Sendikalaşmaya hapis cezası ve faşizm… - Atilla Özsever

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 11 Aralık 2012
  • 11:04

Türk-İş’e bağlı Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası’nın (TÜMTİS) Ankara Şubesi’nde görevli 14 yönetici ve üyesi hakkında sendikal faaliyet nedeniyle hapis cezası verilmesi tepkiyle karşılandı. Özel Yetkili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin TÜMTİS yöneticileriyle ilgili olarak “üye sayısını çoğaltmak, bu şekilde aidat gelirlerini arttırmak ve haksız ekonomik çıkar sağlamak” fiilinden ötürü 1 yıl 10 ay 15 gün ile 6 yıl 15 gün arasında değişen hapis cezalarına hükmetmesi basın açıklamalarıyla kınandı.

Türk-İş’in açıklamasında, “Tamamıyla işveren şikayetlerini temel alarak verilen bu karar, Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Türk-İş, sendikal hak ve özgürlükler ile temel insan hakkı olan örgütlenme hakkını hiçe sayan bu kararı kınamaktadır” denildi.

İzleyebildiğimiz kadarı ile Türk-İş üyesi Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Deri-İş sendikaları ile DİSK Yönetim Kurulu ve DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası ve KESK üyesi Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) mahkeme kararını şiddetle eleştiren açıklamalar yayınladılar.

DİSK’in açıklamasındaki “hukukun, hak ve özgürlüklerin alanını daraltacak bir şekilde yorumlanması ancak faşist rejimlerde mümkündür” ibaresi dikkat çekiciydi.

Gerçekten faşizmin kurumsallaştığı Nazi dönemine baktığımızda, özetle şöyle bir süreç gelişir:

Hitler’in Nazi Partisi, 5 Mart 1933 seçimlerinden yüzde 44 oyla birinci parti olarak çıkar ancak tek başına iktidar olamadığı için Milliyetçi Parti ile koalisyon yaparak iktidarı ele geçirir. Alman Sendikalar Birliği de, Nazi Hükümeti’nin uygulamalarını görmek istediğini açıklar. Bu işçi örgütü daha sonra “hükümetle aynı yüce amaçlar peşinde koştukları” yönünde bir bildiri yayınlar.

Nazi Partisi, 20 Nisan 1933’te Almanya’daki sendikaları devletin yapısı altında 1 Mayıs kutlamasına çağırır. 2 Mayıs 1933’te ise tüm sendikaları kapatır, bir çok sendikacı toplama kamplarına gönderilir…

Aslında işçi liderleri, Hitler henüz iktidara gelmeden önce ve Nazilerin bir genel grevden korktukları süreçte “meşruiyete sadık kalacağız” gerekçesiyle sendikal faaliyetin yasaklanma tehlikesine karşı aktif bir mücadeleye girişmezler. Ancak bu “pasif muhalefet” tavrı, sonuçta yenilgiye yol açar. Gerçek bir direnme hareketinin örgütlenme aşamasında ise, iş işten geçmiştir. Hitler diktatörlüğünü kurmak için demokrasinin sağladığı bütün araçlardan yararlanmıştır…

Günümüze gelince; hem bir anayasal hak, hem de en doğal bir insan hakkı olan örgütlenme hakkı üzerinde titizlikle durmak gerekir. Öncelikle Türk-İş ve DİSK’in TÜMTİS’le birlikle ortak bir basın toplantısı düzenlenmesi, ardından bilim insanlarının, hukukçuların katıldığı bir sempozyumla sendikal hak ve özgürlükler bağlamında yargı kararlarının gözden geçirilmesi gündeme gelebilir.

Ayrıca TÜMTİS’in mahkeme kararına karşı Yargıtay’a başvuru sürecinde geniş katılımlı bir etkinliğin düzenlenmesi, önemli bir girişim olabilir. Bizden hatırlatması, tabii ki esas görev sendikacılara aittir… 

Yurt / 11.12.12