Yağmalanan ülke Suriye – Fehim Taştekin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Şubat 2013
  • 05:56

Halep'te çok sayıda fabrika yağmalandı, makineler yurtdışında satıldı. Bazı işadamları yağmadan korumak için fabrikalarını Mısır 'a taşıdı. Kimi malları çalıp satarken kimileri dağıttı.

Esad rejiminin zulmünü yaşamış, ağır bir bedel ödemiş biri. Esadların Suriye haritasından sildiği gerçek bir mağdur. Yıllar önce terk etmek zorunda kaldığı ülkesinin yok oluşunu izliyor. “İnsanlar öyle bir yokluğa sürüklendi ki inanamazsın; Haseki’de teyzemin kızı sonunda bahçede çocukken altında oynadığım dedemden yadigâr ağacı kesmiş, ısınmak için” deyip iç çekti. Sadece anılarının nasıl oduna dönüşüp kül olduğunu değil Halep’in sanayi bölgelerinde yağmalanan fabrikaları anlattı. Birinin ‘diktatöre karşı kutsal cihat’, diğerinin ‘terörle mücadele’ dediği bu vekâlet savaşının getirdiği felaket ülkeyi her anlamda çökertiyor. Savaş kendi ekonomisini, kendi ağa ve simsarını yaratıyor. Dönen çarka dair en çok duyduğumuz 3 kelime haraç, el koyma ve yağma.

Koca makineler satılıyor

Dolaylı ama olayların birinci dereceden aktörlerine dayandırılarak bana aktarılan bilgiler ürkütücü bir talan resmi çiziyor: Humus’ta petrol sondaj makinesi söküldü, TIR’larla taşındı. Çıkış yeri büyük ihtimalle Cilvegözü. 15-20 milyon dolarlık makine Birleşik Arap Emirlikleri’ne 1 milyon dolara satıldı.

4 ay önce Halep’in sanayi bölgesi Şeyh Neccar’da Kürt işadamı Muhammed Seydo’nun kot fabrikasını basan bir grup para karşılığı tesisi koruma sözü verdi. Aslında değişen haraççıydı. Önceden rejimin memurlarına verilen para bu kez silahlı gruba gidiyordu. Sonra ikinci bir grup geldi, onlar da Seydo’yu haraca bağladı. Ardından iki grup hâkimiyet savaşına tutuştu. Sonuç: Biner metrekarelik 4 katlı fabrika yandı, bitti, kül oldu!

Mısır’a kaçış var

Ünlü Saliba ailesinin önde gelen isimlerinden Tuma Saliba, Yağma ya da yanma tehdidi yüzünden Halep’teki tekstil fabrikasındaki 2 milyon dolarlık kot yıkama makinelerini Mısır’daki tesislerine taşıdı. Saliba gibi birçok Hıristiyan aile işlerini bu şekilde tahliye etti.

Sami Abdi kot fabrikasını taşımaya çalışıyor. Türkiye’de araştırma yaptı, maliyetler yüksek gelince Mısır’a gitmeye karar verdi.

Şeyh Neccar’ın dışında sahibinin “Tüm varlığımın kaynağı, gözbebeğim” dediği balata fabrikası söküldü. Makinelerin nereye götürüldüğü ve kime satıldığı meçhul.

Ahrar el Şam adlı silahlı grup Halep’in en büyük zeytinyağı fabrikalarından birine el koydu. Stoktaki 1000 ton zeytinyağı ‘fabrikayı koruma bedeli’ olarak götürüldü. İki ihtimal var ya dağıtıldı ya da Cilvegözü’nden Türkiye’ye sokuldu. Rivayet o ki Suriye’den getirilen yağlar litre başına 1-1.5 TL arasında satılıyor.

Kaide ile bağlantılı Nusra Cephesi, Halep-Şam yolu üzerindeki Alebi tekstil fabrikasına el koydu. Nasıl olduysa makineler söküldükten sonra fabrika yandı. İki ihtimal var: Ya fabrikanın Beyrut’taki sahibi Muhammed Alebi makineleri taşıdı ya da yağmalanıp satıldı. Fabrikanın müdürüne göre “makineler patronda değil.”

Semiramis ailesinin gömlek üreten fabrikası boşaltıldı. Makinelerin nereye gittiği bilinmiyor.

Şeyh Neccar muhaliflerin eline geçmeden önce 15 kadar fabrikanın yağmalanmasından sorumlu olanlar ise asker, muhaberat ya da şebbiha.

