“Sıkı durun! Kaçmadık. Yenilmedik... Çünkü Spartaküs ateş ve ruh demektir, yürek ve can demektir, proleter devrimin iradesi ve eylemi demektir. Çünkü Spartaküs zafer özlemini, sınıf bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir... Bunlar elde edildiği zaman, biz ister yaşayalım, ister yaşamayalım, programımız yaşayacaktır ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır. Herşeye rağmen!”
Karl Liebknecht
(Öldürüldüğü gün, 15 Ocak 1919 tarihli Die Rote Fahne’de yayınlanan son yazısından...)
“‘Berlin’de düzen hüküm sürüyor!’ Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin ‘düzeniniz’. Devrim daha yarın olmadan, ‘zincir şakırtıları içinde yeniden doğrulacaktır!’ ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir:
“‘Vardım, varım, varolacağım!’”
Rosa Luxemburg
(Öldürülmeden bir gün önce, 14 Ocak 1919 tarihli Die Rote Fahne’de yayınlanan son yazısından....)
1918-19 Alman Devrimi
Lenin 14 Mayıs 1917’de Petrograd’da Vesilyevski adasındaki Deniz Subayları Okulu’nda işçi, asker, subay, öğrenci ve aydınlardan oluşan bir topluluğa şöyle konuşuyordu:
“Bize şöyle diyorlar: ‘Bazı ülkelerde herşey uykuda gibi. Almanya’da istisnasız bütün sosyalistler savaştan (1. Emperyalist Savaş- Ekim) yana, yalnızca Liebknecht savaşa karşı! Buna derim ki: Bu tek adam, Liebknecht, işçi sınıfını temsil ediyor. Herkesin umudu yalnız onda, onu destekleyenlerde, Alman proletaryasında. Buna inanmıyor musunuz? Öyleyse savaşa devam ediniz! Başka yolu yok. Eğer Liebknecht’e inanmıyorsanız, eğer durmadan olgunlaşan işçi devrimine inanmıyorsanız, eğer buna da inanmıyorsanız, öyleyse kapitalistlere inanınız!” (Savaş ve Sosyalizm, s.153)
Ve 1918’de devrim Almanya’da kapıya dayandı.
1. Emperyalist Savaş başladığında Alman parlamentosundaki ilk oylamada 110 SPD (Sosyal-Demokrat Parti) milletvekili içinde savaş kredilerine red oyu veren tek işçi milletvekili olan, ve emperyalist savaş aleyhtarı eylemlerinden dolayı tutaklanan Spartaküs Birliği’nin önderlerinden Karl Liebknecht, savaşın sonuna doğru serbest bırakıldıktan sonra Berlin’e hareket etti. (Alman hükümeti yenildiğini anlayınca af ilan etmişti.)
23 Ekim’de Berlin’e varan Liebknecht’i büyük bir kalabalık karşıladı.
1917 Nisan’ında patlak veren grevlerin ardından işçi konseyleri (sovyetler) kurulmaya başlanmıştı. 1917 Ekim’inde ise, cephede ve cephe gerisinde asker konseyleri kurulmaya başlandı.
Spartaküs Birliği, devrimci işçi-asker konseyleri temsilcileri ve USPD (Bağımsız Sosyal Demokrat Parti) bir araya gelerek ayaklanma kararı aldılar ve 4 Kasım gününü ayaklanma tarihi olarak tespit ettiler. Birkaç gün sonra bu tarih 11 Kasım’a ertelendi. Ancak genel grev planlanandan iki gün önce başladı. Devrim başlamıştı. Ve Prusya hükümeti çekilerek, görevini, savaşın başından beri kendi emperyalist burjuvazisini destekleyen hain SPD’ye, SPD liderlerinden Ebert’e devretti.
Aynı gün Karl Liebknecht Berlin Kraliyet Şatosunun balkonundan, binlerce işçi ve asker önünde Sosyalist Cumhuriyet’i ilan etti. Bunu durdurmak ve devrimi boğmak isteyen sosyal-demokratlar da, Scheidemann’ın ağzından Cumhuriyet ilan etti.
Aynı gün serbest bırakılan Spartaküs Birliği’nin diğer ünlü lideri Rosa Luxemburg Berlin’e geldi.
SPD, USPD’nin de katıldığı sözde bir “Halk Komiserleri” hükümeti kurarak, devrimi durdurmaya çalışıyordu. Spartaküs Birliği, kurucu meclis tezini reddederek, tüm iktidarın işçi-asker konseylerine geçişini ileri sürdü. Ancak Spartaküs Birliği’nin tezleri 21 Kasım’da toplanan Berlin işçi-asker konseyleri genel kongresinde çoğunluğu sağlayamadı.
1917 Nisan’ında SPD’den ayrılan “merkezci” muhalefetin (Kautsky, Hilferding vd.) kurduğu USPD içinde örgütsel bakımdan özerk olarak yer alan Spartaküs Birliği, 1918 Aralık ayı sonunda toplanan kongresinde AKP’yi (Almanya Komünist Partisi) kurma kararı aldı ve 1 Ocak 1919’da AKP resmen kuruldu.
