'Yazıklar olsun' – Cüneyt Özdemir

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 28 Aralık 2012
  • 05:26

Yılın şu son günlerinde Türkiye’ye uzaktan baktığımızda Türk medyasının dünkü gündeminde 4 başlık görüyordunuz. İlkinde, Başbakan Erdoğan’ın kendisinin de dinlendiğini söylemesinden sonra başlatılan soruşturma konuşuluyordu. İkincisinde, bugün birinci yılını deviren Uludere katliamı soruşturmasının hâlâ neden bitmediği tartışılıyordu.

Üçüncüsünde, son iki yılda Türkiye’deki tutuklu gazeteciler için simge bir davaya dönüşen OdaTV davası görülüyordu. Sonuncusunda ise Başbakan Erdoğan’ın sert ODTÜ açıklamaları devam ederken ODTÜ’lü öğrenciler ile Türkiye’nin farklı kesimlerinden üniversite öğrencilerinin eylemleri yükseliyordu. Şimdi böyle bir medya gündemine bakıp Başbakan Erdoğan medyaya “Neden Göktürk-2’yi yazmıyorlar?” diye, “Yazıklar olsun” diye sitem etmesin de kim etsin!

Türkiye’de iyi şeyler olmuyor mu?

Elbette oluyor. Gelin görün ki bu iyi şeylerin önünü kaplayan görünmeyen ama memleket sathında hissedilen bir sis bulutu her geçen gün yoğunlaşıyor.

İsterseniz bu dört maddeye farklı açılardan bakalım.

Neden böceklerin üzerine gidilmiyor?

Mesela Başbakan’ın telefonlarının dinlenmesi konusunun aslında gelip bağlandığı yer Türkiye’deki kişisel özgürlüklerin sınırıyla ilgilidir. Başbakan’ın bile telefonunun dinlendiği ama daha da önemlisi soruşturulmadığı bir ülkede hiç kimse kendisini emniyette hissedemez. Bu güvensizlik sadece Başbakan’ın kişisel meselesi değil aynı zamanda ciddi bir ifade özgürlüğü meselesidir. Bir ülkeyi germeye yeter de artar bile...

Uludere neden çözülemiyor?

İkincisi, bugün yıldönümünü dolduran Uludere katliamı. Geçen gün Taraf gazetesinden Yıldıray Oğur, Uludere’nin nasıl bir yıl içinde Roboski’ye dönüştüğünü çok güzel özetlemişti. Uludere soruşturmasının yapılmamasının vardığı yer Kürt sorunudur. Bu soruşturmanın savsaklanması, Kürt sorununda çözümün savsaklanmasıdır. Güvenlikçi politikaların, devlet dilinin kabulüdür. Bir devletin en kutsal görevinin, yaşam hakkını güvence altına almamasının en somut göstergesidir.

Bu kadar çok gazeteci neden hâlâ tutuklu?Üçüncüsü, OdaTV davası vesilesiyle Türkiye’de tutuklu gazetecilerin durumu.Dün nihayet aylar sonra Soner Yalçın tahliye oldu. Ancak tutuklu gazeteciler sorunu bitmedi. “Nasıl oldu da Türkiye şu son birkaç yıl içinde dünyada gazeteciler için bir cehenneme dönüştü?” sorusuna net bir cevap vermemiz gerekiyor. Türkiye’de her dönem gazetecilere yönelik bir baskı mevcuttu, ancak şimdiki öncekilerden çok farklı. Artık Çin’den, Eritre’den, hatta Suriye’den bile feci bir yerdeyiz. Yanlış anlaşılmasın, mesele sadece şu ya da bu gazetecinin tutuklu olması değildir. Gazetecilerin tutuklanıyor olması demek, bir ülkede ifade özgürlüğüne darbe vuruluyor demektir. Bu sayının çokluğu, bir ülkedeki demokrasi barometresinin de sınırı hayli geçtiğinin göstergesidir.

ODTÜ neden AK Parti’ye karşı ayaklandı?

Son olarak gelelim gündemimizin bir numaralı konusu ODTÜ-AK Parti gerilimine... Böyle bir gerilim aslında ortada yoktu. Tutuklu yüzlerce öğrenci ve her eyleme yönelik orantısız güç kullanımından dolayı üniversite gençliği zorunlu olarak kabuğuna çekilmişti. Zaman zaman birkaç yüz öğrencinin bir araya gelmesi bile büyük bir olaydı. Panellerde, şurda burda bakanlara yumurta fırlatma dönemi kapanmış, slogan atan tek tük öğrenciler apar topar üniversite salonlarından özel güvenlikçiler tarafından atılmaya başlanmıştı. İşte böyle bir atmosferde sıradan sayılabilecek bir eylem Başbakan’ın bir demeciyle tüm üniversiteleri saran bir yangına dönüştü. Başbakan’ın ısrarlı gündem belirleme yönündeki açıklamaları Türkiye’de yıllardır uyuyan üniversiteleri uyandırdı. Dün binlerce ODTÜ’lü yıllardır olmadığı gibi bir araya gelip ayağa kalktı. Bir tek ODTÜ olsa iyi, Türkiye’nin bütün üniversitelerinde bir fokurdama başladı.

Geçen gün bir metafor kullanmış ve Türkiye’yi bir kazana, bizleri de altı yanan bu kazanın içindeki suda ısınan kurbağalara benzetmiştim. Kazanın içinde olduğumuz için ısının arttığını ancak kaynama noktası geldiğinde ayırt edebilecektik!

Özgürlük yoksa gerisi hikâye

Tek tek olayları sayınca birbirinden bağımsızmış gibi gözükse de her birinin Türkiye’de kazanın altına atılan birer demokrasi odunu olduğunu görüyoruz. Bugün Türkiye’nin gündemindeki bu dört konu, ülkemizde ciddi bir demokrasi ve ifade özgürlüğü problemi olduğunun en somut göstergesi. İstediğiniz kadar çok duble yollar yapın, istediğiniz kadar ekonomiyi düzlüğe çıkartın, istediğiniz kadar bölgenin aktif bir gücü olun, fark etmez. İnsanı insan yapan şey biraz da özgürlüğüdür. Hava gibi su gibi gerekli olan özgürlüğü... Değil uzaya Türk uydusu fırlatmayı, Ay’a TOKİ evleri kursanız bile eğer sokaklarınızda özgürlük yoksa ‘kime yazıklar olursa olsun’ çoğu zaman haber değeri taşımayacaktır.

Radikal / 28.12.12