Dün Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun 2022 yılı dördüncü enflasyon raporunun sunumunu televizyonda izledim. Siz bakmayın raporun adında enflasyon olmasına. MB’nin enflasyonu düşürmek için ne tür bir politika izlediğine ilişkin somut ifadeler yer almıyordu. Enflasyondan ziyade istihdam, ihracat gibi sözcükleri kullanarak sunum tamamlandı.
Her zaman olduğu gibi bu sunumda da MB’nin enflasyon tahminini yukarı yönlü revize ettiğini bir kez daha görmüş olduk. Temmuz ayında yaptıkları yılsonu tahmini yüzde 60,4 iken, şimdi bunu yüzde 65,2’ye çıkarmışlar. Sadece bu sene sonu için değil, 2023 sonu tahminlerini de yükseltmişler. E, ne diyelim! Şimdiye kadar her hangi bir enflasyon tahminlerinin tutmadığını gördük. Şimdi buna bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Özellikle cari fazla verilerek enflasyonun düşeceğine ilişkin bir ifadesi kullanması da, zamanlama bakımından ilginç oldu. Bu açıklamadan dakikalar önce TÜİK, Eylül ayı dış ticaret istatistiklerini yayımladı. MB Başkanının çok önem atfettiği ihracat rakamında 2022 yılının ilk dokuz ayında yüzde 17’lik bir artış olduğu görülüyor. Sadece buna bakarsak uygulanan politikanın bekledikleri sonucu vermeye başladığını düşünebilirsiniz. Ancak, TÜİK’in açıkladığı verilerin devamında yer alan ithalat kalemine baktığımızda durumun hiç de öngördükleri gibi olmadığı tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor. Yılın ilk dokuz ayında ithalatta yaşanan artış ise yüzde 40,4 olmuş. Dolayısıyla, bırakın fazla vermeyi, dış ticaret açığı yüzde 156,3 artarak 83 milyar doları geçmiş. Neyse bunu da pek dert etmemiz gerekmiyormuş çünkü enerji ithalatını dikkate almasak sorun kalmıyormuş. İyi de enerji olmadan nasıl üretim yapacağız? Sizde yoksa mecbur ithal edeceksiniz. Bu biraz şuna benziyor: kira dâhil yüksek giderleri sebebiyle her ay bütçesi açık veren bir aile reisinin, şu kira ödememiz olmasa durumumuz çok da kötü değil demesi gibi bir şey.
Rapor sunumunun en keyifli kısmı soru-cevap bölümüydü. Kamuoyunun çok merak ettiği konulardan birisi olan kur korumalı mevduata MB tarafından yapılan ödemelere ilişkin soruları Kavcıoğlu, yılsonunu bekleyin kar zarar hesaplarımızı açıkladığımızda görürsünüz diyerek geçiştirdi. Net bir biçimde bildikleri bir veriyi kamuoyu ile paylaşmıyor olmaları anlaşılır bir şey değil elbette. Bunu neden açıklamadıklarını da tabi ki biliyoruz: MB tarafından yapılan ödeme tutarının büyüklüğünü bilmemizi istemiyorlar.
Bankaların düşük faizli tahvil alımına zorlanmasına ilişkin uygulamaya yönelik verdiği yanıt ise evlere şenlikti. Kavcıoğlu, “Bankaların endişeleri olabilir, endişelere de şöyle cevap vereyim: bildiğim kadarıyla yarın Cumhurbaşkanı Türkiye’nin yüzyılı, yani biz Türkiye’nin yüzyılını planlarken Türkiye’nin 5 yıllık senedini, 10 yıllık tahvilini almaktan kimse endişe etmesin, ben Hazine’nin 20 yıllık borçlanmaya çıkması gerektiğini düşünüyorum” dedi. Gördüğünüz gibi bankaların alması gereken tahvil vadeleri ile Cumhurbaşkanının vaatlerinin süresi(100 yıl) arasında doğrusal bir ilişki olduğunu düşünüyor. Böyle bir anlayış MB’nin yönetiminde bulunuyor.
Enflasyonun yüzde 85’e dayandığı bir dönemde yüzde 10 getirisi olan tahvilleri almaya bankaları nasıl zorladıklarını da biliyoruz. Adına “makro ihtiyati tedbirler” dedikleri uygulamalar çerçevesinde bankalara, verdikleri kredi kadar da hazine kâğıdı zorunluluğu getirdiler.
Kavcıoğlu, “kamu bankaları alırken özel bankalar niye almasın” da dedi. Hakikaten, bizim bankacıların ufukları biraz dar mı? Ne o 5 yıl, 10 yıl? 100 yıllık hedefler koyun bankalarınıza. Zaten o süreyi ne siz, ne de bankanızın ortakları göremeyeceği için hesap vermek zorunda da kalmazsınız.
Aslında uzun vadeli vizyon eksikliği sadece bankalarda yok, vatandaşta da var. Geliriniz giderlerinizi karşılamıyor diye çok da endişe etmeyin. Şu içinde bulunduğumuz yüzyılı bir halledelim, görün bakın sizin durumunuz ne kadar iyi olacak!
100 yıl kadar sabredin yeter.
BirGün / 28.10.22