‘Terör sorunu’ bu kafayla çözülmez – Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 24 Ocak 2013
  • 05:49

Elhak doğru, Recep Tayyip Erdoğan kadar güçlü bir sivil siyasi lider hüküm sürmedi bu topraklarda. Görünen o ki sahip olduğu kudret, bir daha başka bir sivil lidere nasip olmayacak.

Şöyle bir beklenti var galiba: Memleketin en çetrefil, en ağır meselesini, çözse çözse memleketin seçimle gelmiş en güçlü lideri çözer; Kürt meselesine Erdoğan’ın gücü gerekir.
“Siyasete, ekonomiye, ordu dahil devletin bütün kurumlarına, üniversitelere, medyaya egemen olmuşsun, hadi artık şu sorunu da çöz” diyorlar.
Gücü tamam da, isteği, iradesi ve cesareti tam mı?
Eksikse ne olacak?
O zaman gücünün arkasına saklanacak.
“Muhalefet zaten hikaye, ekonomi fena değil, ordum güçlü, polisim her köşede, medya bir işaretimle karartma uyguluyor; istediğim şekilde çözülmezse de idare ederim” diyecek.
Meselenin üzerine gitmekte kararlı olsa iki elini birden kullanırdı. Ama bir eli sürekli seçmenin nabzında olduğu için tek eliyle idare ediyor. Gündemindeki, Kürt sorununu çözmekse, tek elle bu işe sarılmak olmaz. Gündemi, Kürt sorununu yeni bir vaatçi üslupla idare etmekse, tek elle de olur.
O yüzden Sayın Başbakan “Ben Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum” diyor.
Başbakan’a göre ortada çözülmesi gereken bir etnik sorun yok ama bir an önce Türkiye’nin dağlarını terk ederek başka bir ülkeye gitmesini istediği birkaç bin terörist var.
Yani bir zamanlar çok tutulan “Adına ne derseniz deyin, ister Kürt sorunu, ister Güneydoğu sorunu, ister terör sorunu” şeklindeki uvertüre artık gerek duyulmuyor. Anladık ki şimdi, muhtemel anayasa referandumu ve seçimler sathımaili öncesinde çözülmek istenen tanımlanmış sorun “Kürt sorunu” değil, “terör sorunu”dur. Ama bu sorun, askeri yollardan çözülemeyeceği idrak edildiğinden midir nedir, bu kez müzakereyle halledilmek isteniyor sanki.
Sayın Başbakan’ın hükümetinin “İmralı” kod adlı önemli mahpusla sürdürdüğü müzakereyi kastediyorum.
Bu arada hükümet güçleri, ülkenin ve dışının dağlarında silahlı gezen yasadışı insanları saptadıkça saf dışı bırakmayı sürdürüyorlar ki, bu onlar açısından varlık ve görev tanımlarına uygun bir ameliye oluyor.
Ama bu yasal işlem, “terör sorunu” için bile olsa, “müzakere” içeren herhangi bir çözüm sürecinin tabiatına uygun düşmüyor, bilakis onu zorlaştırıyor.
Bırakmaları istenen silahlarla dolaşan adamların Kandil’deki şefleri “İmralı” kodla yürütüldüğü söylenen müzakerelere şöyle ya da böyle ama bir an önce dahil edilmeli ki bir siyasi anlayış zemini oluşsun ve kan akması önlensin... Operasyonlar da, o operasyonlara misillemeler de karşılıklı askıya alınsın.
Heyhat, Kandil şöyle dursun, siyasi Kürtlerin en yaşlısı ve en ılımlısına bile bu operasyonları eleştirdi diye İmralı yasağı getiriliyormuş. O zaman müzakere “İmralı” aşamasında tıkanıyor ve bu arada vakit geçiyor.
Kimin vakti sınırlı?
Kandil’dekilerin değil, Ankara’nın.
Ankara, “terör sorununu çözme gündemi”ni “Başkanlık gündemi”yle ilişkilendirdi. Bu nedenle Ankara, yılın ikinci yarısındaki muhtemel anayasa referandumundan önce PKK’nın silah bırakmasını istiyor.
PKK ise “Verdiğiniz güvence nedir?” diye soruyor. Kastettiği, “Kürt sorununa çözüm güvencesi”.
Ankara ise “Dedik ya, sınırdan çıkarken sizi öldürmeyeceğiz, çekin gidin” diyor. Kastettiği “terör sorununa çözüm” güvencesi.
Atlar yine arabanın arkasına koşuluyor.

Milliyet / 23.01.13