrudan, kitlesel bir direniş sergilemek gerekiyor. 

Cumhuriyet / 23.08.21