Tunus’ta sol, demokratik, laik muhalefetin önde gelen isimlerinden, Halk Cephesi olarak bilinen koalisyonun ve Demokratik Yurtsever İşçi Partisi’nin lideri Şükrü Belayid, çarşamba günü evinin önünde kafasından kurşunlanarak öldürüldü.
Cinayet çarşamba günü gerçekleşti, ama olayın Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” (önceden haberi verilmiş cinayet) öyküsünü akla getiren boyutları var. Bunlardan en çarpıcı olanı Belayid’in öldürülmeden bir gün önce bir televizyon kanalıyla yaptığı söyleşide dile getirdiği uyarılar. Belayid, söyleşide, Müslüman Kardeşler akımının Tunus’taki izdüşümü, hükümetteki Ennahda partisini “siyasi cinayetlere yeşil ışık yakmakla” suçlamıştı. (Los Angeles Times, 06/02) Belayid’e göre: “Ennahda içinde şiddet yanlısı gruplar var”, “Ennahda’ya muhalefet edenler bu grupların şiddet eylemlerine hedef oluyor.”(Globe and Mail, 02/07)
Tunus gazetesi, Le Temps de “Planlanmış Cinayet Serisinin Başlangıcı mı” başlığıyla yayımladığı başyazısında Belayid’in “Beni öldürebilirler, ama susturamazlar. Yaşlılıktan ölmektense düşüncelerim için ölmeyi yeğlerim” sözlerini aktarıyordu. Belayid, cinayetten yalnızca saatler önce yaptığı söyleşide “Tunus’ta yaşanan şiddet olaylarının arkasında Ennahda’nın iç çelişkileri ve seçim sonuçlarını kabul etmekten yana olmayan bir kesim var” diyordu. (Le Temps, 07/02)
Sosyalist Parti Genel Sekreteri Muhammed Kilani’ye göre: “Suikast, yobazların fiziki likidasyon aşamasına geçtiklerini gösteriyor. Bundan sonra, toplum liderlerini öldürerek ortadan kaldırmaya çalışacaklar.”
Bir başka yayın organı, L’Economiste Maghrebine de başyazısına “Katiller Aramızda” başlığını atmış. Yazı, “Troika” olarak bilinen hükümet partileri blokuna (Ennahda, sosyal demokrat eğilimli Ettakol, sol liberal Cumhuriyet İçin Birlik) yönelik olarak “Evet baylar bayanlar Belayid’in öldürülmesinden siz sorumlusunuz.
Makyavelizminizle, ikiyüzlülüğünüzle, kendini beğenmişliğinizle bu cinayete izin verdiniz” diyor. Belayid’in ailesi de hükümeti, özellikle hükümetin egemen üyesi Ennahda’yı suçluyor. Eşi, “Tehdit ediliyordu... Başvurmasına karşın kendisine koruma vermediler” diyormuş.
Siyasal İslamın iki özelliği
Liberaller, siyasal İslam hareketinin şu iki özelliğini anlamakta büyük zorluk çekiyorlar; kendilerine sunulan yüzeysel açıklamaları, tembelce (bir teorik çaba harcamadan), kimi zaman da kısa dönemde işlerine geldiği için kabul ediyorlar: Siyasal İslam parlamenter demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak değil, iktidara ulaşmanın aracı olarak görür. Onun yönetim paradigmasına, iktidardan seçimleri kaybederek gitmek esas olarak uymaz. Bu yüzden seçilmiş siyasiler, başbakan hatta devlet başkanı bile olsalar, Mısır örneğinde gördüğümüz gibi, yasal partinin değil, hareketin yönetici kurumlarına ve karar mekanizmalarına bağımlıdırlar.
İkincisi, siyasal İslam her zaman popülist (çok sınıflı ve akımlı) bir koalisyondur. Bu koalisyonun istikrarı, iktidara ulaşmanın, orada kalmanın olmazsa olmaz önkoşuludur. Bu yüzden “ılımlı” kanattan, radikal kanadı tasfiye etmesi beklenemez. Aksine, “ılımlı kanat” ortak ideolojik zemine dayanarak radikal kesimin muhalifleri sindirmeye, yok etmeye yönelik eylemlerine göz yumar, hatta yeşil ışık yakar.
