Öğrencilerin tek sorunu harçlar mı?

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 08 Eylül 2012
  • 12:44

Harçların kaldırılması ile birlikte, yıllardır uğruna mücadele edilen parasız eğitim tartışmaları da gündeme geldi. Parasız eğitimi, sadece harçların kaldırılmasından ibaret gören sermaye düzeni, harçların kaldırılması ile parasız eğitimin gerçekleştiği yalanını ortaya atıyor. Üniversite gençliğine sadece kazanılmış bölüme kayıt yaptırabilmenin koşulu olarak dayatılan harçların kaldırılması tartışmalarında, paralı eğitim uygulamasının bir parçası olarak barınma, beslenme, kırtasiye masraflarının ekonomik açıdan harçlardan daha fazla zorluklar yaşattığı bilinçli olarak hiç gündeme getirilmemekte. Oysa harçlar, giderlerin yaklaşık %15’lik kısmına tekabül ederken, eğitim yaşamının doğal bir parçası olan yurt, yemek, ders notu masrafları çok daha büyük bir yük olarak gençliğin omuzlarında durmaya devam ediyor.

Özellikle büyük şehirlerde okumak zorunda kalan öğrencilerin eğitim hayatı göz önüne alındığında, yaşanan sıkıntılar daha da belirginleşmektedir. Bugün Türkiye’de yaklaşık 4 milyon üniversite öğrencisi okuyorken, devlet yurtlarının kapasitesi 250.000 civarıdır. Yurt kapasitesi, öğrenci sayısının 1/8’ine denktir. En ucuz devlet yurdunun dönemlik ücreti, birçok bölümün dönemlik harç parasından fazladır. Öğrenciler için biraz daha makul olan, ucuz devlet yurtlarında verilen hizmet, yurdun genel temizliği, yemekler, sıcak suyun yetersizliği öğrencilerin her zaman gündeminde olan sorunlardır. Öğrenci evleri de yine ekonomik sorunların yanı sıra özellikle taşra kentlerde mahalle baskısına maruz kalmaktadır.

Üniversite yemekhanelerinde bulunan yemekler niteliksiz olmasının yanı sıra fahiş fiyatlarla satışa sunulmaktadır. Kantin ve cafeteryalarda da aynı durum yaşanırken, özel olmalarından dolayı fiyatlar konusunda buralarda daha rahat davranılabilmektedir.

Diğer temel ihtiyaçlardan biri de kırtasiye masraflarıdır. Öğrenciler arasında daha çok ders notu/kitabı gibi ihtiyaçlar üzerinden şekillenen kırtasiye masrafları, dersleri geçmek için gerekli olduğundan öğrenciler tarafından ciddi paraların harcandığı yerlerden biri olmaktadır.

“Harçlar kalktı” haberleri sırasında üniversite rektörleri tarafından da ikiyüzlüce açıklamalarda bulunuldu. Üniversitelerdeki birçok ekonomik sıkıntının sorumlularından biri olan rektörler, sanki yurtları, yemekleri, ders notlarını, ulaşımı ücretsiz veya ucuza sunma yetkileri yokmuşcasına, öğrencilerin içler acısı haline dair röportajlar verdiler. Aynı süreçte Hacettepe ve İstanbul Üniversitesi rektörlerinin “evi soğuk olduğu için üniversitedeki camide yatmak zorunda kalan öğrenciler”, “ucuz diye öğlen 14.00’de üniversite yemekhanesinde akşam yemeği niyetine yemek yiyen öğrenci” açıklamaları haberlerde yerini aldı.

Harçlar kalkar, borçlar gelir!

ABD yükseköğretim finansman sisteminin, model olarak benimsendiği yeni sistemde, temel kıstas eğitim masraflarının kredi üzerinden karşılanmasıdır. Günümüzde de birçok öğrencinin kullandığı öğrenim ve harç kredisi, artık tüm öğrenciler tarafından zorunlu olarak kullanılacak, böylece mezuniyet sonrası ödemeler yapılacaktır.

