Daha önce Kızıl Bayrak'ta yayınlanan makaleyi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in ölüm yıldönümlerinde yayınlıyoruz...
Klaus Gietinger bir sosyal bilimci, araştırmacı, senarist ve rejisör. Özellikle Rosa ve Karl’ın öldürülmesinde Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) sorumluluğunu resmi belgelere dayanarak ortaya çıkaran kişilerin başında geliyor. Olay birçok yönüyle açıklığa kavuşmuş bulunuyor.
Rosa ve Karl’ın 15 Ocak 1919’da katledilmelerinin 100. yılı dolayısıyla birçok tarihçi, yazar, sanatçı bir kez daha SPD’nin sorumluluğunu ortaya koyması için parti yönetimine çağrıda bulundu. Eski yöneticiler gibi bugünkü başkan Andrea Nahles de “Gustav Noske’nin doğrudan talimat verdiğinin ispatlanmadığı” gerekçesiyle bunu reddetti. İkiyüzlülüğün bu kadarı da fazla denilecek türden açıklamalarla... (11 Ocak 2019, Speigelonline: Rosa-Luxemburg-Mord SPD will keine Schuld tragen- SPIEGEL ONLINE.html)
SPD’nin bugünkü başkanı Nahles, geçmişte SPD’nin Sosyalist Gençlik Örgütü (JUSO) başkanlığını yapmış ve sol kanadın temsilcisi olarak anılıyor. Ve tarih bu lanetli ihaneti hiçbir zaman affetmeyecek kadar bilince kazımış bulunuyor. SPD yönetimi sorumluluk almasa da tarihsel gerçeklik ortadadır. Karl ve Rosa’yı öldüren katillerin, SPD’li Noske’nin açıklamaları belgelenmiş ve arşivlerde yerini almıştır.
Bugün sergilenen ikiyüzlülüğün gerisinde, burjuvazinin devrime karşı bitmek bilmeyen tarihsel kini durmaktadır.
Gustav Noske kimdi?
Sepetçi/hasır çırağı olarak mesleğe başlayan ve 1884 yılından SPD üyesi olan Noske, önce SPD Brandenburg eyaleti başkanlığını, daha sonra da birçok gazetenin redaktörlüğünü yapmıştır. 1906-1918 yılları arasında Reichstag üyesidir. Sömürge Komisyonu üyesi olarak Alman emperyalizminin yayılmacı emellerine destek vermek için SPD içinde sağ kanadı oluşturmuştur. 1907’de Essen Kongresi’nde yaptığı konuşmayla açıktan sömürge politikasını savunmuştur. SPD’nin savaş kredilerine destek vermesini sağlayan en etkili isimdir. Devrim düşmanı açıklamalarıyla defalarca tartışma konusu olmuştur. Dolayısıyla, Alman Devrimi’ni silahla boğmak için SPD’li Noske’nin görevlendirilmesi rastlantı değildir.
“Köpek” rolünü üstlenmeye hazırım!
Noske, 1920 yılında, “Mart ayaklanması”nın kanla bastırılmasından sonra, Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada, ayaklanan işçileri “devrimin sırtlanları” olarak niteleyecek kadar kin ve nefretle yüklüdür.
1920’de yazdığı ve “Von Kiel bis Kapp: zur Geschichte der deutschen Revolution”(Kiel’den Kapp’a: Alman Devriminin Tarihi Üzerine) başlıklı kitabında şu sözlere yer vermektedir: “Düzeni sağlamak için silah kullanma önerime kimse tarafından itiraz edilmedi. Ebert’in çalışma bürosunda gergin bir durum hâkimdi. Ben bir karar verilmesinde ısrarcı oldum. Bunun üzerine birisi: O zaman bu işi sen yap! Sorumluluk almaktan kaçınmam, birisi köpek rolü (Bluthund/kanla beslenen köpek anlamında) üstlenecekse hazırım dedim... Sözlü bir karar alındı ve bütün ordu yetkisi bana verildi... Ve ben, ‘Bana güvenin, Berlin’de yeniden düzen sağlayacağım’a dair söz verdim.”
