Aslında bugünkü yazıyı faiz kararı öncesinde bitirmiştim. Fakat sürpriz bir şekilde MB, faiz oranında indirime gidince giriş kısmına ekleme yapmak durumunda kaldım.
MB Para Politikası Kurulu politika faiz oranında 100 baz puanlık indirime giderek yüzde 13’e düşürdü. Bu kararın ilk etkisini hızlıca dolar kurunda gördük. Bu satırları yazdığım sırada 18,10’un üzerine çıkmış olan bir kur söz konusuydu. Kur artışının bu seviyelerde kalması için ne kadar döviz satışı yaptıkları da yakında görülür. Alınan bu yanlış kararın etkisini kurlarda göreceğimizi MB de tahmin ediyordu sanırım. Anlaşılan “rekabetçi kur politikası” yeniden kabul görmüş olmalı ki faizlerde indirime gidildi. Faizi indirerek yatırımları ve büyümeyi artıracaklarını da ima ediyorlar ama gerekçenin bu olmadığını sizler de tahmin ediyorsunuzdur. Bu konuda ayrıntılı değerlendirmeleri gazetemizin diğer yazarlarından okursunuz. Ama ben bu kararın bugünkü yazı konumu destekleyen bir sonuç çıkardığı tespitinden devam edeceğim.
***
Sübvansiyon sözcüğünü son yıllarda pek duymuyoruz. Bunun olmamasını da pek çokları iyi bir şey diye anlatır. Onlara göre sübvansiyon, piyasa ekonomisi içinde kaynakların yanlış tahsisine yol açar. Mesela, tarımsal üretim girdilerine destek sağlayalım diyenlere, hemen “paramız var ithal edelim daha ucuza gelir” derler. Çiftçinin piyasa koşullarında rekabet etmesinin verimliliği artıracağını iddia ederler. Geldiğimiz yer itibariyle durum bu sonucu ortaya çıkarmamış olsa da, mesela çiftçilerin üretim maliyetleri desteklenmelidir diyen birileri olursa anında “ama bunu nasıl finanse edeceksiniz, bütçe açıkları ne olacak” gibi sorularla karşılık verirler.
***
Ancak, iktidarın uygulamalarına baktığımızda görüyoruz ki sübvansiyon uygulaması “güçlü bir biçimde” devam ediyor. Hayır, çiftçilere filan değil, asıl ve yüksek tutarda sübvansiyon bankalara sağlanıyor. Bu da bize iktidar sahiplerinin tercihlerinin kimden yana olduğunu bir kez daha açık bir biçimde gösteriyor.
Borsa İstanbul’da yükseliş devam ediyor. 2900’ün üzerine çıkan BIST100 endeksi artmaya devam ediyor. Açıklanan bilançolar da şirketlerin kar durumlarının pek de fena olmadığını gösteriyor. BIST sektör endekslerine baktığımızda en fazla artışın bankacılık sektöründe olduğu görülüyor. Kur Korumalı mevduatın(KKM) duyurulduğu 21 Aralık 2021 tarihinden 18 Ağustos 2022’ye kadar olan dönemde sınai endeksi yüzde 42, BIST100 yüzde 58 artarken bankacılık endeksi yüzde 82 yükselmiş. Bankaların ne kadar çok kar ettiklerine ilişkin haberleri zaten okuyorsunuz. Peki bu nasıl oluyor?
Kar, en basit tanımı ile gelir ile gider arasındaki pozitif farktır. Bu farkı açmanın iki yolu vardır: (1) maliyetleri düşürmek, (2) geliri artırmak.
Bankacılık sektöründe bu iki durum birden yaşandığı için karlılık oranı da hızla artıyor. Buraya kadar yazdıklarımdan bankaların süper stratejiler uygulayarak bu karlılık düzeyine ulaştığı sonucunu çıkarmayın. Elbette bankacılarımız yetkin insanlardır. Burada bir sorun yok. Ancak bankalara devlet tarafından sunulan olanaklara baktığımızda, ortaya çıkan karlılık durumuna ulaşmanın öyle pek de zor bir şey olmadığı görülüyor.
Bankaların en önemli maliyet kalemi faiz giderleri, en önemli gelir kalemi ise faiz geliridir. Diğer bir ifade ile bankalar topladıkları kaynaklara ödedikleri faizleri gider olarak yazarken, kullandırdıkları kredilerden aldıkları faizleri de gelir olarak yazarlar. Bu ikisi arasındaki farkın(faiz marjı)açılması karlılığı etkileyen en temel unsurdur.
Buradan hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: bankalar bir taraftan faiz giderlerini düşük tutarken diğer taraftan faiz gelirlerini artırarak karlılıklarını yükseltiyorlar.
Enflasyonun yüzde 80’e ulaştığı bir dönemde bankalar faiz giderlerini düşük tutmayı nasıl başarıyorlar? İşte bütün olay bu soruya verilecek yanıtta yatıyor: KKM vasıtasıyla devlet sübvansiyonu!
***
Bankacılık sektörünün yaklaşık 3.3 trilyon liralık TL mevduatın yüzde 35,5’i KKM hesaplarından oluşmaktadır. İşte bu mevduatın maliyetinin önemli kısmı kamu kaynakları kullanılarak devlet tarafından sübvanse edilmektedir. KKM’lerin bankalara faiz maliyeti politika faizi artı 3 puan uygulaması nedeniyle yüzde 17 ile sınırlanmış durumdaydı. Yanlış anlamayın, bu mevduat sahiplerinin getirisi bununla sınırlı değildir. Kurlardaki değişime bağlı olarak bunun çok üzerinde olmaktadır. Dolayısı ile o mevduat sahipleri rahat. Kurların seyrine bağlı olarak yüksek oranlarda getirilere rahatlıkla ulaşabiliyorlar.
İşte bu faiz maliyeti ile sınırlandırılmış mevduatlar bankalar için önemli gelirlerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Üst limiti “devlet tarafından sağlanan destek” ile sınırlandırılmış olan bu kaynakların kullandırılmasından elde edilen yüksek faiz gelirleri karlılığı artırmaktadır. Dün yapılan faiz indirimi ile bankaların KKM’ye ödeyecekleri faiz de, bugünden itibaren açılacak ya da yenilecek hesaplar için düşecektir. Faiz indirim kararı bankalar için artan sübvansiyon anlamına da gelmektedir. Bugün bankaların kullandırdıkları kredilerin faiz oranları yüzde 40’ın üzerine çıkmış durumdadır. Alırken az öder, satarken çok alırsanız sonuç da yüksek karlılık olur.
Tabi daha bunun bir de Merkez bankasından, artık yüzde 13 indirilmiş olan oran ile kullanılan kaynak kısmı var ki ona hiç girmiyorum bile!
Yazının başlığından hareketle tekrar soralım: iktidar kimi sübvanse ediyormuş? Dün indirilen faiz ile hangi kesime sağlanan sübvansiyon artırılmış oldu?
BirGün /19.08.22