Günümüzde, siyasal İslamın koalisyonu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, Batı’ya uygun siyasi ekonomik biçimler sergileyen, Müslüman Kardeşler, Kuran’ı harfiyen uygulamaktan yana olan Selefi akım, Batı’ya karşı silahlı cihat ilan etmiş El Kaide tipi “terörist” gruplardan oluşuyor. Selefiler MK’ye ideolojik baskı uygulayarak kendi gündemlerini dayatmaya çalışıyorlar. El Kaide tipi gruplar, bu yönetimlerin sunduğu iklimden, güvenlikli ortamdan örgüt, kadro inşa etmek, kaynak biriktirmek için yararlanıyor. Her üçü de modern, laik siyasi hareketlerin, düşüncelerin, kurumların toplumdan temizlenmesi, medyanın, sanatçıların, eğitimcilerin susturulması, kadınların burjuva kültür içinde elde ettikleri hakların yok edilmesi konularında birleşiyorlar. MK ve benzeri kanatlar, liberal kamuoyuna, Batı’ya ılımlı uyumlu, uzlaşmacı bir yüz sunarken diğer iki kanat her türlü muhalefeti imha etmek konusunda çok etkin olabiliyor.
Mısır’da muhalefet sesini yükseltmeye başladığında Mursi yönetiminin devletin şiddet araçlarını kullanmanın yanı sıra MK taraftarlarından oluşan “sivil milisleri” de göstericilerin üzerine gönderdiğini öğrenmiştik.
Biz geldik mi gitmeyiz!
Tunus’ta da bir süredir benzer bir süreç yaşanıyor. Ama önce “iktidardan gitmeyiz” saplantısına değinelim.
Belayid suikastından sonrası, perşembe günü muhalefet yoğun protesto eylemler düzenlemeye, yer yer polisle çatışmaya başladı. Ülkenin en büyük sendika konfederasyonu cuma günü için genel grev ilan etti. Hâkimler ve avukatlar da bu greve katılacaklarını açıkladılar. Muhalefet partileri meclisten çekileceklerini açıkladılar. Bunun üzerine “Troika” hükümetin başbakanı, tepkileri yumuşatmak amacıyla, bakanların, yazın yapılacak seçimlere kadar ülkeyi yönetecek bir teknokratlar hükümetinin kurulabilmesi için istifa edeceğini açıkladı. Ancak başbakanın bu kararı, Ennahda partisi tarafından reddedildi. Ennahda ülkede istikrarsızlığın daha da artması pahasına, iktidara yapıştı. Cumartesi günü Ennahda taraftarları, büyük bir karşıt gösteri düzenlediler, “Şeriat isteyen”, “Müslümanız, yerimizden kıpırdamayız” diyen sloganlar, attılar. (Le Temps, BBC, 09/02). Neden?
Cinayetin işlendiği gün Mısır’daki El Ahram gazetesinde yayımlanan “Troika Sallanıyor” başlıklı bir haber bize yardımcı olabilir? El Ahram, Tunus’ta, üç ana muhalefet partisinin “Tunus İçin Birlik” adı altında bir ittifak oluşturduğunu, Demokratik Yurtsever İşçi Partisi’nin ve Sosyalist Parti’nin de bu ittifaka katılmak üzere olduğunu bildiriyordu (05/02). “Troika”nın sol liberal ortağı da zaten geçen yıl, desteğinin “2013 seçimlerine kadar olduğunu” açıklamıştı. Kısacası, tek başına hükümet kuracak kadar oy alamayan, siyasal İslamın partisi Ennahda’nın yakın gelecekte iktidardan uzaklaşması olasılığı gittikçe artıyordu.
İkinci konu da siyasal İslamın Mısır gibi Tunus’ta da kendi sivil güçlerini oluşturma eğiliminde olması. Tunus’ta devrimin ilk haftalarında, mahalleleri korumak için kurulan “Devrimi Koruma Komiteleri” olarak bilinen bir yapılanma var. Ennahda hükümeti bu yapıların dernekleşmesine olanak sağladı. Bu derneklerin bugün esas olarak Selefi akımların elinde olduğu ileri sürülüyor. İslami değerlere, yaşam tarzına uymayan, hükümeti desteklemeyen sanatçılara, medya kurumlarına, muhaliflerin protesto eylemlerine polisin yanı sıra bu grupların da saldırdığı ileri sürülüyor.
Mısır’dan sonra Tunus’ta da taşlar yerine oturmuyor, devrimci süreç yeni özellikler kazanarak devam ediyor.
Cumhuriyet / 11.02.13