Sıcak nokta patladı! - Ergin Yıldızoğlu

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 21 Ocak 2013
  • 06:14

Mali’nin “Yeni sıcak nokta” olduğuna dikkat çekmiştim (10/12). Son 10 gün içinde bu “sıcak nokta”, parça tesirli bomba gibi patladı. İlk önce Cezayir’i, burada İngiliz, Fransız, Amerikan, Norveç, Japonya vatandaşlarını vurdu. Somali’de İslamcı Şebab örgütü elindeki Fransız tutsağı infaz etti (Le Monde, 17/01). Önümüzdeki dönemde, bu parçaların bölgenin başka ülkelerini, hatta Fransa’yı vurması bekleniyor.

‘Cehennemin kapıları’

Mali’nin çoğunlukla çöl olan kuzey bölgesinde ama birçok ülkeye yayılmış biçimde yaşadıklarından “Batı Afrika’nın Kürtleri” olarak bilinen Tuareg halkı, Azavad adlı bir örgütün önderliğinde özgürlük mücadelesi veriyor.

Mali’de gerçekleşen askeri darbenin yarattığı istikrarsızlıktan yararlanarak Libya’dan gelen silahlardan, savaşçılardan da güç alan Azavad, kuzey bölgesinde, Cezayir kaynaklı Mağrip El Kaide ve Batı Afrika’da Cihat İçin Birlik, Ensar Din adlı gruplarla işbirliği içinde etkin olmaya başladı. Bu gruplar kısa sürede Azavad’ın seküler kesimini kenara iterek Kuzey Mali’nin önemli kentlerini ele geçirdi, şeriat yasalarını dayatmaya başladı.

On aralık tarihli yazımda bölgedeki ABD etkisini, bölgenin mineral, maden ve enerji kaynaklarının önemini vurgulamış, Kuzey Mali’yi bu İslamcı örgütlerden temizlemek için bir uluslararası askeri müdahale hazırlığından söz etmiştim. Aralık ayının ikinci yarısında olaylar durulmuş, taraflar konumlarını konsolide etmeye başlamışlar gibi görünüyordu.

Önceki hafta Ensar Din, ani bir kararla güneye inerek Konna kentini ele geçirdi. Bu noktada Fransa, Mali ile arasındaki bir anlaşmayı öne sürerek önceki cuma günü, Ensar Din mevzilerini bombalamaya başladı (Le Nouvel Observateur’e göre aslında böyle bir anlaşma yok). Fransa bombardımana başlarken İslamcı gruplar bu kez Diabali kentine saldırdılar, Mali ordusunu ağır bir hezimete uğrattılar. Bunun üzerine Fransa bölgeye, ABD ve İngiltere’nin de lojistik desteğiyle (Liberation 16/01), 1700 komando (bu sayının 2 bin 500’e yükselmesi bekleniyor), zırhlı araçlar ve hafif tanklar getirerek bir kara savaşı başlattı.

İslamcı grupların liderlerinden Ömer Hamaha’nın, Europe Radio-1’e verdiği bir demeçte “Fransa cehennemin kapılarını açtı” ifadesinin ardından “Kanla İmza Atanlar Tugayı” adlı bir İslamcı örgüt 16 Ocak Çarşamba günü, Cezayir’in Amena bölgesinde, BP’nin doğalgaz üretme tesislerine bir saldırı düzenleyerek aralarında birçok Avrupa ülkesinden (Japonların da olduğu) 200’den fazla personeli tutsak aldı. Örgütün sözcüleri, operasyonun Fransa’yı, hava sahasını Fransa’ya açan Cezayir’i hedef aldığını açıkladılar (CNN).

Cezayir güvenlik güçlerinin, en az 23 tutsağın ölümüyle sonuçlanan kanlı bir kurtarma operasyonuna girişmesiyle “olay” medyanın gündemine, “Bu saldırının arkası gelecek mi? Fransa ya da başka Avrupa ülkeleri hedef alınacak mı?” “Boka Haram Nijerya’da bir eylem yapacak mı” tartışmalarıyla, “Fransa neden bu kadar hızla müdahale etti” sorusuyla birlikte oturdu.

‘Geçmişin mirası’

Mali’nin sınırlarının, komşusu olan ülkelerin sınırlarına bakınca, bölge halklarının yaşam alanlarını bölme, aralarında tarihsel sorunlar olan halkları aynı ülkeye hapsetme pahasına adeta cetvelle çizilmiş olduğunu görüyoruz. Bu sınırların çizilmesinin arkasında, Kuzey ve Batı Afrika bölgesini kendi tarihsel nüfus alanı, “La Françafrique” olarak gören Fransa var.

