Ülkede tuhaf işler oluyor. Kimi zaman “absürdistan” diyorum ama, daha ciddi bir yaklaşım gerekli.
Depresyona doğru tuhaf hareketler
Karşımızda tam anlamıyla bir çürüme görüntüsü var... TL yine bir çöküş olasılığının kıyısında, 500 büyük şirketin borçları geçen yıl yüzde 35 artmış; faaliyet kârlarının yüzde 89’u borç geri ödemelerine gitmiş. Türkiye’nin kredi riskini ölçen indeksler rekor üzerine rekor kırıyorlar. Merkez Bankası rezervleri açıklanamaz biçimde dalgalanarak gerilemeye devam ediyor. Bu dalgalanmaların tuhaflığı bir yana, rezervlerin gerilemesi doğal. İki binli yılların borçlanarak büyüme modeli çoktan tükenmiş.
Borçlanmaya dayalı büyümeyi sonuna kadar sömüren akıl, şimdi enflasyon yükselir ekonomi daralırken, işsizlik artarken, tüketici ve ekonomi güven indeksleri düşerken, diğer bir deyişle, stagflasyondan depresyona doğru gidiş yaşanırken, emeklilik fonlarına gözünü dikiyor, ekonomik (Keynesgil ya da neoliberal) alet çantasını bir kenara koymuş, ekonomistlerin, uluslararası ve yerli büyük sermayenin uyarılarına kulaklarını tıkamış tuhaf hareketler yapıyor.
Bir an şaşırıp, “popülist ya, halkın, alt sınıfların çıkarlarını korumak için sermaye mantığının dışına çıkıyor da ondan” desek... O da değil: İsraf, yolsuzluk, ekonomik soygun haberleri, dudak uçuklatıyor. Peki öyleyse bu tuhaflıkların arkasında hangi çıkarların mantığı var?
Cezayir muhalefetinin, Fransızcadan alarak literatüre soktuğu “Pouvoir” kavramı bize yardımcı olabilir. “Pouvoir”, güç/ iktidar anlamına geliyor. Cezayir’de muhalefet bu kavramı ekonomik kültürel, siyasi olarak birbirine bağlı bir çıkar ilişkileri ağını temsil eden bir oligarşiyi betimlemek için kullanıyor. Bu kavram, Cezayir’de Bouteflika’nın yeniden aday gösterilmesi, Sudan’da krizin ortasında Beşir’in aniden elini halkın cebine sokması gibi tuhaf politikaların arkasındaki mantığı, sınıf çıkarlarını çok iyi ifade ediyor. “Pouvoir”, hem vatanmillet çıkarından söz edip hem de kendi çıkarlarının önceliklerini, toplumun bekasının önceliklerinin önüne koyunca, oluşan durum, toplumun geri kalanı tarafından tuhaflık olarak algılanıyor.
Kültürel olarak da...
Türkiye’de rejimin elinde, Cumhurbaşkanı’nın balkon konuşmasında vurguladığı, siyasi, mali yetkiler ve önünde seçimsiz bir dönem varken, İstanbul belediye seçiminin “her şeyi göze alarak” yenilenmesi de bir başka tuhaflıktır. Bu tuhaflığın arkasında bence, “Pouvoir”ın, toplumun önünde teşhir olma korkusu var: “Ya, paylaşım düzeni gözler önüne serilir, halk bizim asalak bir sınıf olduğumuzu fark ederse”! Kültüre gelince; kültürü en genel anlamda, “davranış tarzlarının bir sonraki kuşağa genetik olmayan yollardan aktarımı” (Robert Sopolsky) olarak tanımlayabiliriz. Akla uygun olan, aktarılacak davranış tarzlarının, türün ve toplumun, bu dünyada yaşamının sürdürebilirliğiyle uyumlu olmasıdır. Öyleyse, bu davranış tarzlarını gelecek kuşaklara aktaracak eğitim sisteminin istikrarı, ekolojik, ekonomik koşullarının en azında var olduğu haliyle yeniden üretiminin öncelikleriyle uyumlu biçimde şekillendirilmesi yaşamsal (!!) öneme sahiptir.
AKP’de temsil edilen siyasal İslamın iktidarı döneminde, eğitim sistemi istikrarını kaybetmek bir yana adeta çöktü. Okullarda öğrencilerin özgürlüklerini kısıtlayan, özgüvenli bireyler olarak yetişmelerini engelleyen baskılar dayanılmaz düzeydedir.
Modern eğitim sistemi, özellikle ilköğretim döneminde dincileştirilerek tepetaklak edilmiştir. Evrim teorisi müfredattan çıkarılmış, bu da yetmemiş, bu yıl yeni ders programı etrafında yaratılan, matematik ve fen derslerinin (ekonomi, mühendislik, insan hayvan çevre sağlığı, alanlarının vazgeçilmez dalları) seçmeli, din ve ahlak derslerinin zorunlu olacağına ilişkin bulanıklık, tuhaflıklar zincirine bir yenisini eklemiştir.
Ancak, kültür alanında bize tuhaflık olarak görünen şeyin arkasında siyasal İslamın rejimini temsil eden “Pouvoir”ın kendi gereksinimlerine, kültürel olarak uygun kuşaklar yetiştirme, yetişen kuşakların eleştiri kapasitesini körelterek korunma çabalarının mantığı vardır. Biz şuursuzluk, tuhaflık, saçmalık olarak görüyoruz, “Pouvoir” beka sorunu diyor!
Cumhuriyet / 30.05.19