Türkiye, Suriye'de daha ne kadar ileri gidecek? - Pepe Escobar

  • Arşiv
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • 12 Nisan 2012
  • 00:38

Genel hatlarıyla ‘Terörist Türkiye sınırı, Suriye tarafına ateş açıyor’ diye tercüme edilebilecek bir video var ki, bugünün ultra istikrarsız jeopolitik sıcak noktasında neler olup bittiğini gayet isabetli biçimde özetliyor. Videodaki dış ses, “Burası Türkiye-Suriye sınırı. Ve bu Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) bir operasyonu... (Sınırın Suriye tarafındaki kontrol noktasının bulunduğu sınır kapısına atıfla) Kapı ele geçirilecek.”

Bu ne demektir? Yani Türkiye, Suriye sınırından kilometrelerce değil, sadece birkaç metre mesafede, ÖSO’ya yataklık etmektedir. Asia Times Online’ın daha önce bildirdiği gibi, İskenderun’da bir NATO komuta ve kontrol merkezine aylardır ev sahipliği yapmanın da ötesine geçen Türkiye, artık tam Suriye sınırına kadar ilerledi; böylece ağır silahlı gerillaların/paralı askerlerin egemen bir devletin içine saldırıp Türkiye’ye geri kaçmasının imkânını sağladı. 

Yazılı garanti verilmeli
ABD’nin Arizona ve Teksas eyaletlerindeki Meksika sınırında, benzeri bir senaryonun gerçekleştiğini hayal edin. Bu manzaradan, ‘güvenli bölge’ ve ‘insani koridor’ önerilerinin Ankara’da nasıl yorumlandığını anlayabiliriz. Zaten bu önerilerin ana hatlarının çizildiği, önce İsrail’cilerle Katar bağlantılı Ortadoğu ‘uzmanları’nın bildik kokteylinin kaleme aldığı, Brookings Enstitüsü’ndeki Saban Merkezi’nin yayımladığı rapor, Suriye’de rejim değişikliği için en önde gelen ve en detaylı plan olarak görülebilir.
Yani beklentimiz, bu filmden sayısız devam filmi türetilmesini izlemek olmalı: ÖSO, Suriye’nin bir sınır kontrol noktasına saldırır, askerleri öldürür, ardından kurşun yağmuru altında geri çekilir ki, bu kurşunların, Suriyeli sığınmacıların kamplarını vurması kaçınılmazdır. Sınırdaki tırmanma, daha büyük senaryonun –iç savaşın- görüntülü tarifi.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu –‘komşularla sıfır sorun’ masalının yaratıcısı-, sınırdaki tırmanma yüzünden Çin ziyaretini aniden kısa kesip Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Pekin liderliğinin, Türkiye’nin çevirdiği ajan provokatör dolaplarının ateşle oynamak boyutuna vardığını Davutoğlu’na nasıl anlattığını öğrenmek epey aydınlatıcı olurdu.
Sınırdaki tırmanma, aynı zamanda ‘Annan planı’ olarak sunulan (fakat aslında Rusya ve Çin’in planlarının sulandırılmış versiyonu olan) ateşkesin başarıya ulaşmasının, NATO’nun sıfırın altında çıkarına olduğunu kanıtlıyor. Rus haber kanalı RT’nin 10 Nisan tarihli ‘Suriyeli asilerin Türkiye’deki sığınmacı kamplarını üs olarak kullandığı’ haberinin de gösterdiği gibi, çatışmalar daha da tırmanacak.
Egemen bir hükümetin –bu vakada Suriye’nin- silahlı muhaliflerinin de Annan ateşkesine uyacağına dair yazılı garanti talep etmesi gerektiği aşikâr. Ancak silahlı muhaliflerin kamuoyuna da açıkladığı üzere, bunu yapmayacak olmalarının en önemli sebebi, ÖSO ve ondan ayrılan diğer gerillaların Katar ve Suudi Arabistan tarafından silahlandırılması ve bu, Suriye’ye akan Libyalı asilerle harmanlanmalarının sürecek olmasından ibaret değil. Asıl sebep, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden ikisinin –Britanya ile Fransa’nın- özel kuvvetlerinin bizzat sahada olması ve eğitim, istihbarat, muharebe operasyonlarıyla iştigal etmesi. 

Suriyeliler iki ateş arasında
Şimdi trilyonlarca Türk liralık soru şu: Acaba Ankara, bir adım daha ileri gider ve şu ‘güvenli bölgeleri’ gerçekten hayata geçirir mi? Bu, Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olmak, yani Şam’a savaş açtığını ilan etmek anlamına gelir. ÖSO’nun Türklere yapmaları için yalvardığı şey, tam da bu. Fakat bu bile Suriye’deki Beşşar Esad rejimini devirmeye yetmez.
Esad’ın polis devleti/askeri aygıtının yapacağı en kurnazca şey, işkence, toplu infaz ve topçu ateşiyle alem yapmaya kışkırtılmamak olur. BRICS üyeleri Rusya ile Çin’in kilit önemdeki diplomatik desteğinin sürmesi için gerekli koşul bu. Bir kez daha, trajik biçimde kaybedenler, iki ateşin ortasında kalan Suriyeliler olacak. (Asia Times, 12 Nisan 2012)
http://atimes.com/atimes/Middle_East/ND12Ak03.html

Radikal / 12.04.12