‘Robin Hood’lar da var

Sözünü ettiğim işadamları Suriye’nin Koçları Sabancıları. ‘Üçüncü kol’ olarak devreye giren ve işi gücü yağma olan çeteler bir yana savaşçılar arasında yağmada iki saik görülüyor: Biri bir yandan savaşıp diğer yandan kesesini dolduruyor, diğeri el koyup halka dağıtıyor yani kendince ‘Robin Hood’luk yapıyor.

Yağmalanan sadece fabrikalar değil. 27 Aralık’ta Guardian’dan Geyt Abdulahad, Halep’te zaptettiği mahalleden “Burası Ebu Ali Sulaibi’nin devleti” diye bahseden muhalif komutanın, evlerinin yağmalanıp yağmalanmadığına bakmak için gelenleri şöyle azarladığını aktarmıştı: “Her bir ev çoktan yağmalandı, (Esad’ın) ordusu hiç burada bulunmadı. Evleri biz yağmaladık.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 2011’de isyan sırasında Libya’da tutuklandığında bırakılmasını sağladığı Abdulahad şu notu düşmüştü: “İç savaş ilermedi, Halep militanların yan yana durduğu özgür yerlere dönüştü. Ali gibi askerler derebeylik misali oraların kralı oldu.”

Gelecek için geçmiş satılıyor!

Jordan Times’ın muhabiri Taylor Luck ise 13 Şubat’ta Washington Post’ta çıkan haberinde ‘Esad’la savaşan asilerin silah alabilmek için tarihi eserleri yağmalayıp sattıklarına’ dikkat çekmişti. “Ülkenin geleceği için savaş yoğunlaşırken asiler ülkenin geçmişini satıyor” tespitini yapan Luck, Ebla’da Sümerce yazılmış Bronz Çağı’na ait tabletler bulduklarını söyleyen İdlibli Cihad Ebu Saud’un şu sözünü aktardı: “Bazı günler savaşçıyız, bazı günler arkeolog.”

Amman merkez olmuş

Fransa merkezli Suriye Arkeolojisini Koruma Derneği’ne göre ülkenin 36 müzesinden 12’si yağmalandı. Gerçi Suriye Antik Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü 22 Ocak’ta eserlerin güvenli yere taşındığını açıklamış. Ancak arkeolojik alanlarını kazan kazana. Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) koordinatörlerinden Ebu Muhammed Hamad paha biçilmez eserlerin satışını “Bulabildiğimiz bütün kaynakları kullanma hakkımız var” diyerek savunuyor. Kaçakçıların ilk durağı Amman. Ammanlı antikacı Muhammed Halid durumu şöyle özetliyor: “Her gün Suriyeli altın, mozaik ve heykellerle ilgili aranıyoruz. Şam, Amman’da parça parça satılıyor.”

12 Şubat’ta Atme’den AFP’ye konuşan ‘Tabur 309’un komutanı Ebu Mahmud ise birlikte mücadele ettiği bazı komutanları ‘şehitlerin kanı pahasına zenginleşmekle’ suçluyor:

Devrimi çaldılar dostlar!

“Gerçek devrim bitti, ihanete uğradık. Güzel devrimimiz hırsızlar ve yolsuzlar tarafından çalındı. Bizi ölüme gönderirken kendileri ceplerini şişirmek için arkada kaldı. Nereye gittilerse yağmaladılar, taşıyabilecekleri her şeyi çalıp Türkiye’de sattılar; ister araba, ister elektronik eşya, ister petrol ve antika olsun hayal edebileceğin her şeyi sattılar.”

Bu haberlerin ardından 14 Şubat’ta Anadolu Ajansı, muhaliflerin suçla mücadele ettiğini anlatmaya çalışan bir haber geçti. Buna göre ÖSO’nun Halep’te kurduğu hapishanede tutulan 450 kişiden 100’ü ÖSO askeri.

Tabi kaçakçılık ya da talanda asker, istihbaratçı ya da ‘şebbiha’nın olmadığı söylenemez. Bir tarafta fabrikaların yağmalanması ya da boşaltılmasıyla yaşanan çöküntü, diğer tarafta ülkenin geçmişinin satılması, öbür tarafta çatışmalar yüzünden boşalmış ev ve işyerlerinin talan edilmesi… Onbinlerin canına mal olan savaşın öteki yüzü bu. Sonuçta savaş sadece öldürmüyor, kirletiyor da...

Radikal / 18.02.13