Hayır, bu kez AKP rejiminden, siyasal İslamın iktidarından söz etmeyeceğim. Çok daha önemli bir konu var: Uygarlık! Daha doğrusu kapitalist uygarlık.
Mumun bir ucunda doğa öbür ucunda teknoloji var. Kapitalizmin doğa üzerindeki etkileri küresel ısınma ve iklim krizi, toplumsal çelişkileri ve savaşları besliyor. Kapitalizm teknolojik gelişmeleri hızlandırırken, hegemonya rekabetini artırıyor. Bu iki eğilimin bir noktada kesişerek, küresel çapta büyük bir felakete yol açmayacağını söylemek olanaklı değil. Ancak bir şey kesin: Geriye dönüş yok! Örneğin, son 50 yılda Çad Gölü’nün yarısı kurudu, Arktik buzlar eriyor. Çin, büyük bir güç olarak yükseldi, ABD’nin ticari ve teknolojik üstünlüğünü tehdit ediyor.
İklim krizi, savaşlar ve diğer kötülükler
Küresel ısınmanın, iklim değişikliğinin arkasında insan etkinliği, kapitalist üretim tarzının öncelikleri var. Bu üretim tarzının kâr makinesi, atmosfere salınarak küresel ısınmaya yol açan sera gazlarını üretiyor. Küresel ısınma su stoklarının tükenmesine yol açarak, ekosistemleri bozarak yaşam alanlarını yok ediyor. Bu üretimin, nehirlere, denizlere ve toprağa döktüğü kimyasal atıklar, plastikler su kaynaklarını, gıda üretim alanlarını kirletiyor. Bu sırada kapitalizm insanların kentlerde yoğunlaşmasını, bu yoğunlaşmaya bağlı olarak gıda tüketimini, endüstriyel gıda üretimini, su tüketimini hızlandırıyor. Yaşam alanları yıkılan coğrafyalardan kaçıp gelen nüfus kentlere yığışırken toplumsal çelişkiler, yabancı düşmanlığı, milliyetçilik, ırkçılık yeniden güçleniyor.
Bu sırada, kıt kaynaklar, sınır aşan nehirlerin suları, kutuplarda buzlar eridikçe erişilebilen mineral kaynakları ve yeni açılan denizyolları üzerinde, rekabet ve gerginlikler, çatışma olasılıkları artıyor. Kriz içinde kârlılık ve rekabet basıncı altında sermaye, özellikle egemen sermaye, özellikle ABD, Çin, Rusya, Brezilya gibi kritik ülkelerde küresel ısınmaya, iklim krizine karşı alınması gereken önlemlerin maliyetini üstlenmek istemiyor. Mumun bu ucu yanmaya devam ediyor...
Teknolojik rekabet-ticaret savaşları
Kapitalist üretim tarzı, krizi içinde sermayenin dolaşım hızını artırmaya, stok maliyetini, verimliliğin canlı emeğe bağımlılığını azaltmaya yönelik telekomünikasyon, veri işlem teknolojileri alanlarında gelişmeyi hızlandırırken bu gelişmelerin jeopolitik etkileri yeni rekabet alanları yaratıyor. Örneğin küresel telekomünikasyon piyasasında kim egemen olacak? Bilgi işlem, şifreleme, “yapay zekâ” alanlarında kim öne geçek? Dijital teknolojileri (telekomünikasyon, bilgi işlem, silah) üreten sanayiler açısından yaşamsal öneme sahip ender minerallerin üretimi ve tedarik zincirlerini kim kontrol ediyor olacak?
Bu alanda da karşımıza aynı aktörler çıkıyor, öncelikle ABD ve Çin! Çin’in yükselmesi karşısında önlem almaya çalışan ABD yönetimi, ticaret savaşları görüntüsü altında Çin’in teknolojik gelişmesini yavaşlatmayı amaçlıyor.
ABD’de Trump yönetimi, Çin’in uluslararası alanda etkili, 5G teknolojisinde önderliğe oturmaya başlayan şirketi Huawei’yi bu amaçlarla hedef aldı. Ancak Çin’in, teknoloji sektöründe tedarik zincirleri ağı üzerindeki büyük etkisi var. ABD’nin yaptırımları, yalnızca, Malezya, Endonezya, Singapur gibi ülkelerdeki üreticileri değil, bunların ürettikleri ürünleri kullanan Apple gibi ABD teknoloji şirketlerini de etkileyecek.
The Economist ve Bloomberg’deki yorumlar gibi ticaret savaşlarının küreselleşmesinden ve ülkeleri tercih yapmaya zorlamasından kaygılanıyorlar. “Türkiye Huawei’nin bölgesel üssü olacak!” gibi haberler, ülkeyi de zor günlerin beklediğini düşündürüyor.
Kısa dönemde, küreselleşen bir korumacılık dalgasının dünya ekonomisini yeni bir mali krize ve depresyona, orta ve uzun dönemde de Çin’i teknolojik alanda kendi kendisine yeterli, dolayısıyla çok da dişli bir rakip olmaya doğru itme olasılığı var.
Artık, ne küreselleşmeye ne de liberal serbest ticaret düzenine geri dönmek gerçekçi bir olasılık. Uygarlığı iki ucundan, doğa ve teknoloji alanlarında yakan kapitalizm, insanlığa daha fazla toplumsal istikrarsızlık hatta savaş vaat ediyor...
Cumhuriyet / 27.05.19