Ekim Devrimi’nin temel önemi
(Parça)
Ekim Devrimi Dünya Savaşı’nın en büyük olayıdır. Devrimin patlaması; emsalsiz radikalizmi, etkileri silinmeyen sonuçları, resmi Sosyal Demokrasinin savaşın başında Alman emperyalizminin işgal harekatına ideolojik bir kılıf yaratmak için büyük bir gayretkeşlikle sıraladığı yutturmacaları mahkum etmiştir. Bunlar Rus Çarlığını yıkacağı ve ezilmiş halkları özgürleştireceği iddia edilen Alman süngülerinin kutsal misyonuna ilişkin yutturmacalardı.
Ekim Devrimi’nin her şeyi silip süpüren yayılma gücü, tüm sınıf ilişkilerini dönüştüren derin sonuçları, bütün sosyal ve ekonomik sorunları olgunlaştırdı ve kendi iç mantığından kaynaklanan kaçınılmazlıkla burjuva cumhuriyetinin ilk aşamasından sürekli daha ileri aşamalara doğru ilerledi; öyle ki, en sonunda Çarlığın düşüşünü basit bir olay statüsüne indirdi. Tüm bunlar Rusya’nın özgürleşmesinin, savaşın ve Çarlığın askeri yenilgisinin bir sonucu olarak değerlendirilemeyeceğini, Kautsky editörlüğündeki Neue Zeit’in bir başyazısında taahhüt ettiği gibi “Alman bileklerinin tuttuğu Alman süngülerinin” bir yararının olmadığını gün gibi ortaya çıkardı. Tersine, tüm bunlar, Rusya’nın özgürleşmesinin kendi topraklarında derinlere inen kökleri bulunduğunu ve tamamen içeride olgunlaştığını gösteriyordu. Alman emperyalizminin Alman Sosyal Demokrasisi’nin ideolojik olarak kutsadığı askeri maceraları, Rusya’ya devrim getirmedi; tersine, devrimi ilk başta kesintiye uğrattı; 1911-13 yıllarındaki ilk fırtınalı yükselişinden sonra bir süre ertelenmesine neden oldu; gerçekleştikten sonra ise devrim için en zor ve anormal koşulları yarattı.
Üstelik, bu konu üzerine düşünen her gözlemci için, yukarıda söz edilen gelişmeler Kautsky’nin Hükümet Sosyal-Demokratları ile üzerinde uzlaştığı doktriner teorinin de kesin bir biçimde yalanlanması anlamına gelmiştir. Bu teoriye göre ekonomik açıdan geri ve ağırlıklı olarak tarıma dayalı bir ülke olan Rusya’nın koşulları toplumsal devrim ve proletarya diktatörlüğü için yeterince olgunlaşmamıştı.
Rusya’ya sadece bir burjuva devrimini layık gören bu teori aynı zamanda Axelrod ve Dan’ın tecrübeli liderliği altındaki, Menşevikler olarak bilinen, Rus işçi hareketinin oportünist kanadının da teorisidir. Ve bu anlayışı Rusya’da sosyalistlerin burjuva liberalizmi ile koalisyonuna dair taktik açılımlar izlemiştir. Rus Devrimi’ne ilişkin bu temel yaklaşımla birlikte gündeme gelen ayrıntılı taktik analizler sonucunda, hem Rus hem de Alman oportünistleri kendilerini Hükümet Alman Sosyalistleri ile bir anlaşma içinde buldular. Her üçünün ortak kanaatine göre Rus devrimi, Alman emperyalizmi savaşı yürütürken, Alman Sosyal Demokrasisi’nin mitolojisine uygun bir biçimde soylu amacını gerçekleştirebilsin diye mola vermeli, yani Çarlığın devrilmesinden sonra durmalıydı. Bu yaklaşıma göre, eğer devrim bu noktadan ileri giderse ve proletarya diktatörlüğü kurma amacını gerçekleştirirse bu sadece Rus işçi hareketinin radikal kanadının, Bolşeviklerin, bir hatası olur. Devrimin ilerleyen evrelerinde karşılaşılan tüm zorluklar, yaşanan tüm aksaklıklar bu geri dönülmez hatanın sonuçları olarak resmedilecektir.
