Tunus’ta sol hareketin önde gelen liderlerinden Şükri Belayid’in katledilmesi işçilerin, emekçilerin, gençlerin ve toplumun ilerici kesimlerinin tekrar sokaklara çıkmasını tetikledi. Gerçi Tunus’ta emekçiler iki yıldır sokakları terk etmiyor. Yine de son bir haftada gerçekleştirilen eylemler, öncekilerden farklıydı. Zira bu defa kitlelerin hedefinde dinci-gericilik odağı An Nahda vardı.
Vitrin namına kullandığı iki partiyle koalisyon hükümeti kuran Nahda, “devrimin kazanımlarını savunuyoruz” demagojisiyle iktidara yerleşmek için elini çabuk tutmaya çalıştı. Öyle ki, Nahda, emekçileri isyana sürükleyen toplumsal sorunları unutmuş gibiydi. Hükümeti kurduktan sonra ne işsizlik ve yoksullukla uğraştılar ne de toplumsal adalet, özgürlük ve demokrasi talepleriyle ilgilendiler. “Fırsat bu fırsat” hezeyanıyla işe koyulan Nahda ile onun destekçisi olan kökten dinci selefiler biran önce iktidara yerleşmek, işçi ve emekçi hareketini ezmek, muhalefeti sindirmek ve böylece ortaçağ zihniyetlerini topluma dayatabilmek telaşıyla hareket ettiler. Öyle ki, kurdukları hükümetin ömrü iki yılı doldurmadan, zorbalıkta Bin Ali rejimini solladılar. Ne de olsa Bin Ali rejimi, Belayid’i işkence tezgâhından geçirip hapse atsa da, katletme yoluna gitmemişti.
Nahda’nın izlediği politikalar o kadar pervasız ki, “muhalif” yaftası taşımasına rağmen çok kısa bir sürede işçi ve emekçilerin ileri kesimleri nezdinde teşhir oldu. Nitekim France 24 kanalına konuşan Şükri Belayid’in abisi Abdülmecid Belayid, “Nahda, kardeşimi katlederek, muhaliflerini birleştirip kendi mezarını kazdığının farkında değil” değerlendirmesini yaptı.
35 yıl aradan beri ilk genel grev
Dinci-gerici Nahda hükümetinin politikalarına karşı biriken öfke, geçen aylarda da bazı eylemlerle dışa vurmaya başlamıştı. Ancak Belayid’in katledilmesi, bu tepkiyi çok daha ileri boyutlara sıçrattı. Ülke genelinde genel grev kararı alan Tunus Genel İşçi Birliği Sendikası (TGİBS), Nahda hükümetine karşı ilk defa bu düzeyde tepki gösterdi. 35 yıl aradan sonra yapılan genel grev, Tunus Havayolları’nın tüm iç ve dış hat seferlerinin iptal edilmesi de dahil, ülkede etkili oldu.
Onbinlerce kişi Belayid’in başkent Tunus’taki cenazesine katılırken, birçok kentte gösteriler yapıldı, kolluk kuvvetleriyle sert çatışmalar yaşandı.
İşçi ve emekçilerin Nahda’ya yönelen öfkesini Belayid’in katledilmesi tetiklemiş olsa da, öfke birikimi, önden patlaya hazır hale gelmişti. Bu da kaçınılmazdı. Zira diktatörlüğe karşı iş, aş, onur, özgürlük ve sosyal adalet talebiyle isyan eden emekçiler Bin Ali’yi devirmelerine rağmen, iki yıl sonra hiçbir sorunlarının çözülmediğini gördükçe, Nahda karşıtı isyana hazır hale geliyorlardı. Ekonomik-sosyal sorunlar yerli yerinde dururken, bazı bölgelerde polisin yerini almaya başlayan selefi çeteler, dinci diktatörlüğün Bin Ali’yi aratacak yönde ilerlemeye başladığını ortaya koydu. Nahda himayesindeki kökten dinci çetelerin işlediği cinayet, işte bu öfke birikiminin patlamasını sağlayan kıvılcım rolü oynadı.
Nahda iç krizle karşı kaşıya
Öfke patlamasının vardığı boyutu ilk fark edenlerden biri, Nahda’nın genel sekreteri ve başbakan Hamadi el Cebali oldu. Ya teknokrat hükümeti veya diğer siyasi güçlerin de katılımıyla geçici bir koalisyon hükümeti kurulması fikrini ortaya atan Cebali’ye ilk tepki Nahda şefi Raşid Gannuşi’den geldi. İktidara yapışmaya heveslenen Nahda ve onun şefi Gannuşi, önce öneriyi reddettiler. Ancak Cebali’nin sözlerinin arkasında durması üzerine geri adım atmak zorunda kaldılar.
Nahda’nın şefleri, hareket içinde parçalanma ihtimali olduğunu reddetseler de, önemli bir olay karşısında Cebali ile Gannuşi’nin zıt kutuplarda yer alması, dinci-gerici hareketteki ayrışmanın parçalanmaya yol açma ihtimalinin yüksek olduğuna işaret ediyor. Gelinen aşamada, olası bir parçalanmanın önüne geçebilmek için, Gannuşi tarafının geri adım attığı gözleniyor.
Kuşkusuz ki, her iki kanat da dinci-gerici çizginin temsilcisidir. Ancak bu olayda Cebali’nin, düzenin bekası adına daha gerçekçi bir tutum alabildiği gözleniyor.