ABD modeli olarak Türkiye’ye uyarlanmaya çalışılan sistem, 2011 Mayıs ayında, Swiss Otel’de gerçekleşen Uluslararası Yükseköğretim Kongresi’nde (UYK) tartışılmıştı. TÜBİTAK’ın başına geçirilen TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi eski rektörü Yücel Altunbaşak, harçlara dair hazırladığı sunumda yeni eğitim sistemine dair sermayenin beklentilerine işaret emişti.

Sunumu tekrar hatırlayacak olursak, temel nokta olarak “eğitimin parayla verileceği” belirtiliyor. Yücel Altunbaşak kongrede yaptığı sunum öncesi, çalışmalarının 7 yıldır devletin gerekli kademelerinde tartışıldığını ifade etmişti. Sermayenin, her dönem üniversitelere yönelik ticarileştirme saldırılarının yanı sıra, yeni eğitim sistemine dair tartışmalar, tam da AKP döneminde somut tartışmalara konu olmuş.

Sunumunun ikinci aşamasını “Verilen çeklerin karşılığını uzun vadeli bir kredi sistemi olarak istiyorum. Çekler reel faizsiz olarak verilecek. Öğrenci mezun olduktan sonra ve asgari ücretin üzerinde bir iş bulduysa geri ödeme başlayacak. Bir de teşvik uygulaması olarak sınıfında % 20’ye girenden geri ödeme istemiyorum. İlk % 50’ye girene de % 20’lik bir indirim sağlıyoruz. Böylece öğrenciler çalışmak için motive edilmiş olunuyor” şeklinde izah ediyor.

Şimdiki kredi sisteminin ileri boyutlarda tekrar düzenlenmesi anlamına gelen yeni sistemde, yükseköğrenimin bireysel getirisinin toplumsal getiriden fazla olduğu kabulünden hareketle, eğitim masrafları öğrenci tarafından finanse edilmektedir. Devletin, üniversitelere ayırdığı bütçenin yetmeyeceği düşüncesiyle, kredilerin özel sektör tarafından karşılanması da asıl amacın eğitimin şirketlerin ve holdinglerin eline bırakmak olduğunu ortaya çıkarıyor. Birçok ailenin girdiği kredi borcu tuzağına şimdi de öğrenciler düşürülmek istenmektedir. Örnek model olarak gösterilen ABD’de öğrenciler 30 bin dolar kredi borcuyla mezun olurken, rakamlara göre, borçlarını 2 sene içerisinde ödemeye başlayamayan öğrencilerin oranı %9 olurken, özel sektörün kredilerine göre daha uygun olan devlet kredilerini mezuniyetten 15 sene sonra bile ödeyemeyen öğrenci oranı %40’lara varmaktadır.

Bugün de yürürlükte olan başarı indirimleri, Altunbaşak’ın sunduğu yeni sistemin tuzaklarından biri. Belli yüzdelikler belirlenerek, hak olan eğitim, yarış konusu haline getirilmektedir. Böylece öğrenci dayanışmasına karşı harç parası için rekabet eden, yarışa giren öğrenciler olacaktır. Burada sistemin hedefi öğrencilerin başarılı olmasını sağlamak değil, rekabet duygusunu öğrencilere aşılayarak kapitalist sistemin ahlâkının öğrenciler tarafından uygulanmasını sağlamak.

Türkiye’de de kredi sisteminin ön uygulamalarını görmek mümkündür. Birçok banka tarafından farklı vadelerle, yüzdeliklerle eğitim kredileri verilmektedir. Örneğin Akbank tarafından verilen eğitim kredisi için “her türlü okul masrafınızı, üniversite, dershane ve özel kurs ücretlerinizi, bilgisayar ve ekipman alımlarınızı finanse ederek, hayalinizdeki eğitim imkanlarına sahip olun!” reklamlarıyla kampanyalar yürütülmekte, İş Bankası “Çocuğunuzun eğitim gideri gittikçe artıyor. Eğitim masraflarının tamamını tek kalemde ödemek aile ekonomisine büyük yük” diyerek öğrencileri kredi almaya çağırıyor, yeni borç tuzakları yaratıyor.

