ODTÜ'nün muteberliği - Nihal Kemaloğlu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 25 Aralık 2012
  • 05:53

Başbakan büyük bir şehir ordusu haline gelmiş 'güvenlik güçleri' eşliğinde gittiği ODTÜ'de '2071 vizyonunu siyasi güç hayranlığıyla içselleştirmiş 'kariyerist' öğrenciler' tarafından karşılanmamıştı.

Yeni YÖK tasarısıyla 'üniversiteleri' bir yandan hakim siyasetin akademik uzantısı, öte yandan özel sektöre hizmet sunan stratejik kurumlara dönüştürme arifesinde, Başbakan'ın ODTÜ yerleşkesine gidişi de sadece Göktürk 2 uydusunun gururunu yaşamayı temsil etmiyordu.

Bunu ODTÜ'lü öğrenciler de siyasi iktidar da gayet yakından biliyorlardı, çünkü yeni YÖK tasarısı 'özerklik idealini' kaybetmiş finansal olarak sermaye sahipleri tarafından yönetilen ve ürettiği bilgide de 'etik' değil, piyasa 'değeri' arayan zihniyeti üniversitelere yerleştirme tarihinin son aşamasıydı.
Ve bu tasarıya en güçlü tepkiyi ODTÜ gibi köklü toplumcu geleneğe sahip, günümüzde bile öğrencilerine 'kariyer vaadi' yerine 'eleştirel düşünmeyi', 'birey çıkarlarını' 'toplumsal yararla' değiş tokuş ettirmeyen, 'bilim anlayışını' savunan üniversiteden geleceği açıktı.

ODTÜ'nün 200'ye yakın kimi Boğaz manzaralı çayır çimen mangal festival üniversiteleri ya da Anadolu'da devlet dairesi mantığıyla pıtrak misali açılmış 'tabela' üniversiteler arasındaki 'bilimsel eğitim' kalitesini 'çarpıtılamaz' biçimde uluslararası değerlendirmeler de yıllardır veriyordu.

Bundan ötürü ODTÜ ne ürettiği 'bilimsel bilgi' ne de Türk ve dünya ilim ve irfanına yaptığı katkılar 'yadsınabilirdi' ama Başbakan'ı protesto etmek isteyen öğrenciler ibret-i alem için 'kriminalleştirilirdi'.

Protesto iktidar egosunu incitince...

Devlet büyüğünü protesto etmek cüretleri birkaç ton 'biber gazıyla' kırılmaya çalışılır ve arbede sonrası öğrencilerinin yanında etik ve demokratik tavır alan rektörlük ve öğretim üyeleri kamuoyuna neredeyse 'teröre yataklık yapmış' gibi şikayet edilirdi.

Oysa ODTÜ'de öğrencileri yaralayıp beyin travmasına sebep olan kreşleri basan biber gazı 'üniversitelerin neoliberal yapısal uyuma nasıl geçirileceğinin' otoriter-güvenlikçi provasıydı.

Benzer bir tecrübeyi iki yıl önce Hopa'da yaşamıştık. Başbakan'ın 'Hopa'ya eşkıya inmiş' ifadesiyle HES karşıtı Metin Lokumcu'nun yoğun biber gazıyla ölümünü takiben binlerce güvenlik gücünün Hopa'da aylarca süren 'cadı avıyla' aşinaydık..
Ve Başbakan 'halaylı protestodan devlet düşmanı ideolojik gruplar' tümevarımına ulaşmış, hayatını kaybeden Metin Lokumcu ve Hopalılar 'eşkıyalaştırılmıştı'.
Böylece muhalif protestoların 'terörle' bağlantısı namına adli içtihatta büyük bir eşik aşılmış ve kamuoyu algısında 'olağanlaştırılmıştı'.

Üniversite neyin yuvasıdır...

Dolayısıyla 2000 polisin, TOMA'lı, gaz ve ses bombalarıyla teçhiz edilmiş 'ODTÜ'ye güvenlikçi çıkışına' ODTÜ yönetimi, hocalar ve emekçilerin 'öğrencilerle dayanışma' içine girerek demokratik lisanla tepkilerini dile getirmeleri. Hem 'Üniversite özerkliğine' atıf yapması hem de üniversitenin siyasi muhalif görüşleri 'boğan' değil, 'nefes veren demokratik mekan' olduğunu hatırlatmaları çok değerliydi.
Sonra da gözaltına alınan öğrencilere kitapçılarda satılan Nihat Behram'ın 'Darağacında Üç Fidan' kitabının nereden bulduklarının sorulduğunu öğrenince üniversitelerin iş dünyasıyla kurumsal bağlar kuran finans yuvaları değil, 'demokrasi fikrinin' akademik mekanları olarak kalması gerektiğini anlıyorduk...

Akşam / 25.12.12