Beyrut Limanı’ndaki patlamanın yıldönümünde Dünya Bankası, Lübnan için “1800’lerden bu yana görülen en büyük ekonomik çöküş” diyor. Aslında çöküş patlamadan önceki yıllarda başlamıştı, siyasi rejimi de işlemiyordu. Patlama, siyasi liderliğin basiretsizliğini sergiledi, yalnızca ekonomi değil, ülke çökmeye başladı.
‘Perşembenin gelişi...’
Gerçekten de 2018 Ağustosu’nda The Economist’te ve Aralık 2019’da Financial Times’ta yayımlanan iki analize bakınca çöküşün başladığı görülüyor.
The Economist, Lübnan ekonomisinin inşaat, finans ve turizm sektörleri üzerinde durduğunu, bunların da dış kaynak girişine, ülke içinde bol krediye ve lüks tüketime dayandığına işaret ederek, son ekonomik verilerin yaklaşan krizin habercisi olduğunu söylüyordu. Turizmde talep, Başbakan Hariri’nin Suudi Arabistan’da tutuklanması, helikopterlerin bakımı yapılmadığı için denetim altına alınamayan orman yangınlarının yarattığı güvenlik sorunu gibi etkenlerle gerilemişti, inşaat sektörü de yavaşlıyordu. 2010’da yüzde 8 dolayında seyreden ekonomik büyüme hızı, 2018’de yüzde 2’nin altına inmişti.
Merkez Bankası tüm dikkatini rezervleri korumak üzerinden yoğunlaştırmıştı, uzmanların “Ponzi (piramit) modeli” olarak nitelediği bir repo modeline dayanmaya çalışıyordu. Merkez Bankası “net rezervleri” ise çoktan negatif alana geçmişti. Lübnan’ın siyasi yapılanması da karar almayı zorlaştırıyordu, sayıları bir milyonun üstüne çıkan sığınmacı nüfusun mali yükü giderek artıyordu; bir finansal kriz kaçınılmazdı.
“Parti bitti”, 2020 yılbaşından bir gün önce Financial Times’ta yayımlanan analizin başlığıydı. Dış kaynak girişine bağımlılık ve Merkez Bankası’nın repo modeli, giderek artan dış borç köpüğünü patlatmıştı. Mart 2020 kapanırken Lübnan devleti borçlarını ödeyemeyerek, bağımsızlığa kavuştuğu 1943 yılından bu yana ilk kez temerrüde düşüyordu, halk da bankaları ve başarısız yönetimi protesto etmek için yine sokaklara dökülmüştü.
Sorumlusu hâlâ bulunamayan dev patlama gerçekleştiğinde Lübnan ekonomisi önceki yıl yüzde 5 daralmıştı, patlamanın ardından daralma daha da derinleşti. Bankalarda artık dolar yoktu, vatandaş parasını çekemiyordu ve temel gıda mallarında enflasyon hızla artıyordu. Ekonomi fiilen çöktü: Ekonomik büyüme eksi yüzde 20, işsizlik yüzde 40, temel gıda mallarının fiyatlarında enflasyon yüzde 400. Son iki yılda Lübnan Lirası, dolar karşısında yüzde 90 geriledi. Zenginler yalnızca 2020 yılında İsviçre bankalarına 2.7 milyar dolar kaçırmışlar.
İmkânsız bir siyasi model
Patlamadan sonra Lübnan’ın, iç savaştan bu yana hiçbir zaman istikrar kazanamayan siyasi modeli de çöktü. Şimdi ülkeyi kimin yönettiği, hangi kararları kimin alacağı belli değil. Bu garip durumda, Lübnan’ın devlet yapısının büyük rolü var. Lübnan’ı oluşturan 18 dini/etnik cemaat parlamentoda nüfus içindeki oranlarına göre temsil ediliyorlar. Ayrıca parlamentoda iskemle sayısı Hıristiyan ve Müslüman cemaatler arasında yüzde 50/50 paylaşılıyor. Hıristiyan ve Müslüman cemaatleri oluşturan gruplar da kendi aralarında anlaşamıyorlar. Bu sistemde, belli bakanlıklar, belli cemaatlere veriliyor. Devlet Başkanı Katoliklere, Meclis Başkanlığı Şiilere, Başbakanlık Sünni Müslümanlara ait.
Her dini cemaat esas olarak kendi çıkarını Lübnan’ın ulusal çıkarının önüne koyduğundan kaynak ve kadro dağılımı başlı başına bir rekabet alanı ve yolsuzluk kaynağı; 12 yıldır bir devlet bütçesini meclisten geçirmek mümkün olmamış.
Son büyük patlama da bir türlü soruşturulamıyor. Savcılar, devlet “büyüklerine” soru sormak isteyince görevlerinden alınıyorlar. Bu arada her biri süper zengin başbakanların biri gelip biri gidiyor.
Lübnan’da ülke kurulurken özellikle iç savaştan sonra, farklı kimliklere, eşit haklar ve özgürlükler alanının ötesinde anlamlar yüklenmiş, farklılıklar siyasi-ekonomik rekabet konusuna, çevredeki ülkelerin manipülasyon alanına dönüşmüş. Bu ortamda Lübnan’da ortak bir vatandaşlık kimliği oluşamamış; modern anlamda etnik/dini açıdan tarafsız bir ulusal çıkar ya da tüm halkın, en önemlisi de krizlerden en önce ve en çok etkilenen alt sınıfların yararına, geleceği üzerine plan yapmak, kaynak ayırmak, karar almak neredeyse olanaksız hale gelmiş. Boşuna mı Dünya Bankası, Lübnan krizinin 2001 Arjantin, 2008 Yunanistan krizlerinden çok daha derin olduğunu, ülkenin 12-19 yıldan önce toparlanamayacağını düşünüyor?
Cumhuriyet / 09.08.21