YÖK makyaj tazeleme operasyonu yaptı...

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 08 Eylül 2012
  • 12:47

Üniversitede siyaset serbest(!)” Yersen!


12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardından kurulan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), üniversitelerde piyasalaştırmanın, ticarileştirmenin, baskı ve anti demokratik uygulamaların baş mimarı olmuştur. ’80 öncesi gençliğin dinamizmini üniversitelerden silmek için bizzat darbeciler tarafından inşa edilen bu kurum, geçtiğimiz yıllara bakıldığında görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Kurulduğu günden bugüne üniversitelerde paralı eğitimin parolası olmuş, üniversiteleri toplum için değil; piyasa için bilim üreten mekanizmalar haline getirmiştir. Diğer bir yandan ise, 85’te yayınladığı disiplin yönetmeliğiyle birlikte üniversitelerde devrimci-demokrat öğrenci-akademisyen avına başlamıştır.

1985’te ortaya çıkan, YÖK’ün misyonuna uygun ve içerisinde çok komik gerekçelerle birlikte birçok örgenciyi üniversiteden atmaya kadar götürecek maddelerin bulunduğu, bununla birlikte üniversitelerde her türlü siyasi ve ideolojik eylem ve etkinliği kesinkes yasaklayan yönetmeliğin, geçtiğimiz günlerde sözde burjuva medyada yer alan ‘radikal değişiklik’ ‘devrim niteliğinde değişiklik’, ‘özgürlükçü değişiklik’ başlıklı haberler eşliğinde güncellendiği duyuruldu. Yeni YÖK Başkanı’nın ‘demokratik, günün koşullarına uygun’ başlığıyla gündeme sürdüğü yeni yönetmelik aslında eskisini aratmayacak durumdadır. Her fırsatta, gerçekleştirilen referandum vesilesiyle 12 Eylül darbesiyle hesaplaşıldığını aymazca iddia eden AKP, nedense darbenin öz be öz ürünü olan YÖK’ü kaldırma projesinden vazgeçmiş, onu kendi ihtiyaçlarına uygun bir biçimde şekillendirmek istemiştir. Zaten kendisinden başka bir şey beklemek ham hayalcilik olurdu. Yeni yönetmelikle ‘85’te yayınlanan yönetmelik arasında özü bakımından hiçbir farklılık yoktur, olamaz da.

Eskisi de yenisi de bir, öz aynı öz

Eski yönetmelikte bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezası içeren ve açık bir şekilde belirtilen, “üniversite içerisinde siyasi faaliyette bulunma” cezası kaldırılırken, yerini yeni yönetmelikte ‘Yükseköğretim kurumuna ait kapalı ve açık mahallerde yetkililerden izin almadan toplantılar düzenlemek.’, ‘Yükseköğretim kurumunda kişilerin şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak’, ‘Öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici eylemlerde bulunmak’ gibi muğlâk ve kapsamı çok geniş olan tanımlamalarla bir haftadan bir aya varan cezalar öngörülmektedir. Diğer yandan ise izin alınmadan yapılan afiş ve bildiri kınama gerektirecek davranışlar içerisinde ele alınıyor, tekrarı durumunda ise bir üst ceza verileceği belirtiliyor.

Bir önceki yönetmelikte işgal-boykot eylemlerinin cezaları siyasal-ideolojik içeriğine göre belirlenirken, yeni yönetmelikte ‘Yükseköğretim kurumlarında işgal ve benzeri fiillerle yükseköğretim kurumunun hizmetlerini engelleyici eylemlerde bulunmak,’ şeklinde tek başlık altında toplanıyor ve bir dönemlik uzaklaştırma cezası kapsamına alınıyor. Daha vahimi ise bugün Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 2 bin 824 öğrencinin cezaevinde olması ve bunların 884’ünün ‘silahlı terör örgütüne’ üye olmak suçlamasıyla tutuklanmasıdır. Bu çerçevede puşi takmanın, en temel hak olan basın açıklamalarına katılmanın, parasız eğitim talebinde bulunmanın dahi ‘terör örgütüne’ üyelik kapsamına sokulması sonucu yüzlerce öğrenci cezaevlerine konulmuştur. Buna binayen ‘Mahkeme kararıyla kesinleşmiş olmak kaydıyla, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, böyle bir örgütü yönetmek veya bu amaçla kurulan örgüte üye olmak, üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak veya yardım etmek’ kapsamında öğrencilere verilen ceza yüksek öğretim kurumundan çıkarılmak olmuştur.

İşte tazelenen makyaj ve makyajın altındaki yüz. Yukarıda belirttiğimiz gibi her ne kadar siyasi faaliyet başlığı ceza kapsamından çıkarılsa da, cezaların kapsamı ve niteliği açısından üniversitede gerçekleştirdiğimiz hemen hemen her faaliyet ceza olarak bize geri dönebilecek raddeye getirilmiştir. Bir taraftan yeni düzenlemeyle üniversitede sorgulayan, düşünen her öğrencinin pratiği ceza kapsamına alınırken diğer bir taraftan her ne kadar kağıt üstünde de olsa bir önceki yönetmelikte ceza kapsamında olan din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı ve üniversitede kumar oynamak oynatmak vb. maddeler ceza kapsamından çıkartılmıştır.

Özgürlük örgütlülükte

Disiplin yönetmeliğinin temel işlevi üniversitelerde düzeni sorgulayan, bunun neticesinde değişimi üreten ve değiştirme iradesi gösteren ilerici, devrimci, demokrat, yurtsever öğrencileri çeşitli cezalarla ‘rehabilite’ etmek, sindirmek, marjinalize etmek, bununla birlikte genel öğrenci kitlesinin hak arama mücadelesine katılması ve örgütlenmesinin önüne geçmektir. Sistem gençliğin dinamizminden ve yaratıcılığından oldukça korkmaktadır. Korkmakta da hakkı vardır. Gençlik hareketinin mücadele tarihi bu korkuyu yaratan gerçek bir somutluktur. Bu noktada yasaklar ve kuralların 85’te amacı neyse bugün de bu gerçeklik devam etmektedir. Gençlik her gündeme geldiğinde 68’e mi dönüyoruz tartışmaları bu sebeptendir.

Tüm bunların ışığında YÖK’ün böylesi bir düzenlemeye ihtiyaç duymasının sebebi yıllardır üniversitelerde gençliğin soruşturma, ceza ve tutuklamalara rağmen vermiş olduğu mücadele tarihidir. Bugün üniversitelerde verilen mücadele ve ödenen bedeller neticesinde YÖK meşruluğunu yitirmiş, makyaj tazeleme bir zorunluluk olmuştur. Kavranılması gereken nokta ise özgürlüğün örgütlülükle kazanılabileceği gerçeğidir.

(Ekim Gençliği, sayı 139, Eylül 2012)