Roboski'de hukuk, devlet ve AK Parti – Orhan Kemal Cengiz

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 28 Aralık 2012
  • 05:31

Bugün Uludere-Roboski katliamının 1. yıldönümü. Bu katliam üzerine söylenebilecek çok şey var, ama elimizdeki yetersiz bilgilerle, söylenenlerin hiçbirisi spekülasyon düzeyinin ötesine geçemiyor. Ancak aradan geçen bir yıl içerisinde olanlara baktığımızda hiçbir tereddüde düşmeden söyleyebileceğimiz tek şey, katliamın net bir şekilde karartmaya uğratıldığı ve üzerinin kalın bir şalla örtüldüğüdür.

Önümde mağdur avukatlarının kaleme aldıkları iki tane dilekçe duruyor. Bu dilekçelerde dile getirilen talepler ne kadar acıklı bir durum içinde olduğumuzu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Her ikisi de 12 Aralık tarihinde kaleme alınmış ve ilgililerine teslim edilmiş bu dilekçelerden ilki Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne hitaben yazılmış.

Dilekçede dosya üzerindeki ‘kısıtlama’ kararının kaldırılması talep ediliyor. Dilekçenin içinde dile getirilen detaylara baktığınızda ‘soruşturmanın’ ne durumda olduğunu çok net bir şekilde anlayabiliyorsunuz. Aradan geçen bir yıla rağmen gizlilik kararı nedeniyle dosya hakkında hiçbir şey öğrenemediklerini belirten avukatlar, kısıtlama kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, gizlilik kararının hangi gerekçelere dayandığını bilmediklerini ifade ediyorlar.

Düşünebiliyor musunuz, bu kadar önemli bir dava dosyasında soruşturmanın üzerine ‘gizli’ diye bir damga vuruluyor ve bu gizliliğe neden ihtiyaç duyulduğunun açıklanmasına bile tenezzül edilmiyor. Aradan iki haftadan fazla zaman geçtiğini görünce açtım Diyarbakır Barosu Başkanı Avukat Tahir Elçi’ye sordum, peki mahkeme bu dilekçeye bir cevap verdi mi diye. Birkaç gün önce Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi hiçbir gerekçe göstermeden, avukatların gizliliğin kaldırılması yönündeki talebini reddetmiş.

İkinci dilekçe de soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcılığına verilmiş. Bu dilekçede de avukatlar savcıya çok temel bazı sorular yöneltiyorlar: “Maktul yakınlarının, kamu görevlilerinin ifadelerini aldınız mı”, “Olayın meydana geldiği yerin hemen yakınında bulunan karakoldaki yetkililerin ifadelerine başvurdunuz mu”, “Bu sınır dışı bir operasyon olduğuna göre sınır dışı operasyona hükümet yetkilileri onay vermiş midir”, “Bombalama emri hangi askeri-idari hiyerarşi içerisinde verilmiştir” diye soruyor avukatlar. Aradan geçen bir yılı göz önüne alacak olursanız eğer, bırakın bu soruların cevaplarını avukatların öğrenmesini, bütün kamuoyu tüm bu detaylara hâkim olmalı idi.

Soruşturmanın önemi

Bu köşeyi düzenli olarak takip edenlerin bileceği üzere, Roboski katliamının hemen ardından kaleme aldığım yazılardan bir tanesinde, bu katliama ilişkin olarak yürütülecek soruşturmanın önemine dikkat çekmiş ve bu soruşturmanın karşılaması gereken asgari standartları açıklamaya çalışmıştım.

Rusya’nın Çeçen köylüleri bombalayıp ardından sadece tazminat ödemekle yetinip doğru düzgün bir soruşturma yürütmediği için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkûm edildiği Esmuhambetov ve Diğerleri/Rusya davasında belirlenen kriterleri aktarmaya çalışmıştım o yazımda. AİHM, Roboski katliamına çok benzeyen bu olayın ardından, yaşama hakkına ilişkin bu tür ihlaller söz konusu olduğunda, soruşturmanın süratle yapılması gerektiğini belirtiyor, soruşturmacıların tüm belge ve bilgilere ulaşabilmesinin ve soruşturmanın potansiyel failleri tespit edebilmesi gerektiğinin altını çiziyordu. Ayrıca AİHM yürütülen işlemlerin mağdurların ve kamuoyunun denetimine açık olması gerektiğini söylüyordu. Yani bu kriterlerden şunu anlıyoruz ki Roboski katliamı soruşturmasında yapılması gerekenlerin hiçbiri yapılmamış, yapılmaması gereken ne varsa onlar da sonuna kadar yapılmıştır.

Bu haliyle Türkiye hukuk sistemi Roboski katliamında bütünüyle tökezlemiş görünüyor. Bana sorarsanız eğer, avukatların gizlilik kararının kaldırılması talebinin reddedilmesiyle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu da açılmıştır. Tabii AİHM’ye gitmeden önce Anayasa Mahkemesi yolundan geçmek gerekiyor. Bu açıdan baktığınızda, Roboski katliamı belki de Anayasa Mahkemesi’nin üstlendiği ‘bireysel başvuru’ yolunu layıkıyla yerine getirip getiremeyeceğine ilişkin en önemli sınavı olacak gibi görünüyor.

Pek umut yok

Ben sürekli olarak, Ergenekon davalarından sonra Türkiye’de derin devlet kaynaklı faili meçhul cinayetlerin durduğunu söylüyorum. Bu Roboski katliamına kadar böyleydi gerçekten. Roboski’den önceki son derin devlet cinayeti 2007’deki Malatya misyoner katliamıydı. Beş yıl sonra Roboski’de faili meçhul bir katliam gerçekleştirilmiş oldu. Gelecekten bakınca Roboski’nin pek çok bakımdan bir dönüm noktası olarak görüneceğini düşünüyorum. Kürtlerin hükümete olan güveninin yerle bir olduğu, bütün kadim devlet reflekslerinin hükümet tarafından üstlenildiği ve hükümetin paçasını bütünüyle Ergenekon’a kaptırdığı bir cinayet olarak görünecek Roboski katliamı. Umarım hâlâ umut varken bu davanın 90’ların ruhuyla ele alınmasından vazgeçilir ve hukuk işler. Durum şu anda ise çok umutsuz görünüyor.

Roboski katliamının anılmasının bile yasaklandığı bir Türkiye içimizi kanatıyor

Radikal / 28.12.12