Hiroşima’da yapılan üç günlük G7 zirvesi 21 Mayıs’ta sona erdi. Ukrayna’dan gelen ve piyonluğu ile ünlü olan Zelenski, uçakla Hiroşima kentine indikten kısa bir süre sonra, G7’nin devlet ve hükümet başkanları şaşırtıcı bir şekilde nihai bildirilerini toplantının bitiminden bir gün önce yayınladılar. 52 sayfalık olduğu söylenen belge, Rusya ve Çin’e karşı daha fazla “kapsamlı bir anlaşmaya” varmakta ortaklaştılar. Çin ve Rusya’yı merkezine yerleştiren belge, iklim değişikliğine karşı mücadele taahhüdünü de içeriyor ve yapay zekanın düzenlenmesi çağrısında bulunuyor. “Hiroşima Eylem Planı” ile G7 liderleri “uygun fiyatlı, güvenli, yeterli ve besleyici gıdaya istikrarlı erişimi” sağlamak istiyorlar. Küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlama hedefini taahhüt ediyor ve öncelikle araba trafiğinin karbondan arındırılmasını vb. hedefliyor. Öteki gündem konuları bir yana, onlarca sayfalık G7 bildirisi, temelde Rusya ve Çin’i hedef alan belge niteliği taşıyor. Bir zamanlar küresel ekonominin %70’ini oluşturduğu söylenen bir “zengin ülkeler kulübü” olarak G7, ekonomik ağırlığının azalmasıyla birlikte son yıllarda toplantılarını adeta Çin ve Rusya düşmanlığı üzerinden gerçekleştiriyorlar.
G7 zirvesi, öncesi bir yana, son olarak NATO’nun ana muharebe tankları, uzun menzilli seyir füzeleri ve Avrupa’yı ateşe verme riski taşıyan F-16 savaş uçaklarıyla Ukrayna’yı silaha boğduğu bir dönemde gerçekleşti. G7’nin emperyalist şefleri, Çin’in yanı sıra Rusya’ya karşı savaşı tırmandırma tutumunda ortaklaştı. Böylece çatışmanın NATO ile Rusya arasında doğrudan bir savaş olarak sürdüğü yeniden teyit edilmiş oldu. Savaş kundakçılarının zirvesi, aynı zamanda ABD’nin, tıpkı Rusya’nın Ukrayna’yı saldırısını kışkırttığı gibi, Tayvan meselesi üzerinden Çin’e karşı da provokasyonlarını tırmandırıyor ve Pekin’i Tayvan üzerine sürmeyi ve böylece onu yıpratmayı hedefleyen türlü çabalar sergiliyor. Çinli gözlemciler, “çok sayıda hamlenin ABD’nin Asya-Pasifik bölgesinde “Ukrayna krizini” tekrarlama, bölge ülkeleri arasındaki bölünmeyi derinleştirme ve hatta bu bölgede bir vekalet savaşı başlatma niyetini ortaya koyduğunu” söylerken temel bir gerçeğe dikkat çekmiş oluyor. Zira G7, uluslararası “toplumun refahına”, “istikrar ve barışa” değil, ABD’nin stratejik çıkarlarına hizmet ediyor.
Tüm G7 üyeleri, ABD’nin ardında sıraya girdikleri gibi kendi hedeflerine yürüme amacıyla kendi askeri aygıtlarını güçlendiriyorlar. Almanya ve Japonya, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşadıkları yenilginin sonucu olarak kendilerinin yüz yüze kaldıkları yasal ve anayasal engelleri kaldırdılar ve Ukrayna Savaşı’nın başlamasından bu yana askeri bütçelerini sürekli katlama yoluna gittiler. Ukrayna silahlı kuvvetlerinin eğitiminde ve silahlandırılmasında belirgin olduğu kadar kirli bir rol oynayan İngiltere, savunma harcamalarını sürekli artırıyor. Fransa aynı yolu izledi, Almanya askeri bütçesini birdenbire yüz milyar Euro’ya yükseltti. Tüm emperyalistler aynı çaba içeresindedirler. Hepsi de savaşa hazırlanıyor. Dünyanın “nükleer kıyamet” tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu itiraf etmek zorunda kalanlar, nükleer cephaneliklerini sürekli genişletiyorlar. ABD ve G7’nin savaş kundakçısı şefleri, gerçekleştirdikleri zirveyi Çin ve Rusya’ya karşı adeta savaş zirvesine çevirdiler.
G7’nin Çin ve Rusya karşıtılığı
G7 bildirisi, Çin ve Rusya’yı saldırgan politikalarının merkezine oturtmuş oldu. Böylece ikiyüzlüce sözünü ettikleri “küresel istikrar ve barış için” ciddi tehdit oluşturanların, izledikleri saldırgan politikalarla kendileri olduğunu da göstermiş bulunuyorlar. NATO’nun son hamlesiyle tutarlı olarak Rusya’yı yeni düzeyde saldırganlığın hedefine oturtmakla, savaşı tırmandırmakla bunu göstermiş durumdalar. G7’de direksiyonun başında bulunan Biden, Ukrayna’ya yeni bir askeri yardım paketi duyurdu ve zirveye katılan Zelenski’ye ABD’nin Ukrayna’nın savunmasını güçlendirmek için elinden gelen her şeyi yaptığını/yapacağını söyledi. Kimi araştırmacıların, ABD’nin, Ukrayna Savaşı’nın devam ettiğini görmekten mutlu olduğunu, çünkü devam eden savaşın Washington’un Avrupa üzerindeki hakimiyetini güçlendirmesine yardımcı olduğunu söylerken gerçeklerden birine parmak basmış oluyorlar.
