ODTÜ'nün yanında mıyız? – Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 27 Aralık 2012
  • 05:48

Askeri sivil fark etmeksizin otoriter iktidarlarla yakın mesafe problemini çözemeyen rektörlük kurumu, 1980'li yıllardan kalma ideolojik duruşlarıyla Başbakan'ın arkasına sıralanıp ODTÜ'yü kınadı.

Ne de olsa devlet görüşüne 'mutlaklık' atfeden rektörlük geleneğine sıkıca eklemlenen 40'a yakın üniversite rektörünün ülke topraklarına yüzlerce yabancı askerle yerleştirilen 'NATO'lu Patriotlar'dan' milli gururumuzu incitici gerekçe çıkarmayacağı açıktı.

Ayrıca küresel zincir ve finans kuruluşlara kapılarını açarak 'tüketim haneye' çevrilen, billboardlarda amansız pazar rekabetine tanık olduğumuz üniversitelerimizi 'baştan aşağı AVM'ye çevirmekle' görevli rektörlerin ortak ulusal hassasiyetleri dikkat çekiciydi.

Ama ne yazık ki üniversitelerin 'parasal işlemlerle' dolu dünyasında kimlik kartı olarak öğrenciden habersiz hazırlatıp, dayattığı banka kredi kartlarını almayan öğrencilere soruşturma açarken maalesef milli, manevi, akademik değerler incinmiyordu.

MİLLİ GURURUMUZA ODTÜ DE DAHİLDİR

ODTÜ mezunu mühendis ve hocaların Türkiye'nin havacılık ve uzay bilimleri teorik ve teknik devasa katkıları yokmuş gibi hem 'ilk keşif uydusunun mutluluk ve milli gururunu' engellemek ve hem de 'küresel aktörlerin oyununa' yardım etme failliğiyle ODTÜ'yü 'teröre göz yuman üniversite' konumuna yerleştirmişlerdi. Hakikaten akademik dünyamız bugünün tarihiyle yeniden 'cevapları bilinmediğinden soruları çalınmamış' etik ve demokrasi başlıklı bir tür KPSS sınavından geçiyordu.

Kampusları parsel parsel küreselleşmenin hegemonyasına açan ve 'ekonomik değer' üretmeyen bilimsel faaliyetleri yasaklayan ve akademinin toplumsal rolünü sosyal sadaka projeleriyle savsaklayan üniversite rektörlerimiz, yoğun piyasacı yatırım ve imaj mesailerinden başını kaldırıp ODTÜ yönetimine karşı anti blok oluşturuyorlardı. Hatta ve hatta rektörlük onaylarını veren Cumhurbaşkanı'nın bu 'haklı gurur' törenine çağrılı olmaması da 'bilimsel ve teknolojik başarıya' şahit olmaması dahi ilgi alanlarına girmiyordu.

YENİ YÖK YASASI'NIN YOLUNU KOLAYLAŞTIRMAK MI?

Ve iktidarın söylemlerini 'atandıkları' rektörlük makam beyanatlarıyla tıpatıp eşleştiren rektör topluluğu, 1 öğrenciye 10 polisin düştüğü olaylara ilişkin 'yaralanan ve gözaltına alınan' ODTÜ'lü öğrencilerin sağlık ve güvenlikleriyle ilgili tek kelime etmezken. Ana hedeflerine, 'öğrencilerini özel güvenlikçiye eliyle teslim etmeyen, sosyal medyada öğrenci avına çıkmayan, asistan ve öğrencilerini fişlemeyen' öğrencilerine akademik etik ilke gereği destekleyen ODTÜ yönetimini yerleştirmeleri hiç de şaşırtıcı değildi...

Bu arada sırt çantası molotof dolu 'ODTÜ'lü terörist öğrenci' yaratma kampanyası gözaltına alınan sonra serbest bırakılan öğrencilerin sorgu tutanakları ve kamera kayıtlarıyla boşa çıkarıyordu. Ama hangi demokratik ülkede bir başbakan, '105 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 8 TOMA ve 3600 polis' eşliğinde üniversite bünyesinde bir törene katılır sorusunu kimse sormuyordu.

Siyasi iktidarın kavli seçim vaadi 12 Eylül yapımı YÖK'ü kaldırılmayıp aksine özel sektörün karlılık hiyerarşisine 'milli uydu' misali hizmet sağlayacak şekilde güncellenen 'Yeni YÖK Yasası'na' karşı üniversitelerde örgütlenecek akademik muhalefet şimdiden 'molotoflu, taşlı, sopalı, vandalist öğrenci şiddeti' propagandasıyla etkisizleştiriliyordu.

Neyse ki ODTÜ'yü kınayan üniversitelerin öğretim üyeleri ve öğrencilerinden art arda gelen açıklamalarla ODTÜ'lü meslektaşlarına, öğrencilerine ilettiği 'ODTÜ'nün yanındayız' mesajlarıyla 'akademinin demokrasi ve insanı önceleyen varlığını' yeniden duyuyorduk.

Akşam / 27.12.12