Bu bölgede sömürgeciliğe, emperyalizme karşı mücadele tarihsel olarak iki kaynaktan akıyor. Birincisi, Müslümanlık, “emperyalizme karşı şeriat” projesi. İkincisi de Cezayir örneğindeki gibi sol, hatta komünist akımları da içeren bir antiemperyalist, bağımsızlıkçı proje. Bölgede Fransız sömürgeciliği 1893’te, “Emperyalizme karşı cihat” sloganıyla direnen Hacı Ömer Tall’ın Tukalor Sultanlığı’nı yıkarak egemen oldu, Cezayir’in bağımsızlık savaşıyla son buldu. Bu yüzden, Mali’de, genel olarak bölgede yükselen “cihat” dalgasını “El Kaide”, “terör” diye geçiştirmek yerine, emperyalizme karşı mücadelesiyle anımsanan Hacı Ömer geleneğine bağlamak daha doğru.

Yaşananları hem emperyalizme, küreselleşmeye, yerli işbirlikçilerine karşı entelektüellerin, halkın tepkisi, büyük güçler arası kaynak rekabeti, siyasi manipülasyonları hem de sosyalist, bağımsızlıkçı akımların “Soğuk Savaş” sonrası dönemdeki başarısızlıkları bağlamında okumak gerekiyor. Emperyalizme karşı “gerici” (kapitalizme karşı olmayan), totaliter cihat projesine dayalı bir tepkiyle karşı karşıyayız. Bölgenin geleneksel emperyalist güçleri de bu süreci çok iyi anlıyorlar.

Mali’den başlayarak...

Kaddafi rejimi yıkılınca silahlarının bir kısmı yasadışı piyasaya, oradan da insan kaçırma, fidye toplama, kaçakçılık üzerinden yıllardır bölgede büyük mali kaynak biriktiren İslamcı örgütlerin eline geçti. Bunları aklımızda tutarak son durumu Mali üzerinden okuyabiliriz.

Mali ekonomik açıdan olmasa bile jeopolitik dengeler açısından önemli bir ülke. Fransız nükleer enerji santralları, gerekli uranyumun üçte birini Mali’nin komşusu Nijer’den ithal ediyor. Mali’nin bir diğer komşusu Cezayir, Fransa’nın bölgedeki en büyük piyasası. Avrupa’da tüketilen gaz ve petrolün büyük kısmı Cezayir’den geliyor.

Mali’deki askeri darbe de bir ipucu olabilir. Batı basınına göre, askeri darbenin nedeni, sivil hükümetin Tuareg isyanına, İslamcı hareketlere karşı kararsız davranmış olması. Ama darbeden sonra orduda başlayan kaos, bölgede yoğun ve derin ABD etkisi bu açıklamayı yetersiz kılıyor.

Perşembe günü, Le Nouvel Observateur’de yazan tarih profesörü Jean Pierre Vallat, 2010 yılında seçimle iktidara gelen Mali Devlet Başkanı Toumani’nin Fransa yönetimiyle geçinemediğini aktarıyordu. Toumani, Ocak 2011’de yaptığı bir konuşmada, Fransa ile Mali arasındaki tarihsel sorunları vurgulamış, bunların Mali’nin “Bağlantısızlar”a katılmış, Sahra’daki nükleer denemeleri eleştirmiş, Cezayir bağımsızlık savaşını desteklemiş olmasından kaynaklandığını vurgulamış. Sarkozy hükümetinin müdahaleleri tahammül edilemez bir noktaya gelince, Mali hükümetinden gelen baskılar karşısında Fransa, Mali elçisini değiştirmek zorunda kalmış. Vallat bu bölgeye Kore ve Çin’in ilgisinin giderek artmakta olduğunu aktarıyordu.

Vallat, 1960’larda Mali ile Senegal’in bir federasyon oluşturmasını askeri bir müdahaleyle engellemiş olan Fransa’nın bugün de tüm bölgede istikrarsızlık yaratarak yerli işbirlikçilerinin davetiyle bölgeye geri dönmek istediğini savunuyor.

Sanırım esas sorun bölgede kaynak rekabetinin Fransa, Avrupa ve ABD etkisini tehdit eden gelişmelerin yoğunlaşması. Bu nedenle “terörizme karşı” mücadele bu kez, bu bölgeye kaymış görünüyor.

Cumhuriyet / 21.01.13