İşçilerin SPD hükümeti ve politikasına karşı protestosu yükseliyordu. Aralık ayında USPD hükümetten çekilmişti. 5 Ocak 1919’da ayaklanma kendiliğinden yeniden patlak verdi. Henüz yeni bir parti olan AKP hazırlıksızdı ve ayaklanmayı yönetecek durumda değildi. Ancak sosyal-demokrat hükümetin ayaklanmayı kanla bastırma tutumu karşısında AKP işçileri yalnız bırakamazdı. AKP zamansız bir ayaklanmayla karşı karşıya kaldı, ancak ayaklanma halindeki işçilerin başına geçti. USPD ise, her zamanki gibi, Alman burjuvazisinin uşağı sosyal hainler hükümetiyle el altından pazarlığa oturmuştu bile. Kanlı sokak çatışmaları sırasında tutuklanan Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg, sosyal-demokrat Ebert-Scheidemann hükümetinin emriyle katledildiler. (15 Ocak 1919) Ayaklanmanın yenilgisinden sonra yeraltına inen AKP’yi yöneten Spartakistlerin diğer ünlü lideri Leo Jogiches ise iki ay sonra tutuklanarak Berlin Polis Müdürlüğünde beynine kurşun sıkılarak öldürüldü.
Scheidemannlar’ın, Kautskyler’in Sosyal-Demokrat Partisi en büyük ihanet partilerinden biri olarak tarihte yerini almıştır. II. Enternasyonal lideri olarak, sadece Alman proleter devrimini değil, dünya devrimini boğma şerefi esasen bu partiye aittir. Kapitalizmin ömrünün bu kadar uzaması bu partinin burjuvaziye yaptığı en büyük tarihi hizmettir. Sosyal-demokrasi komünizmin iflah olmaz düşmanıdır. Komünistler bunu asla unutmayacaklardır.
Spartakistler ise işçi hareketinin tarihinde ihtilalin ve enternasyonalizmin parlak temsilcileri olarak yer aldılar. 1 Emperyalist Savaşta Rusya’da Lenin’in başında bulunduğu Bolşeviklerin taşıdığı bu bayrağı, Almanya’da başında Liebknecht ve Luxemburg’un bulunduğu Spartakistler taşıdılar.
Emperyalist savaşta kendi burjuvazisinin yanında yer alarak sonunu hazırlayan II. Enternasyonal’in çöküşüyle birlikte, III. Enternasyonal’in kuruluşunun zorunluluğunu da açıkladığı ünlü “Nisan Tezleri”nde Lenin, II. Enternasyonal’deki üç eğilimi tahlil ediyordu.
Sosyal-şoven ve “merkez” denilen sosyal-şovenlerle enternasyonalistler arasında ikircikli oportünist eğilimleri saydıktan sonra;
“Üçüncü eğilim, en iyi ‘Zimmerwald solu’nun temsil ettiği gerçek enternasyonalistler eğilimidir...
“Başlıca ayırdedici nitelik: sosyal-şovenizmden olduğu kadar, ‘merkez’den de tam bir kopma. Kendi öz emperyalist hükümetine ve kendi öz emperyalist burjuvazisine karşı uzlaşmaz devrimci savaşım. İlke: ‘Baş düşman bizim içimizdedir’...
“Bu eğilimin en belirli temsilcileri: Almanya’da Karl Liebknecht’in içinde bulunduğu ‘Spartaküs grubu’ ya da ‘Enternasyonal grubu’dur. Karl Liebknecht bu eğilimin, ve gerçek proleter enternasyonal olan yeni enternasyonalin en ünlü temsilcisidir.
“Karl Liebknecht, Almanya işçi ve askerlerini, silahlarını kendi öz hükümetlerine karşı çevirmeye çağırdı. O, bu işi, açıkça, parlamento (Reichtag) kürsüsünden yaptı. Sonra gizlice basılmış bildirilerle birlikte, ‘Kahrolsun hükümet!’ sloganını ileri sürerek, Berlin’in en geniş alanlarından biri olan Postdam alanında düzenlenen bir gösteriye katıldı. Tutuklandıktan sonra, kürek cezasına mahkum oldu...
“Karl Liebknecht, konuşmalarında ve mektuplarında yalnızca ülkesinin Plehanov ve Potresovları (Scheidemannlar, Legienler, Davidler ve hempaları) ile değil, ama merkezciler ile de, ülkesinin Çheydze ve Çeretelileri (Kautsky, Haase, Ladebour ve hempaları) ile de amansızca savaştı.
“Karl Liebknecht ve dosta Otto Rükle, yüzon milletvekili içinde yalnız ikisi, disiplini bozdu, ‘merkez’ ve sosyal-şovenler ile ‘birlik’i parçaladı; herkese karşı yalnız ikisi kafa tuttu. Sosyalizmi, proletarya davasını, proleter devrimini yalnız Liebknecht temsil ediyordu. Alman sosyal-demokrasisinin tüm geri kalanı, (kendisi de ‘Spartaküs grubu’nun üyesi ve önderlerinden biri olan) Rosa Luxemburg’un çok haklı deyişine göre, kokuşmuş bir cesetten başka bir şey değildir.” (Nisan Tezleri, s.60-61)
Bu tutum, Bolşevizmin ve Spartakistlerin tutumu, zamanımızın muhalefetteki sosyal-şovenlerine, Kautskistlerine karşı durmak isteyen, ama sözde “reel” ya da “yaşayan sosyalizm”i savunmak adına, iktidardaki sosyal-şovenleri, Kautskistleri temsil eden modern revizyonistlerin, yeni Kruşçevcilerin gönüllü avukatlığını üstlenen bazı Türkiyeli sosyalistlerimize sunulur! Bunlara göre, oportünizm, iktidardaysa ala, kabul edilebilir, muhalefetteyse zuldür.
(Ekim, Sayı: 4, Ocak 1988)