Sonuç bildirisi, “Rusya’yı devam eden saldırganlığını durdurmaya ve askerlerini ve askeri teçhizatını Ukrayna’nın uluslararası kabul görmüş tüm topraklarından derhal, tamamen ve koşulsuz olarak geri çekmeye” çağırıyor. Böylece G7 şefleri, Rusya’nın koşulsuz teslim olmasını istiyorlar. “İhtiyaç duyulduğu sürece, yani Rusya’nın askeri yenilgisine kadar Ukrayna’ya gerekli mali, askeri ve diplomatik desteği sağlamaya devam etme” sözü veriyorlar. Çin’e Rusya’yı “askeri saldırganlığını durdurması ve askerlerini Ukrayna’dan derhal, tamamen ve koşulsuz olarak geri çekmesi” çağrısında bulunarak Çin üzerinde baskı kurmayı hedefliyorlar. G7 aynı zamanda, Rusya’ya daha fazla yaptırım uyguluyor ve “Rusya’nın Ukrayna’nın uzun vadeli yeniden inşası için ödeme yapmasını” ve liderlerinin “savaş suçları ve diğer zulümler için” adalete teslim edilmesini sağlamaya karar veriyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Bugün Hiroşima’da hem Rusya’yı hem de Çin’i dizginlemek için tasarlanan G7 zirvesinde tartışılan ve alınan kararlara bakın” diyerek zirve sonuçlarına dikkat çekmesi boşuna değil.
Zirvenin sonuç bildirgesi Çin’e de şiddetle saldırıyor. Pekin’i diğer ülkelerin askeri ve ekonomik güvenliğini tehdit etmekle, Doğu ve Güney Çin denizlerinde “statükoyu zorla değiştirmeye yönelik tek taraflı girişimleri kesinlikle reddediyor.” “Bölgedeki uluslararası toplumun güvenliği ve refahı için boğazlar arası barış ve istikrarın önemini yeniden teyit ediyor.” Yanı sıra “yasadışı teknoloji transferi veya yasadışı veri ifşası” gibi “kötü niyetli uygulamalar” ile suçluyor. G7 grubu, Tayvan, Doğu ve Güney Çin Denizi, Hong Kong, Sincan, Tibet, insan hakları ve Çin’in nükleer gücü gibi konularda da Çin’i saldırganlığının hedefine koydu. Bildiride G7’nin devlet ve hükümet başkanları güya Pekin’e el de uzatıyor. “Çin ile yapıcı ve istikrarlı ilişkiler kurmaya hazırız” deniliyor. Uluslararası topluluk içindeki rolü ve ekonomisinin büyüklüğü göz önüne alındığında, küresel zorluklar ve ortak ilgi alanları konusunda Çin ile birlikte çalışmaya ihtiyaç olduğu belirtiliyor. G7 bildirisi, “Çin ile yapıcı ve istikrarlı ilişkiler kurma” umudunu ifade etmek gibi bazı “uzlaştırıcı ifadeler” de kullanıyor. Bu, Washington’un “ABD ve Avrupa’nın Çin meselelerini ele alma biçimlerindeki farklılıklar” nedeniyle zorunlu kaldığı bir “uzlaşma” olarak görülüyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı, G7’de kabul edilen ve Çin’in oluşturduğu iddia edilen askeri ve ekonomik tehditler ve Hong Kong, Sincan vb. bölgeleriyle ilgili meseleler de dahil olmak üzere çeşitli cephelerde Çin’i eleştiren bildiriyi alışılmadık bir sertlikle kınadı. Bakanlık, “G7, Çin’i karalamak” ve “Çin’e saldırmak, Çin’in iç işlerine küstahça müdahale etmek için Çin ile ilgili konuları kullandı. Çin buna şiddetle karşı çıkıyor”… Çinli rofesör Li Haidong, Global Times’a verdiği bir demeçte, “ABD’nin G7 zirvesinde Çin ve Rusya’yı ağırlıklı olarak ön plana çıkarma çabasının Asya-Pasifik bölgesinde başka bir Ukrayna krizi yaratma amacı taşıdığını” ileri sürdü. “ABD’nin stratejisi şüphesiz Asya ülkeleri arasındaki bölünmeleri derinleştirmek ve hatta Orta Doğu ve Avrupa’da yaptığı gibi Asya’da da bir vekalet savaşı başlatmaktır...” dedi.
ABD hükümeti, G7 ülkelerini Çin’e karşı kendisiyle aynı tutumu almaları için baskı yapıyor. Fakat Japonya dışındaki ülkelerin, buna pek yanaşmadığı varsayılıyor. Özellikle ABD’nin Avrupalı müttefikleri arasında Çin ile farklılıkları olmasına rağmen siyasi, ekonomik ve askeri olarak onunla yüzleşmeye istekli olmadıkları ileri sürülüyor.