Berlin sokakları haftalar öncesinden, “Spartakist önderleri katledin!”, “Liebknecht’i gördüğünüz yerde öldürün!” içerikli afişlerle donatılmıştı. Bunlar yapılırken, başta SPD/Ebert Hükümeti vardı ve bunu yapanlar resmen onlara bağlı, yetki yönünden onların hizmetindeki güçlerdi.
Noske yetkiyi eline aldıktan sonra ilk kararnamesini, başkomutan olarak 11 Ocak 1919’da yayınladı. Şöyle deniyordu: “İşçiler! Askerler! Yurttaşlar! Bugün üç bin silahlı kişi Berlin ve Charlottenburg sokaklarında yürüdüler. … Spartakist’lerin sözde siyasi bir hareket oldukları iddiasının maskesi düşmüş oldu. Çapulculuk ve adam öldürmek amaçları olduğu artık ortada. İşçiler! Hükümet bana cumhuriyet ordusunun sorumluluğunu vermiş bulunmaktadır. Sosyalist Cumhuriyet iktidarının başında bir işçi bulunmakta. Size boşuna kan akmayacağı sözü veriyorum. Ben yok etmek değil, temizlik yapmak istiyorum! Genç cumhuriyet ordusuna özgürlük ve barış getirmek istiyorum. Spartakist’lere karşı, demokrasi ve sosyalizmin batmaması için, işçilerin birliğinin sağlanması gerekiyor.” (Harald von Koenigswald, Revolution 1918, Breslau 1933, s.217)
Kanalda bulunan cesetler!
“Bolşevizm’e karşı mücadele” adı altında Başbakan Friedrich Ebert ve General Groener ortak bir plan üzerinde anlaştılar. Freikorpsların, yani yarı-resmi paramiliter faşist katliam çetelerinin harekete geçirilmesinde karar kıldılar. Freikorpslar, katliamlar, suikastlar, özellikle de devrimci işçi hareketine karşı kullanılmak üzere eski militarist yapıdan devşirilmiş çetelerden oluşmaktaydı. Tek amaçları komünistleri yok etmek, devrimci işçi hareketini boğmaktı. Bu paramiliter grupların sorumluluğu Noske’ye verildi. Noske bu çetelere her koşulda dokunulmazlık ve yeni dönemde güvenlik sorumluluğu verileceği vaadinde bulundu.
Noske, kralın eski özel kuvvetlerinin askeri sorumlularından Yüzbaşı Waldemar Pabst’ı bu gönüllü faşist çetelerin komutasına getirdi. Pabst, daha sonraki süreçte silah tüccarı oldu ve Hitler’in en önemli destekleyicileri arasında yer aldı.
27 Aralık 1918 kabine oturumunda Noske’nin, “ateş edin ve önünüze çıkan her silahlı kişiyi yok edin” talimatı verdiği artık bilinmektedir.
Pabst’in emrindeki askerler (yurttaş savunma gücü) 15 Ocak gecesi Karl ve Rosa’yı alıkoymuşlardı. “Almanya’nın huzura kavuşması gerekiyor”du ve Pabst bu fırsatı nihayet yakalamıştı. Karl ve Rosa ayrı ayrı Wilhelmsdorf semtinden alınarak Eden Oteli’ne getirildiler. Katledilmeleri için deniz özel kuvvetlerinden oluşan ölüm mangası hazırlıklarını tamamlamıştı.
Önce Karl feci şekilde dövülerek yarı baygın Tiergarten’a götürüldü. Yanındaki özel ekibin askeri Karl’a yürüyebilecek misin diye sordu. Karl evet yanıtını verdi. Senaryo hazırdı: Sözde karanlıktan faydalanarak kaçtığı sırada, kafasına arkadan üç kurşun sıkılarak hunharca katledilecekti. Ve gazeteler ikinci gün Spartakist önderlerinden Karl Liebknecht’in kaçarken vurulduğunu yazdılar. Ünlü tarihçi Edward H. Carr, bu olaydan söz ederken (“kaçmaya çalışırken vuruldu!”), acı bir alayla, “resmi suikastlar için bu hüsnütabir ilk burada kullanılmış anlaşılan” der.