“Halk Cephesi” kendi “çözüm planı”nı açıkladı
İlerici, solcu, laik parti ve hareketlerin oluşturduğu Halk Cephesi, Hamadi el Cebali’nin önerdiği “geçici hükümet” formüllerini reddetti. Bir basın toplantısıyla kendi planını ilan eden cephe, “kriz hükümeti” kurulması ve siyasi krizden çıkış için “ulusal konferans” toplanması çağrısında bulundu.
Belayid’in katledilmesinden sonra onun yerine Cephe’nin sözcülüğüne getirilen Tunus Komünist İşçi Partisi (TKİP) lideri Hama Hammami tarafından, bir basın toplantısıyla duyurulan açıklamada, teknokrat hükümetinin kurulmasının bir çözüm olmadığı ifade edildi.
Ülkenin ekonomik, siyasi, toplumsal ve güvenlik krizi içinde bulunduğunu ifade eden Hammami, bunun sorumlusunun An Nahda ve onunla koalisyon hükümeti kuran iki parti olduğunu söyledi. Cebali’nin, teknokrat hükümeti ilan etmeden önce muhalefet partileriyle görüşmesi gerektiğini ifade eden Hammami, Şükri Belayid’in yoldaşlarının halen tehdit altında olduklarını belirtti.
Siyasi cinayet işleyen kökten dinci çetelere karşı herhangi bir önlemin alınmadığını hatırlatan Hammami, Nahda adına tetikçilik yapan milislerin dağıtılması, camilerde şiddete davetiye çıkaran vaazlar veren din adamlarından hesap sorulması ve şiddet kışkırtıcılığının engellenmesi gerektiğini vurguladı.
Halk Cephesi’nin tüm parti, örgüt ve sendikaların içinde yer alacağı ulusal bir konferans toplanmasını savunduğunu anlatan Hammami, oluşturulacak geçici bir “ulusal kurtuluş hükümeti”nin yeni bir anayasa hazırlaması, seçimler için kesin bir tarih belirlemesi, hem siyasi hem ekonomik yolsuzluk ve rüşvete karşı mücadele edecek bir komitenin oluşturulması, isyan sırasında şehit düşen veya yaralananların dosyalarının açılmasını istediklerini belirtti.
Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının belli bir süre için sabitlenmesi ve bir defaya mahsus olmak üzere büyük servete sahip olanlardan vergi alınması gerektiğini ifade eden Hammami, bunların sosyalist talepler olmadığını dile getirdi.
Şükri Belayid cinayetinin bir an önce aydınlatılması gerektiğini de belirten Hammami, aksi yönde bir tutumun Tunus halkına ağır bir faturaya mal olabileceğini, zira katillerin bundan güç alarak cinayet işlemeye devam edeceğini hatırlattı.
Tunus Genel İşçi Birliği Sendikası:
“Dinci çetelerin şiddetine sessiz kalmayacağız!”
Şükri Belayid’in cenaze töreninin düzenlendiği gün, genel grev ilan eden Tunus Genel İşçi Birliği Sendikası (TGİBS), mücadeleye devam edeceğini duyurdu. Yaptığı açıklamada Tunus için son aylarda tehlike çanlarının çalmaya başladığını söyleyen TGİBS Genel Başkanı Hüseyin El Abbasi, Nahda hükümetinin kriz içinde olduğunu, bu krizin ekonomik, siyasi ve toplumsal alanlara yansıdığını belirtti.
Nahda hükümetinin şiddeti teşvik eden bir politika izlediğini vurgulayan El Abbasi, TGİBS olarak, ülkedeki sorunların çözüm için farklı güçlerin katılacağı bir konferansı daha önce önerdiklerini ancak hükümetin bunu dikkate almadığını söyledi.
Nahda hükümetinin ülkeyi şiddet sarmalına sürüklediğini dile getiren El Abbasi, bu aşamadan sonra, dinci çetelerin estirdiği şiddet dalgasına karşı sessiz kalmayacaklarını vurguladı.
Grev ve direnişlerin üzerine kolluk kuvvetleri ile selefi çeteleri salan Nahda hükümetine karşı dik turan TGİBS, El Abbasi’nin açıklamasıyla ilk defa dinci-gerici hükümete karşı mücadele edeceğini bu açıklıkla ilan etmiş oldu.
Tüm veriler, Tunus’ta sosyal sorunlar ekseninde militan bir kitle hareketinin gelişmesi için koşulların uygun olduğuna işaret ediyor. Bununla birlikte dinci-gerici koalisyon kan kaybetme sürecine girse de, halen belli bir gücü temsil ediyor. Selefi çetelerin sokaklardan çekilmemesi durumunda, sert çatışmaların gündeme gelme ihtimali yüksek olacaktır.
Nahda’nın verili koşullarda iktidarı tamamen ele geçirme güç ve olanağından yoksun olduğu anlaşıldı. Ancak bu gerici akımın iktidara sımsıkı yapışacağından da kuşku duymamak gerekiyor. Tabii işçi ve emekçilerle sol güçlerin de kendi talepleri uğruna mücadele etme kararlılığı içinde oldukları da bir diğer olgudur. Bu ise, toplumsal taleplerle yükselecek bir mücadelenin koşullarını yaratacaktır. İşçi sınıfıyla emekçilerin bu mücadeleden ciddi kazanımlarla çıkabilmeleri, devrimci siyasal önderliğin yaratılıp yaratılmamasıyla doğrudan ilgili olacaktır.
(Kızıl Bayrak, 15 Şubat 2013 / Sayı 07)