Teorik olarak, (Stampfer’in Vorwarts’ı ve aynı şekilde Kautsky tarafından “Marksist düşüncenin” meyvesi olarak sunulan) bu doktrin, sosyalist devrimin ulusal bir devrim olduğu ve, deyim yerindeyse, her modern ülkenin iç işi olduğu şeklindeki özgün “Marksist” keşiften yola çıkıyor. Tabii ki, Kautsky gibi biri, soyut formülasyonun sisleri arasında, sermayenin tüm modern ülkeleri tek bir organizma haline getiren dünya çapındaki bağlantılarının izini sürmeyi çok iyi bilir. Ancak Rus Devrimi’nin sorunları -uluslararası gelişmelerin ve tarım sorununun ürünü olduğu için- muhtemelen burjuva toplumunun sınırları içinde çözülemez.
Pratik olarak, aynı doktrin, Rus Devrimi’nin seyrinde uluslararası proletaryanın, özellikle Alman proletaryasının üzerine düşen sorumluluklardan, devrimin uluslararası bağlantılarından kurtulmaya yönelik bir çabadır. Savaş sırasındaki gelişmeler ve Rus Devrimi herkese göstermiştir ki, söz konusu olan Rusya’nın devrime hazırlıksız olması değil, Alman proletaryasının tarihsel görevini yerine getirmeye hazır olmamasıdır. Ve bu noktanın tüm boyutlarıyla anlaşılması Rus Devrimi üzerine yapılan eleştirel bir incelemenin temel amacıdır.
Rusya’da devrimin kaderi uluslararası gelişmelerle yakından ilgiliydi. Bolşeviklerin politikalarını tamamen dünya proletaryasının devrimine dayanarak oluşturmaları, siyasi uzak görüşlülüğün, ilkelerde ısrarın ve cesur politikanın bir kanıtıdır. Devrimde, kapitalizmin son yıllarda kattettiği muazzam gelişme de gözlemlenebilir. 1905-07 devrimi Avrupa’da sadece cansız bir yankı yapmıştı. Bu nedenle sadece bir açılış olarak kaldı. Devamı ve iktidarın alınmasıyla sonuçlanması Avrupa’nın daha da gelişmesiyle yakından ilgiliydi.
Şurası açık ki, eleştirmekten kaçınan savunmacı yaklaşımlar değil; sadece derinlemesine yapılmış ve üzerinde düşünülmüş eleştiriler, deneyimlerin ve derslerin bize sağladığı hazineyi su yüzüne çıkarabilir. Dünya tarihinin ilk proletarya diktatörlüğü üzerine düşünürken, (düşünülebilecek en ağır koşullarda, emperyalist kırımın dünya çapında yarattığı yangının ve kaosun ortasında, Avrupa'nın en gerici askeri gücünün cenderesine sıkışmış halde ve dünya işçi sınıfının en açık yenilgisini yaşadığı bir sırada) böylesine anormal koşullarda yaşanan bir proletarya diktatörlüğü deneyiminde yapılanların ve yapılmayanların hepsinin, mükemmelliğin doruğuna ulaştığını sanmak safdillik olur. Aksine sosyalist siyasetin temel kavramları ve bu kavramların tarihsel önkoşullarına yakından bakınca şunu anlamak zorunda kalırız: Böylesine ölümcül koşullar altında dünyanın en büyük idealizmi ve fırtınalara en fazla maruz kalmış devrimci enerjisi bile demokrasiyi ve sosyalizmi gerçekleştirmeye yeterli olamayacak, bu hedeflere yönelmeye çalışan çarpık girişimlerden ibaret kalacaktır.
Bu olgunun bütün boyutları ve sonuçlarıyla anlaşılmasını sağlamak, her ülkenin sosyalistlerinin temel görevidir. Çünkü ancak böylesine vurucu bir bilgi, uluslararası proletaryanın Rus Devrimi’nin kaderinde sahip olduğu son derece büyük sorumluluğu kavramamızı sağlayabilir. Öte yandan, ancak bu zeminde proletaryanın kararlı uluslararası hareketinin önemi anlaşılabilir. Böyle bir ortak hareket olmaksızın bir ülke proletaryasının en yüksek enerjisi, en büyük fedakarlıkları bile çelişkiler ve hatalar girdabına kaçınılmaz biçimde saplanıp kalacaktır. (…)
(Rus Devrimi, Yazılama Yayınevi, s.19-22)