Suriye ve Patriotlar: Elli yıl önce elli yıl sonra – Fatih Yaşlı

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 03 Ocak 2013
  • 11:03

1950’li yıllarda Arap coğrafyasında Mısır Devlet Başkanı Nasır’la özdeşleşen bağımsızlık ve anti-emperyalizm rüzgârları esiyor, Arap dünyası adeta yüzyıllar süren bir uykudan uyanıyor ve yeniden doğuyordu. Bu rüzgâr 1957 yılına gelindiğinde Suriye’ye ulaşacak ve yapılan seçimleri BAAS Partisi kazanacaktı.

Seçimlerin ardından Suriye Ordusu Şam’daki ABD Büyükelçiliği’ni seçilmiş hükümeti devirmeye çalışmak suçlamasıyla kuşatacak ve ABD’li diplomatları sınır dışı edecek, ABD’nin buna yanıtıysa gecikmeyecekti.

ABD bölgedeki askeri yığınağını arttırırken, Türkiye ve Irak’tan Suriye sınırına asker yığmalarını istiyordu, bu istek karşılıksız bırakılmayacak ve yığınağa başlanacaktı.

Aynı günlerde İstanbul’da Türkiye, Irak, Ürdün ve ABD toplantılar yapıyor, rejimi nasıl devirecekleri üzerine kafa yoruyorlardı. İlginç olan, taraflardan sadece Türkiye’nin bir askeri müdahalede ısrar etmesiydi. Çok geçmeden Türkiye, Suriye sınırındaki askeri hareketliliği arttıracak, tatbikat ve manevralar düzenleyecekti.

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik saldırgan tavrı hem Arap dünyasında hem de Sovyetler Birliği’nde kaygıyla izleniyordu. Sovyetler Birliği Türkiye’ye arka arkaya uyarılarda bulunacak, ABD ise müttefikini korumak adına bu uyarılara yanıt verecek, bu da iki ülke arasındaki Soğuk Savaş’ta tansiyonu giderek arttıracaktı.

ABD, hem Sovyetler Birliği’yle bir sıcak savaş riskine girmek hem de Arap dünyasını karşısına almak istemediğinden Menderes Hükümeti’ni Suriye’ye saldırmama konusunda ikna edecekti. Yani ABD “hayır” demeseydi, bundan elli yıl önce, DP iktidarı tıpkı Kore’de olduğu gibi, ABD çıkarları adına halk çocuklarını Suriye cephesine sürmekten ve kan dökmekten çekinmeyecekti.

***

1959 yılında Küba’da Fidel Castro, Che Guevara ve arkadaşları bir devrim yaparak adanın Amerikan sömürgesi olma niteliğine son verdiler. Yanı başında sosyalist bir ülkenin varlığını kabul edemeyen ABD’yse rejimi devirmek için Kübalı karşı-devrimcileri silahlandırmaktan Castro’ya suikast düzenlemeye kadar sayısız yönteme başvurdu.

Küba, caydırıcı olacağını bildiğinden, SSCB’den Küba’ya ABD’yi vurabilecek füzeler yerleştirilmesini istedi. ABD casus uçakları füze malzemelerinin Küba’ya getirildiğini tespit ettikten hemen sonra ise bir abluka başladı. ABD, Küba kıyılarına yanaşan her Sovyet gemisini batıracağını ve ABD’ye yapılacak bir saldırıyı bütün bir Batı’ya yapılmış sayacağını açıkladı.

Gerilimin artması üzerine SSCB Devlet Başkanı Kruşçev, ABD Başkanı Kennedy’e bir mektup yollayarak, daha önce Türkiye’ye Sovyetler’e karşı yerleştirilmiş olan Jüpiter füzelerinin sökülmesi halinde Küba’ya füze rampaları yerleştirmekten vazgeçeceklerini söyledi. Yapılan pazarlıklar neticesinde ABD Türkiye’deki füzeleri sökmeyi kabul etti ve Sovyetler Birliği de Küba’ya füze yerleştirmekten vazgeçti.

Dünyada böylesi bir kriz yaşanırken ve iki ülke birbiriyle pazarlık ederken, Türkiye’yi yönetenlerin pazarlığın Türkiye toprakları üzerine yapıldığından haberleri bile yoktu. Haberdar olduklarında ise “Sovyet tehdidi”ni öne sürüp füzelerin kaldırılmamasında ısrar ettiler. ABD, Türkiye’yi yoğun uğraşlarla ve ancak Jüpiter füzelerinin yerine Polaris nükleer denizaltılarının Türkiye karasularında konuşlandırılacağını söyleyerek ikna edebildi.

***

Aradan elli yıl geçti ama biz yine Suriye’ye saldırmaktan ve yine füzelerden bahsediyoruz; tarih tekerrürden ibaret olduğu için değil, emperyalizmle işbirliği yapmaktan elli yıldır vazgeçilmediği için! 

Yurt / 03.01.13