Meriç kıyısında yükselen duvarların sınırları

Bugün sınırlardan içeri alınmayanlar onları bu sınır kapılarına mahkum edenleri er ya da geç tanıyacak ve o kağıttan duvarlarını başlarına yıkacaktır. İçinden geçtiğimiz tarihsel süreç bu dinamikleri fazlasıyla mayalamakta ve yeni olanaklar yaratmaktadır. Umutlu olmak için düne nazaran fazlasıyla neden var…

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 25 Ekim 2020
  • 15:37

Dünyanın refah bölgeleri ve devletleri güvenlik adacıkları halinde kalabilmek için sınırları kapatıyor ve sınırlarına binlerce kilometrelik duvarlar örüyorlar. Meksika ve Güney Amerika’dan gelecek mültecilere karşı ABD, sınıra devasa bir duvar örüyor. Türkiye, Suriye sınırına 300 km’lik duvar inşaatını tamamlamak üzere. Macaristan da Romanya ve Sırbistan’la olan sınırı neredeyse boydan boya kapatmış sayılır. Güncel olarak Yunanistan, Türkiye ile olan Ege Denizi ve Trakya’daki sınıra yeni güvenlik duvarları örmenin adımlarını atıyor. 

Yunanistan Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada, “Meriç Nehri kıyısı boyunca 26 km’lik yeni bir tel örgü duvarının yapılacağı ve 10 km’lik eski duvarın da yükseltileceği” bilgisi paylaşıldı. Buna ek olarak “400 yeni sınır muhafızının da görevlendirileceği” ifade edildi. Ayrıca mülteci akınına engel olmak için Ege Denizi’ndeki adalara 1 metre derinlikte yüzen bir ışık düzeneği inşa edileceği ise aylar öncesinden Savunma Bakanlığı tarafından açıklanmıştı. Toplam maliyeti 62 milyon euronun üzerinde olan bu projenin 2021 yılı içerisinde tamamlanması bekleniyor. Yapılan açıklamanın satır aralarına bu önlemlerin güya Yunan toplumunun kendisini daha ‘güvende’ hissetmesi için olduğu cümlesinin eklenmesi ise olası tepkileri frenlemeye dönük basit bir kurnazlığı ifade etmektedir. Sınırlarda yükselen duvarlara ilişkin açıklama getiren Yunanistan’daki kokuşmuş burjuva iktidarın bu söylemlerinin hiçbir ciddiyeti bulunmamaktadır. 

On yıllardır Yunanistan toprakları doğudan ve güneyden gelen mülteciler için bir soluklanma alanı olagelmiştir. İç Avrupa’ya göç için geçici konaklama alanı olan Yunanistan, Avrupa Birliği’nin güneydoğu sınırındaki bir ülke olarak, çok yönlü stratejik bir öneme sahiptir. Öyle ki Doğu Akdeniz’den Cebelitarık’a bütün bir Kuzey Afrika’yı da Avrupa Birliği’nin hinterlandına dönüştürmektedir. Yine Avrupa’yı derinden sarsan insan göçünü de çeperde tutma olanağı yaratmaktadır. 

Avrupa Birliği sermayesi için bulunmaz nimetler sunan ve onun küçük ortağı olarak palazlanan Yunan sermaye sınıfı içerde Yunan emekçilerine o aynı ortağının acı reçetelerini yutturmaya çalışıyor. Son on yıl içerisinde Yunan işçi ve emekçilerinin elindeki kazanımları yok eden ve acımasız bir şekilde sefalete mahkum eden sermaye gericiliği, hiç utanmadan toplumun güvenliği yalanıyla kirli politikalarına Yunan halkını da dahil etmektedir. 

Yunan sermaye sınıfı coğrafyanın yarattığı stratejik konumu koca bir rant alanına da çevirmiş bulunuyor. 2008 yılındaki mali krizin derinden etkilediği ve bir iflasın eşiğine getirdiği Yunanistan devleti, başta Almanya, Fransa ve Çin olmak üzere çeşitli devletlerden aldığı kredilerle rehin durumuna düşmüştür. 2015 yılındaki mülteci akını başta Almanya ve Fransa olmak üzere Avrupa Birliği içinde koca bir soruna dönüşünce, Yunan devleti bu durumun yarattığı olanaklarla ortaklarına tersinden el kaldırarak Avrupa Birliği’nin fonlarından en fazla yararlanan ülke durumuna geldi. 

AB ve Yunanistan egemenleri, mültecilere bir parça da olsa yaşanılabilir olanaklar yaratarak bulundukları yerde tutma politikası çökünce, öncelikle daha fazla mültecinin gelmemesi için sınırda bir güvenlik kuşağı yaratma telaşına girdiler. Bu arada iltica talebinde bulunanların işlemleri hızlandırılarak keyfi bir biçimde geri göndermeler başladı. Düne kadar ne kadar çok mülteci gelirse Avrupa Birliği içinde pazarlık payımız o kadar artar diye politik bir tercihte bulunan gerici Yunan sermaye iktidarı, bugün de ne kadar çok geri gönderir ve sınırlardan içeri almazsa o derece yeni bir rant kapısı açmış olacağını düşünüyor. Her halükarda mülteciler üzerinden kirli bir politika ve pazarlık yürüterek, tıpkı Türkiye’deki gerici sermaye iktidarı gibi arsızca bir tutum benimsemiş olduğunu gösteriyor.

Binlerce kilometrelik yolları ve o güzergahtaki bütün ölümcül riskleri göze alarak yeni bir hayat kurmak umuduyla yola çıkanlar, dayandıkları sınır kapılarında her türlü aşağılanmaya maruz kalıyorlar. Halihazırda dünya çapında 100 milyona yakın insan emperyalist-kapitalist gericilik tarafından mülteci durumuna düşürülerek, yerlerinden ve yurtlarından edilmişlerdir. 

Bugün sınırlardan içeri alınmayanlar onları bu sınır kapılarına mahkum edenleri er ya da geç tanıyacak ve o kağıttan duvarlarını başlarına yıkacaktır. İçinden geçtiğimiz tarihsel süreç bu dinamikleri fazlasıyla mayalamakta ve yeni olanaklar yaratmaktadır. Umutlu olmak için düne nazaran fazlasıyla neden var…