Kendisine karşı olan sağ kanat darbesi güçlenirken İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn hükümet için ekonomik programını oluşturuyor. Kemer sıkma politikalarına ve savaşa karşı duruşu ile parti üyelerinin ve parti destekçilerinin çoğunun desteğini kazanan Corbyn kendi politikası ile rakiplerininki arasındaki farkı vurgulamakta.
İşçi Partisi’nin sağ kanadında ve Corbyn’in çekilmesini destekleyen yandaş medyada onun politikaları “sosyalist” ve “aşırıcı” olarak kınanıyor. Darbe ciddi bir şekilde uygulamaya konmadan önce bile -Birleşik Krallığın Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin Haziran’daki referandumdan ayrılma oyu çıkmasından hemen sonra- önceki başbakan Tony Blair “Batının başta gelen bir ülkesinde sol ya da sağ olsun böylesi popülist bir siyasi tutumun hakim olması tehlikeli bir deney olur” diyerek Corbyn’in politikalarını ciddi bir biçimde kınadı.
Blair, İşçi Partisi liderlerinin programını böylesi kıyamet ifadeleriyle sunan tek kişi değildi. Bu tür konuşmalar İngiliz burjuvazisinin ve özellikle İşçi Partisi bürokrasisinin işçi sınıfına karşı düşmanlığını gösterirken bunlar Corbyn’in reçetelerinde hiçbir şekilde gerçek bir ilericilik ya da az çok sosyalist bir mahiyet katmış olmuyor.
Corbyn rutin olarak “yeni politikalarla” sahada olduğunu iddia ediyor ama zengin kesimin toplum üzerindeki baskısını kaldırmak -zenginliğin işçi kesimlerinin lehine yeniden dağılımı yolunda gerekli ilk adımlar- konusunda sınırlı birkaç reformist önlemden öteye gidemiyor.
Onu eleştirenlerin iddialarına rağmen Corbyn politikalarını sosyalist ya da anti-kapitalist olarak asla nitelendirmiyor. Mayıs’ta Londra’daki “ekonominin durumu” konferansında Corbyn, “uygun maaş, iş, barınma, eğitim, sağlık ve gelecek için sosyal hizmet sağlayabilecek, özel sektöre uzun vadeli iş taahhüt eden, kamu ve özel teşebbüsün bir arada olduğu karma ekonomi”yi savundu.
Corbyn “Zenginlik güzel bir şeydir: hepimiz daha iyi bir refah istiyoruz. Ama refahın nasıl yaratıldığı ve paylaşıldığı konusunda ciddi bir tartışma gerçekleştirelim” diye de ekledi.
BBC ise “Corbyn kapitalizmi reforme etmeye yönelik tutkusunu gösterdi ve partisinin ‘ülkenin ihtiyaç duyduğu yeni ekonomiyi hayata geçirmesi’ gerektiğini söyledi” diye açıkladı.
Etkinlikteki başka bir konuşmacı olan Corbyn’in en yakın müttefiği partinin gölge kabinesi başkanı John McDonnell da bu noktanın altını çizerek İşçi Partisi’nin hükümetteki amacının “kapitalizmi reforme etme temel görevi” olduğunu söyledi.
O zamandan beri sağ kanatın saldırılarıyla yüz yüze kalan Corbyn bu ılımlı yaklaşımını bile yumuşattı. Muhafazakarları destekleyen Sunday Telegraph’a bu ay verdiği bir röportajda Corbyn, en yüksek gelir vergisinin 50 peni olmasını -bunun başbakan Gordon Brown zamanında da uygulandığını söyleyerek- savunmakla kendisini sınırladı.
Bu bile 2008 çöküşünün ardından geçici bir acil durum uygulaması olarak, vergi mükelleflerinden alınan paraları şirketlerin ve süper zenginlerin yararına bankalara pompalamak amacıyla o zamanki İşçi Partisi hükümeti tarafından hayata geçirilmişti. Corbyn kurumlar vergisinde bile %1’lik artışı desteklemekle kendisini sınırladı, ki bu oran Birleşik Krallık’ın dünya çapındaki vergi oranlarında en düşükler arasında yer almaya devam etmesi anlamına geliyor.
İşçi Partisi liderinin “kamu mülkiyeti” ya da “demokratik sosyal yönetim” konularına yönelik konuşmaları da benzer şekilde belirsiz ve toplu ulaşımla sınırlı. Toplu ulaşımdaki özelleştirme ciddi bir kriz doğurdu, özellikle demiryollarında özel firmalara devasa sübvansiyonlar verilirken bilet fiyatları arttırılıp işçilerin koşullarına yönelik saldırılar hayata geçirildi.
Buna karşın Corbyn’in ortaya attığı plan da sadece, bir dizi tren yolu bayiliğinin süresi dolana kadar beklemeyi ve onları hükümet kontrolüne almayı kapsıyor. Bu politika hayata geçse bile gelecek İşçi Partisi hükümetinin ilk döneminden sonra tren hatlarının üçte ikisi hala özel olarak çalışmaya devam edecek.
Demiryollarının böylesine özelleştirilmesi felaket sonuçlar doğurup ekonominin temel arterlerinde devasa bozulmalar meydana getirse de Corbyn’in söz konusu adımları, yönetici elit içerisindeki belli bir kesimle uyum içinde ortaya konmuş bulunuyor. Corbyn bu ay “Southern rail adlı özel bayinin hemen kamulaştırılması konusunda Tory Partisi’nden bazı politikacılar bile şu an bize katılıyor” dedi.
