Plazaların içi ve dışı ne farkeder ki! - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 24 Ocak 2013
  • 05:42

İstanbul'da şıkıdım plazaların önünde çevik kuvvet ablukasına ya da  gözaltına alınan Hey Tekstil işçileri ya da Teknopark taşeron işçileri aslında çok yakın bir gelecekte alt yapısı döşenen Türkiye çalışma hayatını temsil ediyorlardı.
İTO/Teknopark taşeron işçilerinin 'sokağa çıkıp' aylardır ödenmeyen ücretlerini talep etmeleri kolluk kuvvetleri ve fiili hukuk sistemimiz için taşeron firma ve proje sahiplerine 'rahatsızlık vermek' demekti.
Eşit vatandaşlık tanımı, kapitalist birikimin tarihsel/yerel ihtiyacına göre yeniden düzenlenirken sosyal haklarla uyumsuzluğu tırmanan piyasa ilişkileri sınıfsallığı ve eşitsizliği gayet sarih vatandaşlık hukukunu dayatıyordu.      
Diğer ilginç nokta ise AVM-plaza kırması bu işyerlerinde çalışanların henüz 'müşteri odaklı-yoğun rekabet içeren' iş algılarıyla, taşeron işçiler arasındaki istikbal ortaklığının farkında olmamalarıydı.
Tüm iş gücünün emek-zihin gücü ayırmaksızın 'işçileştirme' ve 'taşeronlaştırma' sürecine alındığı ülkemizde, esnek-güvencesiz-parçalanmış istihdam modelleri Ulusal İstidam Stratejisi Belgesi'yle iş dünyamızın tepe tepe kullanımına sunuluyor.
Parça başına iş, ofise gelmeden, işverenin ihtiyacı üzerine hizmet alımı, geçici sözleşme yani geleceği belirsiz esnek iş tanımı yasal hüviyetiyle yakında karşımıza çıktığı zaman profesyonel beyaz yakalı kimlik de hükmünü yitirecekti. Özel istihdam bürolarına kayıtlanmış iş gücü olarak CV'nin gücünü değil en düşük ücretin hükmünü kabulleneceklerdi.   
Ve kişiselleşmiş dünyalarda baskın 'kariyer planlama ve performans rekabet' kültürünün yerini 'hak arama-örgütlenme-dayanışma' bilincinin nasıl alacağı ise sağlam bir soruydu.
Kozlu'da toplu iş cinayetinde 7 temel iş güvenlik ilkesinin ihlali üzerine 'Taşeron sistemi iyileştirici' düzenleme ya da Ulusal İstihdam Strateji'siyle 'istihdama kalıcı çözüm' jeneriğiyle sunulan iş yasalarıyla ilgili haberlerin alt metinleri kitleselleşmiş taşeron işçilik ve güvencesiz-ihaleyle kiralık geçici iş tanımlarından başka bir şey söylemiyordu.
SAHİBİNDEN KİRALIK DOKTOR VE EMEKÇİ ARANIYOR.. 
Ve Doruk Çakar'ın Akşam Gazetesi'ndeki manşet haberinde Eskişehir'de bir firmanın ihale ilanında pompa, boya, rulman gibi satın alacağı malları sıraladıktan sonra 'iki adet işyeri hekimi' yer alıyordu. Üstelik ihale ilanında 'ekonomik açıdan en avantajlı teklif sadece fiyat esasına göre belirlenecektir' diye ihaleye katılacak firmalar uyarılıyordu.
Belli ki en ucuz 'boya, rulman, pompa ve iki işyeri hekimi' teklifini veren firma ihaleyi alacak ama en meşakkatli ve uzun eğitimi gerektiren hekimler bile beyaz gömlekli taşeron işçi olarak 'kiralanıyordu'. Yani doktorlar mesleki ilkelerini uygulama hak ve özne olma iradelerinden uzaklaştırılmış emek ve varlıkları rahatça 'ticari ürün' gibi pazarlanabiliyordu.  
Günümüzde dile gelmese de, öğretmen, mühendis, avukat, işletmeci, finansçı, akademisyen dahil bütün uzmanlıklar, meslekler en ucuz ve en güvencesiz koşullarda çalışan, kalıcı işsizlikle ıslah edilen 'emekçi yığınlarıydı'.
Kozlu'da iş güvenliği olmayan ocakta açtığı metre başına yevmiyesi artan taşeron madenci ya da Eskişehir'deki firmanın ihale ilanında pompa talebinin altında yer alan kiralık 'işyeri hekimi' esnek çalışma yasalarının tüm çalışanları buluşturacağı sahibinden kiralık 'mal'a dönüştüğü korkutucu zeminsizliği gösteriyordu...    
Belki de 600 bine yakın taşeron işçi çalıştıran devletin 'taşeronu' meşrulaştırma ve yaygınlaştırma çabalarını izlerken hepimiz ve çocuklarımız tarihsel olarak 'taşeron geleceğimize' doğru yürüyorduk...

Akşam / 24.01.13