İşçi ve emekçi kardeşler,
Alman proletaryasının unutulmaz önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 105 yıl önce hunharca katledildiler. 1914’te işçi sınıfına ihanet edip burjuvazinin savaş konvoyuna katılan SPD, Rosa ve Karl’ın katledilmesinin yolunu açmakla yetinmedi. Sonradan Nazi aygıtının omurgasını oluşturacak olan Freikorps’u devrimin üzerine sürdü. 1918-1923 Alman devrimi bu ihanet nedeniyle yenilgiye uğradı. Bugün emperyalist saldırganlık siyasetinin ileri kolunu oluşturan Alman devletinin Nazi zihniyetine dayalı temelleri o zaman atıldı.
Son yıllardaki her kritik olay ve gelişme Alman sermaye devletinin genlerine işlemiş Nazi anlayışının her zaman korunup kollandığına yeni bir kanıt oluşturuyor. Fakat Almanya bu tutumunda hiç de yalnız değil. Batılı emperyalist-kapitalist ülkelerde artık faşist akımlar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı revaçta. Bu gelişme, temel hak ve özgürlüklerin gaspı, savaş ve saldırganlık, militarizm ve silahlanma yarışı vb. ile iç içe yaşanıyor. Emperyalist dünya burjuvazisi için bu yönelim sadece bir tercih değil, aynı zamanda zorunluluktur. Zira dünya kapitalizmi uzun yıllardan beri tarihsel ve çok boyutlu bir bunalım dönemi içindedir. Bunalım aynı zamanda emperyalist paylaşım ve nüfuz mücadelesini günden güne şiddetlendirmektedir. Emperyalist hegemonya ilişkileri temel bir kriz alanına dönüşmüştür. Bunun ürünü yerel-bölgesel savaşlar artık günümüz dünyasının kronik bir gerçeğidir.
1990’lı yılların başından itibaren gerçekleşen savaşların büyük bölümü, ABD’nin emperyalist hegemonyasını koruma stratejisine dayalı saldırgan politikasının ürünüdür. İkinci yılına yaklaşan Ukrayna savaşı, şüphesiz son aşamada Rusya’nın emperyalist hesaplarla başlattığı bir savaştır. Fakat bu savaşı hazırlayan ve ırkçı-faşist bir yönetimi başa getirerek Ukrayna’yı savaş sahnesine çeviren, ABD’nin başını çektiği NATO’dur. Halen bir barış anlaşmasını engelleyenler, savaş yangınına durmaksızın benzin dökenler de başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere Batılı emperyalistlerdir. Onlarca yıldır yürürlükte olan söz konusu saldırgan stratejiye rağmen ABD hegemonyasının çöküşü engellenememiştir. ABD, başını çektiği emperyalist blokla birlikte şimdi çok daha saldırganlaşmıştır. Yok edici yeni bir emperyalist savaş tehlikesi giderek büyümektedir.
Kapitalist bunalımın ve emperyalist hegemonya krizinin belirlediği günümüz dünyasında, en büyük acıları başta Ortadoğu ve Afrika’dakiler olmak üzere yoksul bölge halkları çekiyor. Özellikle Ortadoğu’da emperyalizmin iki baş taşeronu, Türkiye ve İsrail devletleri, emperyalist dengelerdeki değişimi kan banyosu fırsatı olarak kullanıyorlar. Dümeninde dinci-ırkçı faşist iktidarın bulunduğu Türk devleti, Güney Kürdistan, Rojava ve Kuzey Kürdistan’da Kürt halkına karşı kuralsız, kirli, barbarca bir yok etme savaşı yürütüyor. Aynı şekilde dinci-ırkçı faşist yönetim altındaki Siyonist devlet de 7 Ekim’den bu yana Gazze’de soykırıma varan katliamlar gerçekleştiriyor. Yaklaşık üç ay içerisinde 9 binden fazlası çocuk, 7 bine yakını kadın olmak üzere 22 bini aşkın Filistinliyi katletti. Siyonist devlet bu barbarlığı ABD, İngiltere, Almanya başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin verdiği sınırsız destek sayesinde sergileyebiliyor.
Önce korona pandemisi, ardından Ukrayna savaşı ve şimdi de Filistin’deki Siyonist katliam Batılı emperyalistlerin yüzlerindeki “demokrasi”, “insan hakları”, “söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü” vb. tüm maskeleri de yırtmış bulunuyor. Avrupa ülkelerinde başta medya olmak üzere sermaye aygıtları baskı, yalan ve karalama makinası gibi işliyor. Emekçi halkların ve gençliğin Filistin halkıyla dayanışması yasaklarla, polis terörüyle engellenmeye çalışılıyor vb.
Kardeşler,
Bu yıl Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Lenin anısına 14 Ocak’ta, Berlin’de düzenlenecek kızıl yürüyüşü bu koşullarda karşılıyoruz. Onlar proletarya devrimi ve sosyalizm davasının ölümsüz önderleri, proletarya enternasyonalizminin kararlı temsilcileriydi. Onların anısına bağlılığın yolu, bugün emperyalist savaş ve saldırganlığa, kuralsız kapitalist sömürüye ve doğanın yağmalanmasına, temel hak ve özgürlüklerin gasp edilmesine karşı militan mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Faşist baskı ve yasaklara rağmen ezilen halklarla dayanışmayı büyütmeyi gerektiriyor.
Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Lenin ölümsüzdür!
Kahrolsun emperyalist saldırganlık ve savaş!
Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm! Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!
BİR-KAR
Ocak 2024