Mütevelli heyetleri ile şirketleşen üniversiteler!

Kredi sistemine göz kırpan bir diğer kesim de rektörlerdir. Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Davut Aydın, harçların kalkacağı haberlerinin ardından yaptığı açıklamalarda yeni bir eğitim sistemine ihtiyacın olduğunu belirtmişti. Aydın şunları söylemişti: “Daha saydam, esnek daha hesap verilebilir finansman modellerine ihtiyaç var. Böyle olursa daha fazla kaynak yaratırız. Hem finansman kaynağı, insan gücünü daha verimli kullanırız. Teknik alt yapıyı, çok iyi kullanırız. İhtiyacımız olan yeni çağdaş finansman modelleridir. Bu modeller çerçevesinde işin yapılanması. Önümüzü açın çağdaş finansman modellerini yapalım. Kredi, burs, cari harcamalarının finansmanı kısaca yeni anlayışla, rektör seçimleri, yönetim biçimlerinin yeniden yapılandırılması ve buna bağlı olarak finansman modellerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bizim döner sermayeyi şirkete dönüştürmek istiyoruz.” Açık ki, üniversitelerin mütevelli heyetleri aracılığıyla sermaye tarafından şirketvari yönetilmesi isteniyor. Özel üniversitelerde var olan mütevelli heyeti uygulaması devlet üniversitelerinde de hayata geçirilmek istenmektedir. Mütevelli heyetlerinde çeşitli şirketlerden, holdinglerden patronlar, belediye başkanları, vali, emniyet veya asker kurumlarından temsilciler yer alması hedefleniyor. Böylece üniversite kamu malı ya da bilimsel üretimin yapıldığı yerler olmaktan çıkacak ve mütevelli heyetlerinde bulunan sermaye sözcülerinin istediği şekilde yönetilecek. Bilimin tarafsızlığı, topluma faydası söz konusu olmazken, şirketlerin ilk ve tek kuralı olan kârın sözü geçecek. Kârlı olmayan projeler üretilmeyecek, akademisyenler ve öğrenciler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda projeler, bitirme tezleri hazırlayacaklar.
Eğitim sisteminde yeni formüller arayışına giren sermaye ve AKP hükümeti, üniversitelerde ticari dönüşümleri “eğitimde kalite, parasız eğitim” gibi aldatmacalarla birlikte yürütmektedir. Öğrenci sorunlarını teke indirmekte, görmezden gelmektedir.

İster yeni ister eski, ticari eğitime hayır!

Sermaye, üniversiteleri ticarethane olarak görmeye devam edecektir. Burada şaşılacak bir yan yoktur. Önemli olan bu saldırılara dur diyebilmek, gerçekten insani bir hak olan parasız eğitimi savunabilmek, öğrenci gençliğin temel taleplerinden biri olduğunu vurgulayabilmektir.

Sermayenin dur durak demeden, toplumun tüm kesimlerine yönelik saldırganlığını artırdığı böylesi bir dönemde gençlik cephesinden meşru-militan bir duruş sergilemek acil bir ihtiyaçtır. Ekim ayında çıkabilecek “YÖK reformu” öncesinde üniversitelerimizde öğrencilerin dayanışmasını sağlamalı, üniversitemizdeki paralı eğitimin yansımaları konusunda öğrencileri birlikte hareket ettirme zeminlerini yakalamalı, güçlü örgütlenmeler yaratmalıyız.

(Ekim Gençliği, sayı 139, Eylül 2012)