Aynı şekilde Rosa da, sözde “kızgın bir vatandaş grubu” (gerçekte ise kendisini yakalayan Freikorps katilleri!) tarafından! bayılıncaya kadar darp edilmişti. Ardından kafasına dipçikle vuruldu ve yarı ölü halde bir arabaya sürüklendi. Burada görevli subaylardan biri kafasına kurşun sıkarak Rosa’yı hunharca katletti. Araba Landwehr Kanalı yakınlarında durdu ve cesedi bulanık sulara fırlatıldı. Rosa’nın cesedi Landwehr Kanalı’nda ancak dört ay sonra bulunabildi.
Rosa ve Karl’ı öldüren katiller dokunulmazlıklara sahiptiler ve içlerinde 1980 yılına kadar yaşayanlar oldu. Rosa ve Karl’ın katleden paramiliter grubun sorumlusu yüzbaşı Waldemar Pabst 1970 yılında öldü. 1969 yılında yazdığı ve ölümünün ardından arşivinden çıkan mektupta şöyle demektedir:
“Noske’nin izni ve Ebert’in bilgisi olmadan böyle bir olayı yapmam mümkün değildi. Ayrıca askerlerimi de korumak durumundaydım. Bugüne kadar yargılanmamamın nedenini sadece çok az insan bilmektedir. ... SPD ile ortak çalışmamızı sürdürebilmek için…”
Bu sözler SPD yönetimi ile, hiç değilse Ebert-Noske ikilisi ile olan bir gizli anlaşmayı ima ediyor. SPD yönetiminin bugüne kadar sorumluluk almaktan kaçınmasının arka planında bu türden gizli anlaşmalar mı var bilemeyiz. Ama biri başbakan (Ebert), öteki savunma bakanı (Noske) iki liderin bu alçakça cinayette dolaysız pay sahibi olduklarına zerre kadar kuşku yoktur.
Pabst daha önce, 1962 yılında, Spiegel dergisine verdiği bir mülakatta, “Noske bana bizzat teşekkür etti” demişti. Mektubunda ise şunları söylüyordu: “Bu geri zekâlı Almanların bana ve Noske’ye diz çökerek teşekkür etmeleri, heykellerimizi dikmeleri, caddelere, meydanlara ismimizi vermeleri gerekiyor. Noske o dönemde tek örnek alınacak kişiydi.”
Ebert ve Noske’nin kendisini özel olarak davet edip elini sıkarak teşekkür ettikleri de Pabst’ın daha sonraki açıklamalarında yer almaktadır.
Sadece Pabst değil Hitler faşistleri de Noske’ye şükranlarını sunmaktan kaçınmadılar. Hitler başa geldiğinde Hannover valisi olan Noske, Nazilerin görevde almadıkları tek sosyal-demokrat yöneticiydi. Hitlerin havacılık bakanı Herman Görinng, Şubat 1933’te Noske’ye, “Siz geçmişteki yaptıklarına değer verdiğimiz nadir kişilerden birisiniz. Sizin gibilerini hemen yollayamayız.” demişti.
Hitler Noske’yi “Bir Alman meşe ağacı” (güçlü, sarsılmaz anlamında) olarak niteler. Çok sonraları, Hitlere karşı gizli darbe içinde yer aldığı iddiasıyla altı ay tutuklu kalsa da, Kızıl Ordu Berlin’e girmeden önce serbest bırakılır.
Alman Devrimi’nin ve Rosalar’ın bu eli kanlı celladı, Kasım 1946’da SPD üyesi sıfatıyla ölür.
(Kaynak olarak bkz: Klaus Gietinger, Eine Leiche im Landwehrkanal / Die Ermordung Rosa Luxemburgs (Landwehr Kanalı’nda Bir Ceset / Rosa Luxemburg’un Katledilmesi)