Kendisini saf dışı bırakma çabalarının bir parçası olarak sağ kanat tarafından zorlanan şu anki liderlik yarışında Corbyn’in ana ekseni “İngiltere’yi yeniden inşa edip dönüştürecek” 10 maddeli bir programdan oluşuyor. Bu program, “herkes için daha iyi bir ekonomi” hedefiyle, kamu mülkiyetinde kurulacak Ulusal Yatırım Bankası ve bölgesel bankalar tarafından desteklenerek alt yapıya, üretime ve yeni endüstrilere 500 milyar sterlin yatırım yapmayı merkeze alıyor. Plan “büyüyen işletmelere olanak sağlayıp kooperatif girişimcilikten beslenen yeni bir nesli destekleyecek.”
McDonnell programın İngiliz Sanayi Birliği (Confderation of British Industry) gibi bazı sermaye gruplarınca desteklenmesiyle övünüyor. Böylesi “mali teşvik” politikaları sürpriz Brexit oyundan sonra yönetici seçkin kesimlerin içerisinde çekim gücü kazandı. Muhafazakar hükümet “açığı kapatma” hedefinden vazgeçmeyi gündemine alırken İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) tekrardan ekonomiye dev miktarda parası pompalıyor. Ama böylesi bir “yatırımın” karşılığı, sömürüdeki ve işçi sınıfının yoksullaşmasında bir artışı gerektirir.
Bu hafta Corbyn Lordlar Kamarası’nın feshedilerek seçilmiş ikinci bir kamarayla yer değiştirmesinin de aralarında olduğu başka politikaları da ileri sürdü. Pazar günkü bir toplantıda konuşan Corbyn “demokrasiyi günlük yaşamın her noktasına; ulusal politikalara, topluluklara, ekonomiye, iş yerlerine -ve kendi partimize- yayılacak” şekilde “yurttaşlar toplulukları” (citizens’ assemblies) oluşturmayı öne sürdü.
Bunu; “ezici bir üstünlükle tepeden inme” biçimde alınan “Britanya’daki kararların” aksine, “siyasetimizde, topluluklarımızda ve iş yerlerimizde demokratik devrim” olarak niteledi. “Ve ülkemizin ayrıcalıklı azınlığın çıkarları doğrultusunda yönetilmemesi açısından bu çok önemli” dedi.
Corbyn tarif ettiği sistemin sınıf karakterini asla açıklamıyor. Toplumun temel ekonomik alanlarını tekelleştiren, bunlara sahip olan ve Westminster’deki politik seçkinler ya da kapitalizmi savunan politik partilerce temsil edilen kapitalist sınıf yerine Corbyn sadece, “demokratik bir devrim” ile denetlenebilecek “milyonerlere” ve en üstteki “ayrıcalıklı azınlığa” değiniyor. Fakat sosyal sınıflar, zenginliğin derecesi ile değil, toplumun ekonomik yapısı temelinde oluşan sosyal katmanlar arasındaki ilişkiler ile belirlenir.
Bu konuda Corbyn, başkanlık için Hillary Clinton’ı desteklemeden önce “milyarderler sınıfına” karşı “politik devrim” için savaştığını iddia eden Bernie Sanders’ı hatırlatıyor. Böylesi bir terminolojinin amacı, bu “milyarderler sınıfı”nın temsilcisi olan Demokrat Parti arkasındaki sosyal muhalefeti yönlendirerek dikkatleri tiksinç düzeydeki kişisel zenginliğin temeli olan ekonomik sistemden uzak tutmaktır.
Corbyn’in kendisi, politikalarını çok nadiren “radikal, Marksist, solcu” diye tanımlıyor. Bu yüzden de bazıları, İşçi Partisi’nin sağ kanadını, Corbyn’e yönelik saldırılarını hafifletmeye ve ayrılık tehditlerini bir kenara bırakmaya çağırıyor.
“Solcu” Labour Tribune gazetesinin önceki editörü ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un önceki iletişim asistanı Mark Seddon’un the Guardian’da yer alan bu haftaki çağrısının konusu da buydu.
Seddon, İşçi Partisi milletvekillerini, Eylül’de lider seçilmesi durumunda Corbyn’i desteklemeye çağırarak programındaki “aşırı sol” gözüken tanımlamaların “hiç de öyle olmadığı” güvencesini verdi. Seddon “Corbyn’in programı, okuyucusu olduğum zamandan beri the Guardian baş yazılarına da yansıyan, sosyal demokrasinin yumuşatılmış bir biçimini andırıyor” ifadelerini kullandı.
Labour Partisi’nin sağ kanadı ve onun İngiliz burjuvazisi içerisindeki destekçileri durumun böyle olduğunun tamamen farkında. Sonuçta İşçi Partisi onu, hiçbir aleni çatışma yaşamadan, arka sıralarında 30 yıl boyunca barındırdı.
İşçilerin ve gençliğin politik eğitimi açısından en önemli olan şudur ki en yumuşak sosyal reform önerisi bile hoşgörülemez. Çünkü İşçi Partisi sağ kanadının ya da Rupert Murdoch gibi medya kodamanlarının korkusunun nedeni Corbyn değildir. Onlar esasta, Corbyn’in seçilmesinin de nedeni olan, işçi yığınları ve genç kesimler arasında büyüyen hoşnutsuzluktan korkuyorlar.
Bu; en temel sosyal şartların ve demokratik hakların, İngiliz kapitalizminin çıkarlarına adanmış, sağ-kanat, burjuva partisi olan İşçi Partisi ile başarılamayacağının en yalın bir şekilde doğrulanmasıdır.
İşçi sınıfından önce esas mesele ise sosyalist bir toplum için gerekli temeli oluşturacak, kapitalizmi dünya çapında devrimci bir şekilde ortadan kaldırması için savaşacak, işçi sınıfının gerçek sosyalist ve enternasyonalist partisinin inşa edilmesidir.
24/08/16
Kaynak: wsws.org
Çeviri: Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi